15 Şubat 2010 Pazartesi

((slayt izle)) saglik

>
> Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün “kibrit kutusu
> kadar” reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr. Kenan Demirkol, A’dan
> Z’ye akıllı beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker,
> vücudumuzu, demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor;
> çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında yaşlandırıyor. Şekeri,
> gıda sanayiinden söküp atmak zor ama, işe evlerimizin kapısından
> başlayabiliriz!
>
>  
>
> Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında
> “prof.” yazmıyor. “Ben üniversitede hocayım, burada hekim”
> diyor. Söz bir ara “kronometreli doktorlara” geldiğinde, yani 15
> dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini alanlara çok
> şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor, “dalgınlıkla saatime
> bakar da hastayı tedirgin ederim” diye. Uzmanlık alanı, beslenmeyle
> yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir
> “akıllı beslenme” uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin
> olduğu kadar, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor. Peki
> beslenme nedir? İlk aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle
> kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90-60-90 arasında değişen
> ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru mudur? “Kibrit kutusu kadar”
> reçetelerini bir yana bırakıp, Demirkol’a: “Neden düşmandır şu
> ünlü üç beyaz?” diye sorduk. O, şekerle başladı.
>
> Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan
> kronik, aslında önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum
> sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD’de 20 yaş üstü
> erişkinlerin yüzde 65’i ya şişman ya daha da ileri aşamada. 64
> milyon insanın koroner kalp hastalığı, 11 milyon insanın şeker
> hastalığı, 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp
> hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile, şeker
> hastası sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa,
> yakın zamanda vahim bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız
> açıktır.
>
> Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa’da ortaya
> çıktı, soğuk iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi
> keşfedildi, toplumların şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker
> tüketiminin artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir
> örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece kalorisiyle, şişmanlatıcı
> etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal yapısıyla da çok
> tehlikeli. “Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka yerden
> kısarım” demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına
> gereksinim yoktur.
>
> Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri
> doğru değil mi?
>
> Asla doğru değil.
>
> Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?
>
> Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker
> sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam
> sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda
> maddesine, o oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri
> 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve
> alışkanlıkları değişiyor. Dolayısıyla ortalama kan şekeri de
> değişiyor.  Şimdi 100’lerdeyiz, 120’de şeker hastalığı.
> Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal genetik
> özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet. Pankreas
> organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar.
> Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60’lı yaşlarda görülmesi
> beklenir. Ama şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var.
> Sağlıklı beslenmede şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak
> alışkanlığıdır.
>
> - Ama, beyin sadece glikozla beslenmiyor mu? 
> - Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden
> vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle
> kemoterapi gören asla şeker yememeli.
>
> Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker
> ‘sakaroz’, iki ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür.
> Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz
> kan şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan şekerini
> yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için korkudan
> hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda şeker yemişsek, gereğinden
> fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir
> enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu
> çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az enerjiyle çok işler
> yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla
> şeker, insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker
> depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu 120 gram
> kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü.
> İnsülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek. Dolayısıyla sizin
> yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep
> olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu
> salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk
> yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur.
>
> Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda insülin
> salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Fruktoz günde 15
> gram kadar vücudumuzda metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal
> süreçlerin içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde bundan
> fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür. Trigliserit kan
> yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem
> de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika’da alkole
> bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan
> karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.
>
> Yiyeceklere ve içeceklere bunu tercüme edersek. 
>
> Bir kutu meşrubatta 35 gram ; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır.
> İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir.
> Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve
> yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş
> olduğumuz bir takım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz.
>
>
> Meyvelerin şeker oranları farklı değil mi?
>
> İncir ve muz en çok şeker içerenler. Ama onun dışındaki meyveler
> aşağı yukarı aynı.
>
> Okuyucularımız söyleşimizden sonra bir reçete çıkartabilirler mi?
> Bunu yemeyeceğim, şunu yemeliyim diyebilir mi? Bu sistemin içindeyken,
> nasıl başaracaklar bunu?
>
> Ben kendim yapmadığım şeyleri topluma anlatamam. Ben böyle ve de
> çok keyifli yaşıyorum. Sunulanlar içinde sağlıklı beslenmeyi bir
> şekilde yapmak mümkün.
>
> Aslında hayvanlar yapabildiklerine göre.
>
> Hayvanlar yapamıyor bu işi, Çünkü; hayvanları biz besliyoruz.
> Tıkıyoruz ahırlara “şunu yiyeceksin” diye hayvanlara hayvanlık
> yapıyoruz.
>
> Oysa tavuklar bütün gün eşelenir durur, ihtiyacı olanı seçer
> yerdi. Filler örneğin hastalandığı zaman belli ağacın
> yapraklarını gider yermiş ilaç niyetine.
>
> Evet bu tüm hayvan aleminde var. Kaliforniya Valisi bütün o rambo
> görüntüsüyle Amerika’da en aklı başında valilerden biri oldu.
> İki büyük atılımı oldu. Bir tanesi; okullarda meşrubat satışını
> yasakladı. İki; patates cipsinin üzerinde, “öldürücüdür”
> yazısı konuyor.
>
> Cips deyince öteki düşmana mı geçiyoruz?
>
> Yok, bir konu daha var. Son yıllarda yeni akım mısırdan şeker elde
> etmek. 1920’li yıllarda Amerikan başkanı “benim köylüm mısırdan
> kalkınacak” fetvasında bulundu. Gerçekten de çok büyük teşvikler
> verildi. Göz alabildiğince mısır ekildi. Dünya mısır ekiminin
> yüzde 40’ı Amerika’dadır. Bunu sadece hayvan yemi yaparak ya da
> başka yollarda tüketemeyince değerlendirme yolları arandı. Japonlar
> mısırdan şeker elde etmeyi keşfetti. Amerika hemen balıklama atladı
> bu yöntemin üzerine. Artık şeker endüstriyel. Sıvı olduğu için
> paketlenip satılamaz. Ama her türlü dondurma, meşrubat, şerbette
> kullanılıyor. Bakıyorsunuz şimdi baklavacı artık şerbetini kendisi
> yapıp dökmüyor. Kartal’dan fabrikadan hazır fruktoz şerbeti
> geliyor.
>
>   Ama bunun daha sağlıklı olduğu yazılıp çiziliyor.
>
> Maalesef. Şimdi bilgi çağındayız ya! Bence bilgiye ulaşmanın en
> zor olduğu çağdayız. Çünkü, ekonomik kazanç kaygısı her türlü
> bilginin üzerine  binmiş durumda. O kadar büyük bir rant var ki,
> gerçeğe ulaşmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz.
>
> Biraz önce dediğimiz gibi 15 gramdan fazla fruktoz yağa dönüşüyor
> ve bizi hasta ediyor. Nasıl demir paslanınca eskir, bu paslanmanın
> bilimsel adı oksitlenmedir. Vücudumuzdaki hücreler de oksitlenir ve
> yaşlanır. Birtakım gıdalarla oksitleyici, bir de bunu engelleyici
> maddeler alırız. Örneğin, üzüm çekirdeği. Gerçekten bu sistem
> bizim organizmamızın yaşlanmasını belirleyen, hastalanmasını,
> kanser gelişimini belirleyen ana faktör. Bakın bir kolesterol furyası
> aldı gidiyor. Kolesterol anne sütünde, yeni bir hayatın doğması
> için ana nesne olan yumurtada bolca var. Demek ki insan hayatının
> gelişme döneminde inanılmaz gereksinim var. Bakıyorsunuz kolesterol
> düşmanlığı sarmış ortalığı.
>
> Kolesterolün ölçüsü de zaman zaman değişiyor. Bunun modası olur
> mu?
>
> Bakıyorsunuz LDL 130’a kadar normalde. Üç sene sonra 100, şimdi de
> 60 olsun diyorlar. Yakında sıfıra indirecekler. Aslında, kolesterol
> masum. Bizler suçluyuz. Fruktozu yani tatlı şekeri yiyerek
> oluşturduğumuz trigliseritler, kolesterolün oksitlenmesine sebep
> oluyor. Yağsız kuzu şiş yediğinizi varsayalım, yanında da meyve
> suyu içiyorsunuz. Sadece kuzu şişi yeseniz bir zararı yok, ama
> kırmızı etten aldığınız kolesterolü, meşrubattan aldığınız
> şeker trigliserite dönerek oksitlediğiniz için damar sertliği
> oluşuyor. Biz insanlara “kardeşim kolesterol zararlı değil. Ama
> oksitlenmesine izin verme” diyeceğimize, ilaç firmaları kolesterolü
> düşürecek ilaç keşfediyor. Biz masum olanı indiriyoruz. Eğer
> oksitleyici maddeleri düşüremiyorsak, oksitlenen maddeleri azaltalım.
> Ama esas insan mantığı ne diyor? Oksitleyen maddeleri azalt.
>
> Yine oksitleyici bir madde, damar sertliği yapan doymuş yağ asidi. Bu
> madde yapay beslenen hayvanların sütünde var, depo yağlarında var.
> Ama bizim ineğimiz merada otlasa, doğru beslense doymuş yağ asidi
> sütte ve hayvansal yağda sıfır olacak. Dolayısıyla kolesterol
> oksitlenmemiş olacak.
>
> Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak da, süt yapacak da
> kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez mi tüm bunlar?
>
> Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep böyle
> aldatılıyoruz. “Dünya nüfusu aç. Dünyayı besleyebilmemiz için
> yapay gübreye, yapay yeme ihtiyacımız var.” Hayvansal proteini, tek
> kaynak olarak görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken bile
> protein almış oluyor. Hububat, baklagillerde bile protein var. Şimdi
> doktorlar bunu okur okumaz itiraz ederler. Derler ki “Esansiyel amino
> asitler vardır”. Yani hayvansal gıdada var olan, vücudun
> üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı protein yapı
> taşları, amino asitler vardır. Örneğin; mercimekli bulgur pilavı
> yaptığınızda bulgurda eksik olanı mercimekten, mercimekte eksik
> olanı bulgurdan alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış, ben de
> yeni gördüm, bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla birlikte
> pişiriliyor.
>
> Antep yöresinin yuvalaması gibi..
>
> Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç
> yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş
> yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün
> oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın
> bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit
> vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az
> görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine
> merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu
> vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini
> yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100
> yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve
> onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir.
> Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama batıda
> ekolojik hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile konvansiyonel
> üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15’i geçmiyor.
>
> Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla barışığım, ne de
> AB’dekiyle. Ekolojik hayvancılık denince akla “ekolojik tarım
> sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi” geliyor.
> Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya
> da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve
> patatesin yeri var mı? Yok.
>
> Demek Amerika’dakilerin varmış.
>
>  Orada da yok. İster ekolojik tarımla, ister normal tarımla elde
> edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi yanlış. Zaten hayvanın
> sütünün kötü olmasının sebebi hayvanın, karbonhidratı zengin, onu
> yağlandıran tarzda, mısırla beslenmiş olması. O yüzden ekolojik
> hayvancılık dediğimizde yasalarımızın buna göre organize olması
> gerekiyor. Tanımlamamız gereken, türe özgü beslenme. Bir inek nasıl
> beslenir doğada? Öyle beslersek ineğin sağlıklı olmasını
> sağlarız. Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı
> olmasını sağlarız. Bütün doğada kendiliğinden yetişen
> yeşillikler omega-3 ağırlıklı yağ içerir. İnsanların eliyle
> ekilenler omega-6 içerir.
>
> Ne fark var arasında?
>
> . İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu hücre zarı
> lipo protein katmanla sarılı. Yani bir yağ bir de protein. Bu hücre
> zarındaki yağ ana madde olarak omega-3’tür. Tek tük omega-6 da
> içerir. Biz yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da
> yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir omega-3 kaynağı
> kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki
> insanın her gün 1 gram omega-3 alması gerekiyor. Omega-6 yağ asitleri
> ile omega-3 yağ asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle metabolize edilir.
> Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip çok omega-6
> aldığımız için artık omega-3’e enzim kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi
> ayçiçeği yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.
>
> Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3’e
> ayrılır. Doymuş yağ asitleri, tekli doymamış yağ asitleri, çoklu
> doymamış yağ asitleri. Çoklu doymamış yağ asitleri ikiye
> bölünür, onlar da omega-3 ve omega-6’dır. Bundan 40-45 yıl öncesi
> omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma söyledik.
> Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Fakat sonra
> anladık ki bu yağlar iyi kolesterolü de, kötü kolesterolü
> düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim kolesterol açısından
> sağlıklı olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki dengedir.
> İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan herhangi bir
> iyilik elde etmiş olmuyoruz.
>
> İkisi arasında denge mi, fark mı önemli?
>
> Oran önemli. Omega-6’yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış
> olduğumuz azıcık omega-3’ü de değerlendirmeden vücuttan hemen
> atıyoruz. Omega-3 olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre
> duvarı da omega-3’ten oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi
> bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onla hücreyi
> onarıyor. Omega-3 yerine, omega-6 yağ asidi olan araşidonik asidi
> kullanıyor. Ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesi.
> Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa
> havaya uçacak.
>
> Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.
>
> Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?
>
> Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında Türkiye’nin
> yarısı aptaldır lafı çok tepki yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek
> hoş olmadı, ama Türkiye’nin yarısında demir eksikliği,
> kansızlığı var. Demir eksikliği zihinsel eksiklik yaratır. Sonuçta
> demir üstünden düşünürsek Aziz Nesin haklıydı.
>
> Türkiye’de çay tüketiminin de buna katkısı var. Demirin emilimini
> olumsuz yönde etkiliyor. Ama diğer taraftan çay iyi bir anti oksidan.
>
> Yemekten hemen sonra çay içme adetimiz var. Doğru mu?
>
> Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok. Yemekten hemen sonra
> çay içilebilir.
>
> Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra içmek gerektiği
> söyleniyor.
>
> Üç saat.  Ben tekrar omega-3’e dönmek istiyorum. Çünkü hayati
> bir olay. Omega-3’ün eksikliği insanları şeker hastalığına
> itiyor. Damarların sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik
> oranın artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin damarının
> pıhtıyla tıkanıp “inme” veya “enfarktüs” olmasına yol
> açıyor. Bir yandan omega-3 kaynaklarımız çok azaldı Toplum olarak
> zaten balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6’yı çok tükettiğimiz
> için omega-3’ün yolunu kesiyoruz.
>
> Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal yapısından dolayı
> mı, üretim hatasından mı?
>
> Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ asidi içerdiği
> için. Mesela zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve
> omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği
> yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı
> ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara
> trans yağ asitleri diyoruz. Bu yağ asitleri de yine kolesterolu
> oksitleyerek damar sertliği yapıyor. Diğer taraftan trans yağ asidi
> beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi bozuyor ve
> parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep oluyor.
>
> Acaba “tadı güzel” dediklerimiz bize dışardan dayatılan bir
> kavram mı? Güzel nedir?
>
> Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman size itiraz
> etmedi mi, “benim annem böyle yapıyor” diye?
>
> Ben güzel yemek yaparım.
>
> Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan alıştığı damak
> tadını arıyor. Belki dünyanın en kötü aşçısı annesi, ama insan
> neye alıştıysa onu arıyor.
>
> Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin kavramı bile ne
> kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir değer yüklediğimiz için
> güzel oluyor. Toplumda da dayatılan değerler var. Kola ya da hamburger
> için “bak bu güzeldir” deniyor çocuklara.
>
> Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih ediyorum.
> Çünkü; onlar yakın zamanda anne baba adaylarıdır.
>
> SPOTLAR(ÖNEMLİ BİLGİLER)
>
> Bir kutu meşrubatta 35 gram ; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır.
> İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir.
> Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve
> yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş
> olduğumuz birtakım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş
> oluyoruz.”
>
> “Türkiye’de gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var.
> Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir
> çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır,
> protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden
> alıyorum zaten.”
>
> “Yapay yem üreticileri ‘biz dünyayı nasıl doyuracağız’
> yalanıyla, hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır
> hayvanı şeker hastası. Çünkü, pancar küspesiyle, yapay protein
> yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor.
>
> Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç
> yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı donmuş
> yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün
> asitlenmesine yol açar.
>
>  Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en
> büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen
> kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen
> ineğin sütünde bu hiç yoktur.
>
>  
>
>  Elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı;
> kültür balığı değil. Halbuki insan her gün 1gram omega-3 alması
> gerekiyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçek yağında kızarttık, o hamsiden
> artık bize fayda gelmiyor.
>
>  Zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3
> ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir
> olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra
> birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor.
>
>  
>
> __._,_.___    

--
Doğadan Gelen Güzellik Ve Sağlık
www.doganinsihri.com
www.sihirlikartlar.com
Bitkisel, doğal sağlık ve güzellik ürünleri, organik, katkısız gıda
Şifalı bitkiler, güzellik formülleri, hızlı ve kolya kilo verme
Cinsel güç arttırıcı ve cinsel fantezi ürünleri
Web sitemize üye olun, süprizlerden yararlanın

http://groups.google.com.tr/group/hava_civa
http://groups.google.com.tr/group/bitkiselguzellikvesaglik

hava_civa@googlegroups.com

bitkiselguzellikvesaglik@googlegroups.com
www.sevgililergunuhediyeniz.com
www.vidifoto.com  


--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin