2 Kasım 2011 Çarşamba

(MADENCİYİZTR) Ekim ayında 53 işçi hayatını kaybetti, 142 işçi yaralandı...

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi ekim ayı raporunu yayımladı. Rapor, ekimde "iş kazalarında" en az 53 işçinin hayatını kaybettiğini, 142 işçinin de yaralandığını, ayrıca silikozis hastalığından yaşamını yitiren Ali Rıza Eldemir'le birlikte bu hastalıktan ölen işçi sayısının 48'e çıktığını aktarıyor.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi ekim ayı raporunda, geçtiğimiz ay en az 53 işçinin "iş kazalarında" yaşamını yitirdiği, 142 işçinin ise yaralandığı tespit edildi. "Çalışırken hastalanmak istemiyoruz" ifadesiyle son bulan rapor şu şekilde:
AKP iktidarı hazırladığı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı’nı 28 Ekim’de tartışmaya açtı. Amaç iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu yaşanan kayıpları azaltmak, Başbakan Erdoğan’ın söylemiyle “insanı temel almak”. Bu girişimin eksikliği bir yana samimiyetini değerlendirmek gerekir. Çünkü AKP iktidarı, büyümede Çin’i yakalama hedefini de dillendiriyor. Bu da ancak güvencesizleştirme ve kamusal hakların tırpanlanmasıyla gerçekleştiriliyor. Bir yandan asgari ücrete yüzde 3 zam yapılması kararlaştırılırken diğer yandan sağlıkta katkı payı artırılıyor, çalışma sürelerinin uzatılması gündeme getiriliyor…
Yine işçilerin ölüm üstüne ölüm haberlerini alıyoruz. Özellikle iktidarın kentsel dönüşüm planlarını açıkladığı bugünlerde inşaat işçileri artan bir hızla hayatlarını kaybediyor ve yaralanıyor. Maden işçileri göçük altında kalıyor, tekstil işçileri servis kazası geçiriyor, enerji işçilerini elektrik çarpıyor…
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak, basından derlediğimiz bilgilere göre Ekim ayında en az 53 işçinin hayatını kaybettiğini ve yine en az 142 işçinin yaralandığını kayıt altına aldık (Kaza haberleri içinwww.guvenlicalisma.org adlı internet sitemize bakınız)…
Meslek hastalıkları sonucu yaşanan ölümler de hız kesmiyor. 12 Ekim günü kot kumlama işçisi Ali Rıza Eldemir, slikozis hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti. Eldemir’in ölümü ile birlikte kot kumlama sonucu ölümler 48’e ulaştı. Diğer yandan Ekim ayında diş teknisyenleri de slikozis hastalığına maruz kaldıklarını kamuoyunu duyurdu ve çözüm için mücadele etmeye başladı…
Ağzınızdaki kanı çalkalar mısınız lütfen!
Bir diş hekimine gittiğimizde, hekimin bize sıkça tekrarladığı bu sözün gereğini keşke bir ağız dolusu su ile yapabilsek. Maalesef bu artık mümkün değil. Zira ağzımızı ne ile ne kadar çalkalarsak çalkalayalım, silikozis hastalığından kaybettiğimiz diş teknisyenlerinin kanları -biz istemesek de, farkında olmasak da- her birimizin ağzında dolaşıyor.
Genelde madenci hastalığı olarak bilinen, cam ve seramik sanayi ile dökümcülük gibi sektörlerde de görülen, fakat bizlerin daha çok kot kumlama işçileri ve onların mücadeleleri üzerinden farkına vardığımız silikozis hastalığı, 10’a yakın diş teknisyeninin de ölüm nedeni olarak kayıtlara geçmiş durumda.
Ağzımızda kullandığımız protezlerin hazırlanma sürecinde ortaya çıkan kristal silikaya uzun süreli maruz kalma sonucu oluşan silikozis hastalığı, kâr güdüsü ile güvencesiz, denetimsiz ve sağlıksız kılınan çalışma süreçlerinin çalışanların hayatlarına nasıl kast ettiğini gösteren en bariz örnek olarak karşımızda duruyor.
Kamuda son 10 yıldır hastanelerden ayrıştırılarak Ağız ve Diş Sağlığı Merkezlerinde toplanan çalışma ortamları, dış görünüşleri itibariyle her ne kadar zevahiri kurtarsalar da, laboratuar düzeyinde aynı şeyi söylemek zordur. Uygun şekilde bölümlere ayrıştırılmamış odalarda ve yetersiz havalandırma koşullarında çalışan diş teknisyenleri, yoğun bir biçimde, yüksek gürültüye bağlı kulak rahatsızlıkları ve çoğunlukla astım ve bronşite dönüşen göğüs hastalıkları gibi meslek hastalıklarından mustaripler. Yetkili kuruluş durumundaki Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından Ankara’da muayene edilen 365 diş teknisyeninden 70’inde, İstanbul’da muayene edilen 451 diş teknisyeninden 197’sinde çeşitli meslek hastalıklarına rastlanmış durumdadır.
Fakat esas cehennemi çalışma koşulları, bir nevi “merdiven altı” olarak niteleyebileceğimiz diş laboratuarlarındadır. Kamu kurumlarından ve özel işletmelerden taşeron sıfatı ile iş alan bu laboratuarlarda bugün için yirmi bin civarında diş teknisyeninin çalıştığı tahmin edilmektedir. Birçoğu ruhsatsız ve denetimsiz olarak işleyen bu laboratuarların 15-20 metre karelik odalarının birçoğunda havalandırma sistemi olmadığı gibi, bazılarının cam-çerçevesi bile yoktur. Bu tür havasız ve havalandırmasız yerlerde, kalabalık gruplar halinde çalışmak durumunda bırakılan diş teknisyenleri, yoğun tozumaya maruz kalmakta ve silikozise kadar varan hastalıklara yakalanmaktadırlar. Bugün için her 100 diş teknisyeninden 10’unun silikozis hastalığına yakalandığı tahmin edilmektedir. Diş teknisyenlerinin bu hastalığa, normalden çok daha hızlı yakalanmalarının sebebi ise, hiç şüphesiz ki günde 16 saate varan çalışma süreleri boyunca aynı tozumaya maruz kalmalarıdır.
Kot kumlama işçilerinin uzun mücadeleleri sonucu, bu alanda kumlamayı yasaklamak durumunda kalan devlet ise, kamu hizmetinde taşeron kullanımını hızlandırarak ve denetim sistemlerini etkinleştirmeyerek ölümlerin adeta zeminini hazırlamaktadır.
Silikozis tedavi edilemez, fakat yüzde yüz önlenebilir bir hastalıktır.Önlenmesi çalışma koşullarının standartlara uygun hale getirilmesi ve insanileştirilmesi ile mümkündür. Kâr ve bütçe hesapları ile taşeronlaştırılan her iş süreci, bu alanda çalışan işçilerin, emekçilerin sağlıksız, denetimsiz ve güvencesiz işlere terk edilmesi anlamına gelmektedir. Bu şekilde ele alındığında Tuzla’da kaybettiğimiz tersane işçileri ile merdiven altı diş laboratuarlarında silikozise yakalanan diş teknisyenleri aynı cinayet sürecinin mağduru durumundadırlar.
Silikozis önlenebilir. Gerek kamuda gerek özel muayenehanelerde bu yönde bir duyarlılığın oluşturulması, hiç şüphesiz ki başta Diş Hekimleri Odası olmak üzere tüm toplumsal muhalefet kesimlerinin başlıca sorumluluğu altındadır. Bu alanın ve toplumsal muhalefetin bileşenlerinin, konu ile ilgili mesleki ve toplumsal bir duyarlılık oluşturmadan, topu taşeron sistemini kendi elleri ile ören devlete atması, kamusal sorumluluktan kaçmak olacaktır. Bazılarımızın korkarak oturduğu diş hekimi koltuğundan, bu sefer vicdani bir korku ile kaçmak istemiyoruz. Ve bunun için de başta bu alanın aktörleri olmak üzere herkesi toplumsal duyarlılık oluşturma ve devleti gerekli önlemleri alması doğrultusunda zorlamak için üzerine düşeni yapmaya davet ediyoruz.
Çalışırken hastalanmak istemiyoruz!