Emin Pazarcı
İlle de tepemizde uçakların uçup, bombalar bırakması gerekmez. Topların dövmesi veya tankların sınırlarımıza dayanması da şart değil.
Biz, uzun yıllardan beri bir savaşın içindeyiz.
1980 öncesi sağ-sol diye birbirimize girmiştik. Bulgaristan üzerinden geliyordu silahlar. Sonra her iki tarafa da dağılıyordu. Bu trafik Sovyetler Birliği denetiminde yürütülüyordu. Merkezi de Sofya'daki Vitoşa Otel'di. Ancak, üzerinde "U.S.A" yazan ve baklava dilimli fabrikasyon bombalar da bir başka şekilde Türkiye'ye sokuluyordu.
Belki bu kadar alçakça insanların arasında patlatılmıyordu, ama özellikle büyük şehirlerde her gece onlarca bomba sesi duyuluyordu. Kahvehaneler basılıyor, insanlar katlediliyordu. Pusular kuruluyor, gençler birer birer toprağa düşüyordu.
Daha o dönemde Alparslan Türkeş'in söylediği sözler, bugün televizyonlarda döndürülüp duruyor:
-Türkiye'ye karşı ilan edilmemiş bir savaş var!
***
1980'in ardından PKK'yı çıkardılar karşımıza. 1984 Eruh ve Şemdinli saldırılarının ardından binlerce insanımızı kaybettik. Yüz milyarlarca dolar zarara uğradık. Bu örgüt, sadece kan dökmedi. Kürt ve Türk'üyle bu milletin refahını da vurdu.
ABD, sözde bizim "müttefikimiz" idi. Ancak, uzun yıllar bizimle uğraştı. Hiç unutmuyorum, 1990'lı yıllarda eski Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş, TV 8'de hazırlayıp sunduğum Bakış programına katılmıştı. Açık ve net bir dille Amerikalılar tarafından Kandil'deki terör yuvasına silah indirildiğini tespit ettiklerini açıkladı.
Olan biteni biliyor, ama sesimizi çıkaramıyorduk. O güçte ve kararlılıkta değildik. Biliyorsunuz, "Irak'ın toprak bütünlüğünü savunuyoruz" diye diye, Çekiç Güç'e destek vererek, komşumuzu kendi elimizle böldük!
İşte ilan edilmemiş bir savaş altında bu günlere kadar geldik.
***
Kimi zaman terör örgütlerini kullanıyorlar, kimi zaman da sırtımızı sıvazlıyorlardı. Gerektiğinde tehdit edip, gerekirse diplomasi gücünü devreye sokarak, kendi tabirleriyle "yoldan çıkmamızı" önlemeye çalışıyorlardı. Biliyor, görüyor, ama savunamıyorduk menfaatlerimizi.
Nihayet, onların tabiriyle "yoldan çıkmaya" başladık. Güçlendik ve milli politikalara yöneldik. Gezi Olayları ve 17-25 Aralık Yargı Darbesi ile ayar vermeye çalıştılar. Güneydoğu'da hendekler kazdırdılar. Olmadı, başaramadılar. Nihayet gözlerini karartıp, bu millete silah doğrulttular. Fetullah Gülen denilen adamlarını devreye soktular. Bizim askerimizi kullanıp, Türkiye'de darbe yapmaya çalıştılar.
Yine beceremediler. Üstelik bu defa 40 yıllık emekleri heba oldu.
Çıldırdılar! Bu yüzden de bütün cephelerden saldırıya geçtiler. Bir yandan ekonomi silahını kullanıyorlar, diğer taraftan Suriye'deki PKK (PYD) unsurlarına silah yağdırıyorlar.
Son Beşiktaş saldırısını gerçekleştiren canilerin PKK'lı oldukları ve Suriye'den giriş yaptıkları dikkate alınırsa, ne kadar gözlerini kararttıkları daha iyi anlaşılır!
Bir ekleme daha yapalım isterseniz: Beşiktaş ve Maçka'da patlayan o bombalar, diğerleri gibi el yapımı değil, fabrikasyon. Kendileri, kendi fabrikalarında ürettiler ve pervasızca bu katillerin eline verdiler.
***
Uçak krizine rağmen Rusya neden politika değiştirdi sanıyorsunuz? Çünkü, onlar da olan bitenin farkındalar. 15 Temmuz'un arkasındaki parmağı biliyorlar. Batı'dan yönelen saldırıların perde arkası konusunda bilgi sahibiler.
Rus Dışişleri o yüzden şu açıklamayı yaptı:
-Halep konusunda Türkiye ile anlaşmaya vardık.
Ardından da ekledi:
-Halep'le ilgili olarak ABD yerine, Türkiye ile anlaşmak daha kolay.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby de Türkiye ile Rusya arasındaki görüşmelerden haberdar olmadıklarını belirtmesine rağmen, mecburen bir açıklama yapmak zorunda kaldı:
-Memnuniyetle karşıladık.
Acaba öyle mi? Daha düne kadar tuvalete giderken bile onlara bildiren Türkiye'deki yöneticiler yerine kendilerinden habersiz Ruslarla anlaşan bir ülkenin yaptıklarından memnuniyet duymaları mümkün mü?
Bunun üzerine bir de Fırat Kalkanı Harekâtı'nı ekleyin. Varın "süper güç" noktasından "etkisiz eleman" konumuna düşen Amerika'nın içinde bulunduğu durumu siz düşünün! Bir de buna Avrupa'nın halet-i ruhiyesini ekleyin. Olmuyor işte, çünkü Türkiye bir Irak, Suriye, Mısır ya da Libya değil. Türkiye direniyor ve direnmeye de devam edecek.
Bu da milli bir ruhla olur. Şimdi daha iyi anlaşılıyordur sanırım Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Teröre karşı milli seferberlik" derken neyi kastettiği!
--
--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt *E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için,
http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "pınarslayt" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için
pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için
https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.