25 Şubat 2010 Perşembe

((slayt izle)) Sayın Mehmet Bedri Gültekin'in 25 Şubat 2010 tarihli yazısı: Çıkış yolu



       25 Şubat 2010

 

 

 

Olmak ya da Olmamak

                                   Mehmet Bedri Gültekin

 

Çıkış yolu

 

            Orgeneral Başbuğ’un “sabrımız taşıyor” konuşmasına, tertip merkezi; vakit geçirmeden üst üste birkaç hamle yaparak cevap verdi.

            Başsavcının tutuklanması, 3. Ordu Komutanı’nın ifadeye çağrılması derken asıl büyük hamle 22 Şubat günü geldi. 49 muvazzaf ve emekli asker gözaltına alındı. Bu satırların yazıldığı saate kadar ikisi görevde olan Amiral, beşi emekli subay olmak üzere, toplam 7 tutuklama gerçekleşti.

            “Asimetrik psikolojik savaşı” yürütenler, işlerinin gereğini yapıyorlar. Gerçi geldiğimiz aşamada olup bitenleri psikolojik savaş çerçevesinde açıklamak mümkün değildir.

            Psikolojik savaş, hedef alınan kuvveti tecrit etmek, moralini bozmak ve mücadele edemez duruma düşürmek amacıyla yapılır. Elbette bütün bu faaliyetin nihai amacı, hedef alınan kuvveti fiilen tasfiye etmektir.

            Emekli subaylardan başlayarak bir psikolojik savaş yürütüldü. Önce halkta varolan, Türk Ordusu’na ilişkin olarak “dokunulmaz”, “dokunulamaz” şeklindeki inancı yıktılar. Şimdi görevdeki generalleri tutukluyorlar.

3. Ordu Komutanı’nı zanlı olarak ifadeye çağırıyorlar. Koşulların uygun olduğu hesabını yaparlarsa onu da tutuklayacaklar.

            İşte ondan sonra sıra, bir bütün olarak Ordunun Amerika’nın istediği şekilde düzenlenmesine gelecek. Plan bu…

 

EN BÜYÜK KAYIP

            İşçi Partisi Genel Başkan yardımcısı Mehmet Cengiz 24 Şubat günü yaptığı basın toplantısında Türk Ordusu’nu tarih içinde ve Dünyada “tek kurşun atmadan en büyük subay kaybını veren ordu” olarak tanımladı.

            Gerçekten de öyle. Savaşmadan bu kadar subayını kaybeden başka bir ordu yoktur. Üstelik hedef alınanlar Düşmanın bilinçli olarak seçtiği kurmaylardır.

            Benzer bir subay kaybı 1919 ve 20 yıllarında yaşandı. İstanbul’a yerleşen işgalciler, Osmanlı Ordusu’nun çok ayıda subayını tutukladı. Bir kısmını ise Malta’ya sürgüne gönderdi. Ama 19 – 20 tutuklamaları,1911 yılında Trablusgarp Savaşı ile başlayan, Balkan Savaşı ve ardından Birinci Dünya Savaşı ile devam eden 8 – 9 yıllık bir büyük hesaplaşmanın ardından gerçekleşmişti.

            Yani 1919’un tutuklanan subayları yıllarca cepheden cepheye koşmuşlar, düşmanla ölümüne savaşmışlardı.

            Onun için Mütareke İstanbul’unda tutuklama ve soruşturmaların hedefi olan subayların durumunda anormal olan bir durum yoktu.

 

İBRETLİK DURUM

            Hallaç pamuğu gibi atılan, en değerli mensupları en alçakça iftiralara maruz kalan Türk Ordusu’nun bugünkü durumu ise ibretliktir.

            Avrupa Birliği kapısında çırpınanlar ve “Büyük Müttefik”in düşmanca saldırılarını şaşkınlıkla seyredenler; çaresizlik içinde “yargılamanın sonunu beklemekten” söz ediyorlar.

            Görmüyorlar ki ortada bir “yargılama” yoktur.

            Yıllardır “Büyük Müttefik”in koruması altında ve sağladığı olanaklar ile emniyet ve yargı içine yuvalanmış bir yasadışı örgüt, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Ordusu’na karşı bir operasyon yürütmektedir.

            “Aranan” görevliler bulunmuştur.

            Gerekli “ayarlamalar” yapılmıştır. Hiçbir şey tesadüfe bırakılmamıştır.

            Sözde yargılamaların yarattığı sis perdesi altında, Türk Ordusu’nu tasfiye, Kuvvayı İnzibatiye’yi adım adım yaratma operasyonu sürdürülmektedir.

 

RESMİN TAMAMI

            Tablo bir açıdan bakıldığında oldukça iç karartıcı görünüyor. Tam iki yıldır Atlantik ötesinden yönetilen tertip, her yeni dalga ile birlikte biraz daha mesafe alarak ilerliyor.

            Sahnelenen tertibin önemli bir ayağı olarak ele geçirilen veya teslim alınan medya ise, bu tabloyu, resmin tamamı olarak göstermek gibi özel bir görev üstlenmiş durumda.

            Bu da psikolojik savaşın bir parçası.

            Ama bu tabloda son iki aydır Türkiye’nin çehresini değiştiren emekçi hareketi yoktur.

            Emekçi hareketinin bütün milleti birleştirdiği gerçeği yoktur.

            AKP iktidarının Tekel işçilerinin büyük mücadelesi sonucunda köşeye sıkışması ve tecrit olması da görünmüyor bu tablo içinde.

            Resmin tamamına baktığımız zaman, Türkiye için çıkış yolu bütün açıklığı ile görülüyor.

 

MECLİSTEKİ PARTİLERİN GÖREVİ

            Gelinen noktada Meclis’te temsil edilen Partilere, CHP, MHP ve DSP’ye büyük bir görev düşüyor.

            Tekel işçilerinin temel talebi olan 4-C’nin kaldırılmasına ilişkin bir yasa teklifini Meclise derhal vermelidirler.

            Bu yasa teklifi Meclis’te öncelikle görüşülmeli ve eğer teklif kabul edilmezse söz konusu Partiler Meclis çalışmalarına katılmayacaklarını ilan etmelidirler.

            Muhalefet Partilerinin boykot ettiği bir Meclis tablosunu, AKP sürdürmeye cesaret edemez.

            Kendi kendine Mecliste iktidarcılık oynayamaz.

            Bu tutum, emekçi hareketine güç verecektir. Tekel işçilerinin mücadelesinin tazelenmiş bir güçle devam etmesini ve başarıya ulaşmasını sağlayacaktır.

            AKP’yi çılgına çeviren, son günlerin intiharvari saldırılarına mecbur bırakan emekçi hareketi, Türkiye’nin önünü açacak biricik kuvvettir.

                                                                                                          mbgultekin@ip.org.tr

 


--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin