18 Şubat 2010 Perşembe

((slayt izle)) Sayın Mehmet Bedri Gültekin'in18 Şubat 2010 tarihli yazısı: İç tehdit (4)



18 Şubat 2010

 

 

Olmak ya da Olmamak

                                   Mehmet Bedri Gültekin

 

İç tehdit, dış tehdit (4)

 

 

Tayyip Erdoğan’ın “İç tehdit diye bir şey kabul etmiyoruz. Asla!” sözlerini işte bütün bu gelişmeleri göz önüne alarak değerlendirmek gerekiyor.

Anayasa Mahkemesinin “Laik demokratik sisteme karşı eylemlerin odağı” olduğunu bire karşı on oyla saptadığı bir Parti başka ne diyebilirdi ki?

Tayip Erdoğan, “iç tehdit yoktur” derken, gerçekte Anayasa Mahkemesinin kararını yok saymaktadır.

İktidardaki konumunu iyice sağlamlaştırmış olan İrtica böylece, Cumhuriyetin hala direnen güçlerine açıkça meydan okumaktadır.

“İç tehdit yoktur” sözleri elbette ki, İrticanın yanı sıra, silahlı ayrılıkçılığı da tehdit kapsamından çıkarmaktadır.

Yani Tayyip Erdoğan bu sözleriyle öncelikle Cumhuriyet düşmanı akımlara meşruiyet ve yasallık sağlamak istemektedir.

Ama elbette ki asıl amaç bunun da ötesindedir.

 

ASIL TEHDİT

Tayyip Erdoğan, “İç tehdit” konusundaki açıklamalarıyla gerçekte dış tehdidi gizlemektedir.

Bunu yaparken bir “görevi” yerine getirmektedir.

Bilindiği üzere Tayip Erdoğan tespit edebildiğimiz kadarıyla tam 33 yerde “Büyük Ortadoğu Projesinde eşbaşkan olduğunu ve “bir görevi yerine getirmekte olduğunu” söylemiştir.

Büyük Ortadoğu Projesi, ABD eski Dışişleri Bakanı Condolezza Rice deyişiyle Fas’tan Orta Asya’ya kadar, aralarında Türkiye’nin de oluğu 24 Müslüman ülkenin sınırlarının değiştirilmesini öngören bir emperyalist projedir.

Böyle bir projede görevli olan kişi, elbette ki görevinin gereği olarak, bu projenin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini hedef aldığını gizleyecektir.

Onun için Tayip Erdoğan’ın “İç Tehdit diye bir şeyi kabul etmiyoruz” sözleri asıl olarak Türkiye’ye yönelmiş olan dış tehdidi gizlemek amaçlıdır.

 

OLGULAR

Oysa dış tehdit açısından duruma baktığımızda hemen tespit edilebilecek olgular şunlardır:

Birinci olarak Irak’ın kuzeyinde Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan kukla bir devlet, 1991 yılından bu yana sürdürülen çalışmaların sonunda artık kurulmuş durumdadır.

Amerika ve Avrupa’nın korumasındaki ayrılıkçı terör ayaklanma provaları yapmaktadır.

Ermeni soykırımı iddiaları ile Türkiye’nin meşruiyeti ve toprak bütünlüğü gündeme getirilmektedir.

Türk Ordusu Kıbrıs’ta işgalci bir güç olarak kabul edilmektedir.

Alevi Rönesansının merkezi olmakla iftihar eden Avrupa, inanç farklılıkları temelinde toplumumuzu bölme faaliyetini sürdürmektedir.

Doğrudan doğruya Atlantik ötesinden yönetilen Ergenekon tertibiyle, Türk Ordusu ve Türkiye’nin yurtsever devrimci güçleri sindirilmek ve teslim alınmak istenmektedir.

Türkiye’nin ekonomisi, Batılı merkezlerden yönetilen bir yıkım operasyonu ile çökertilmektedir.

İşte Tayyip Erdoğan’ın “iç tehdit yoktur” sözleriyle üstünü örtmek istediği gerçekler bunlardır.

            Bununla birlikte Emperyalizm çağında, iç tehdit ile dış tehdit arasında ilişki olması, iç tehdidin gerçekte dış tehdidin uzantısı olarak ortaya çıktığı gerçeği, bu iki tehdit arasına eşit işareti konması anlamına gelmez.

            Dış tehdidin içerde uzantısı olabilecek tehdit unsurları bulması her şeyden önce buna uygun bir zeminin bulunmasını gerektirir.

            Örneğin Ortaçağ’ın tasfiye edilememesi, toprak sorununun köklü bir şekilde çözülememesi her zaman irticai hareketleri besleyen fidelik rolünü oynamıştır.

            Aynı şekilde Kürt sorununda son döneme kadar izlenen inkâr, şiddet ve zorla asimilasyon politikası emperyalistlerin bu soruna burunlarını sokabilmelerini mümkün kılmıştır.

 

YENİ “İÇ TEHDİTLER”

Doğa boşluk kabul etmez. İrtica ve silahlı bölücülük tehdit kapsamından çıkınca, doğan boşluğa birileri yerleştirilecektir. AKP yandaşı basın, büyük bir gayretle bu işi de yapmaya başlamıştır. “Ulusalcılık” ve “darbecilik” yeni iç tehdit kavramları olarak propaganda edilmektedir.

Yani yurtsever devrimciler ile Türk Silahlı Kuvvetleri, AKP’nin “iç tehdit” olarak gördüğü kuvvetlerdir.

Bilindiği üzere Küçük Amerika sürecinde Türkiye, “iç tehdidi”, Amerika’nın işaret parmağına bakarak belirledi. 28 Şubat ile birlikte kısa bir kesinti oldu. Şimdi yeniden ve çok daha güçlü bir şekilde Amerika’nın işaret parmağı belirleyici hale gelmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 yılında hazırladığı raporda “ulusalcılığı” iç tehdit kapsamına aldı.

2007 yılında düğmesine basılmış Ergenekon Operasyonu ile devletin bütün olanakları bu yeni “tehdit”lere karşı harekete geçirilmiş bulunuyor.

2010 Türkiye’sinde tablo şudur: Cumhuriyete yönelik tehdidin sahibi olan dış ve iç güçler, ele geçirdikleri iktidar olanaklarından hareketle, ulusal güçleri ve kurumları “tehdit” olarak millete kabul ettirme operasyonunu yürütmektedirler.

Basının neredeyse tamamını ele geçirmiş veya sindirmiş, emniyet ve yargı içinde önemli ölçüde yuvalanmış, Yürütme’nin bütün yetki ve olanaklarını kullanan Fethullahçı Gladyo, Amerika adına bu operasyonu yürütmektedir.

Bütün sorun şudur: Bu millet varlığına kasteden bu girişimi daha ne kadar seyredecektir.

Sonuna kadar seyredeceğini düşünenlerin feci halde yanıldıklarını görmeleri fazla bir zaman almayacaktır.

                                                                                              mbgultekin@ip.org.tr 



--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin