4 Şubat 2010 Perşembe

((slayt izle)) BOYNU KALIN KURT OLMAK!.. - Özkan BOSTANCI

BOYNU KALIN KURT OLMAK!..


- Başka idareler ne kadar ilerlemiş, gelişmiş olursa olsun eksikleri ve boşlukları o kadar çoktur ki!... Günün birinde bizimkine benzer bir idareye ulaşabilmek için yeni ve önemli değişiklik yapmak zorunda kalacaklardır!.. HÜKÜMET'in nasıl olması mevzuubahs olabilir. DİN'İN ESASLARI'nda İDARE'nin ne gibi noktaları intiva etmesi lazım geleceği musarrahtır: ADALET, MEŞVERET, ULÜLEMRE İTAAT!.. Bizim HÜKÜMETİMİZ tamamen BU ESASLARI İHTİVA EDİYOR!.. 
(16.1.23)

- MEVCUDİYETİMİZİ MUHAFAZA ve MİLLİ EMELLERİMİZ'in temini için HAKİKİ DAYANAĞI HARİÇTE DEĞİL, DAHİLDE BULMAK prensibini İcra Heyeti kabul etmiştir!.. Şuradan buradan gelecek kuvvetlere dayanarak EMEL takip edersek, hayal kırıklığına uğrarız!.. Bunun için ÖNCE KENDİ KUVVETİMİZ'e önem veriyoruz!... 
(5.2.1924)
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

***********************

Bu ifadelerden ilkini daha önce ki yazılarımızda da vermiş ve MİLLİ İRADE'yi daha önce tarif etmiştik...

Şimdi tekrarlayacak ve gerçek MİLLİ İRADE'nin politikacıların anlayışından ne kadar farklı olduğunu göstereceğiz.

MİLLİ İRADE;

KENDİ İŞİNİ KENDİ GÖRMEK...

BOYNU KALIN KURT OLMAKTIR...

Kİ, İTLERİN DİŞİ GEÇMEYE!..


Kurda sormuşlar, 
"Boynun niye kalın?" diye.

"Kendi işimi kendim görürüm de, ondan." diye cevap vermiş.

O misal!

Zaten İRADE, 
"FİKRİYATI FİİLİYATA GEÇİRME KUDRETİ" demektir...

"MEVCUDİYETİMİZİN MUHAFAZASI", "MİLLİ EMELLER" ve MÜŞTEREK HEDEF fikriyatımızın temelini teşkil eder...

Bunların fiiliyata geçirilmesi de amacımızdır...

MİLLİ İRADE nispetinde gerçekleşecektir.

ATATÜRK, bu konuda MİLLETİNDEN BAŞKASINA GÜVENMEZ!..

MİLLETİN DE KENDİSİNDEN BAŞKASINA GÜVENMESİNİ İSTEMEZ!..


Kendi işini göremeyen, başkalarının desteğine muhtaç olanlar sadece ACİZ değil, aynı zamanda İRADESİZ'dir!..

Böyle bir durumda zaten MİLLİ İRADE söz konusu olamaz!..

Öyleyse MİLLİ İRADE hiç bir zaman Demirel efendinin iddia ettiği gibi, AKP iktidarını sürekli gevelediği gibi "partilerin aldığı oy" değildir!..

MİLLET, hangi partiye oy verirse versin, amacı değişmez ki!..


Partilerin, milletvekillerinin hem yabancılara avuç açıp, hem aldıkları oyları bahane ederek 
"milli iradenin temsilcisi" olduklarını öne sürmeleri, densizlikten başka şey değildir!..


ATATÜRK'ün teşkil ettiği KUVVA-YI MİLLİYE, İSTİKLAL Savaşı'nda
"MEVCUDİYETİMİZİN MUHAFAZASI"nı sağlamış olan MİLLETİN GÜCÜ'dür...

Ama görevi daha bitmemiştir!..
"MİLLİ EMELLER"in gerçekleşmesi için MİLLİ İRADE ile birlikte yeni DEVLET'in TEŞKİLATI'nın RUH ve CAN vereceklerdir.

PARLAMENTO (TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ demiyoruz, milletin meclisi olsa her zaman bu iradeye uyar) ve HÜKÜMET bu RUH'u taşıdığı sürece MİLLİ İRADE'ye tâbi 
"temsilci" olur...

Bu RUH'u taşımayan partiler, cumhurbaşkanı, milletvekilleri ve bakanlar MİLLİ İRADE'ye ters düşmüş, iktidarı MİLLET ARZUSU hilafına gaspetmiş müstebitlerdir...

Derhal alaşağı edilmeleri gerekir!..


ATATÜRK, çok haklı olarak GÜÇLÜ bir DEVLET için SAĞLAM bir TEŞKİLAT üzerinde duruyor...
"Halkın her şeyi DEVLET'ten, onun temsilcisi HÜKÜMET'ten beklediğini, hiç bir zaman kendi içinde organize olup en basit sorunları bile çözemediğini" söylüyor.

Bu bir gerçektir...


Bir hatıramızı nakletmek isteriz...

1992 yılındaki Erzincan depreminde, bir köylünün yıkılmış ahır altında kalan ve beli kırıldığı için korkunç acılar çeken ineğini çıkarmak zahmetine bile katlanmadığı, başında oturup resmi ekiplerin gelmesini beklediğini televizyondan seyretmiştik...

Ve tabii insanımızı böyle atıl, böyle miskin, böyle organizasyonsuz ve merhametsiz hale getirenlere lânet etmiştik!..

Uzun zamandan beri ihmale uğramış olan TÜRK toplumu TEŞKİLAT ruhunu kaybetmiştir...

ATATÜRK, bunun "halkın MÜTEFEKKİR ve MÜTEŞEBBİS olarak yetiştirilmemesi"ne bağlıyor...
Kendisi halkı eğitmek için okullara önem vermiş, TÜRK OCAKLARI'nı, HALKEVLERİ'ni devreye sokmuştu...

Ama daha sonra gelen politikacılar, halkın cahil ve beceriksiz kalmasını kendi menfaatlerine uygun buldukları için, insanımızın MÜTEFEKKİR ve MÜTEŞEBBİS yetişmesini adeta engellemişlerdir.

MİLLET'İN yeniden ORGANİZASYONU gerekir!..


Bu TEŞKİLATLANMA; başta MECLİS ve HÜKÜMET olmak üzere, bütün kurumların, bütün meslek kuruluşlarının ve bütün fertlerin BİRBİRLERİNE YARDIM ve DESTEK esası üzerine olmalıdır...

Yeni nesillere ÖNCE VATAN'IN SELAMETİ'Nİ DÜŞÜNME, KENDİ SORUNU KENDİ ÇÖZME, KARŞILIKLI YARDIMLAŞMA okullarda öğretilebilir, yetişkinlere ise bu meziyet HALKEVLERİ gibi kuruluşlarda aşılanabilir...

MİLLİ İRADE ile MÜŞTEREK HEDEF'e yürümek ancak bu takdirde mümkün olur.

Biz MİLLET'İN ORGANİZASYONU için iki hususu çok önemli görüyoruz: VERGİ SİSTEMİ ve İDARİ TEŞKİLAT...Bu konuları bir başka bölümde açıkladık. (Bakınız: DEVLETÇİLİK İLKESİ yazımız) Bu yüzden burada sadece HALK'ın kendi içindeki TEŞKİLATLANMA'sından söz edeceğiz.

RESMİ DEVLET KURUMLARI dışındaki teşkilatlanma MESLEK ODALARI, ŞİRKETLER, KOOPERATİFLER, BİRLİKLER, SENDİKALAR, VAKIFLAR, DERNEKLER, SANDIKLAR, vs. şeklinde olur...

Bunların her birinin TANIM'ı ayrı, özelliği farklı kuruluşlar olması gerekir.

Halbuki şimdi şirket gibi işleyen kooperatifler, dernek gibi faaliyet gösteren vakıflar ortalığı sarmıştır...

Meslek odaları, şirketler ve sendikaların hemen hiç bir sorumluluğu yoktur...

Hele ortalığı pıtrak gibi sarmış olan çoğu dış bağlantılı "sivil toplum kuruluşları" sorumluluk taşımak bir yana, ihanet içerisindedirler.

Bunları da, istismar edenleri de hiç bir şekilde cezalandırmak mümkün değildir.

Konu çok uzun olduğu için burada sadece VAKIF, DERNEK ve SANDIK kavramlarına bir TANIM getireceğiz...

Bunların üçü de KÂR AMACI GÜTMEYEN KURULUŞLAR'dır...

VAKIF, mevcut bir SERVET'i MİRASÇILAR'a bırakmak yerine, HALK'ın hizmetine sunmak için oluşturulan KURUM'dur...

VAKIF ÇALIŞANLARI iyiniyetli, fedakâr ve kanaatkâr kişilerden oluşur...

Mesela VAKIF'a ait 10 dükkânın kirasını toplar, bununla gerekli tamirat, bakım vesaireyi yaptırdıktan sonra kalanıyla fakir öğrencileri okuturlar...

Kendileri sadece bu işte çalışıyorlarsa, vasat maaş alırlar...

Asla VAKIF SERVETİ'ni yiyemez, azaltamaz, amacından ayrı sahada sarfedemezler!..

Yani ortada hiç bir SERVET yokken, bunu HALK'a adayan yokken, üç-beş madrabazın bir araya gelip "vakıf" kurması, hizmet etmesi gereken HALK'tan PARA toplaması, sonra da bunun büyük kısmını LÜKS binalara, otomobillere, boş oturan personele harcaması ASLA ve KAT'A VAKIF değildir!..

Bu sebeple şu anda mevcut bütün uyduruk "vakıflar"ın malları bağlı oldukları DEVLET KURUMU'na geçirilmeli, personeli o DEVLET KURUMU'ndan sadece hakettiği maaşı alan kişilerden oluşan bir ALT BİRİM haline getirilmelidir!...
Ancak tanımladığımız tarzda GERÇEK VAKIFLAR'ın faaliyetine izin verilmelidir...

Ayrıca yabancı kökenli bütün sözde vakıflar kapatılarak, mallarına el konulmalı, yöneticileri soruşturmadan geçirilmelidir.


DERNEK ise, belirli bir SERVET veya MALİ KAYNAK sahibi olmayan iyi niyetli kişilerin bir araya gelip HALKA HİZMET sundukları kuruluştur...

Bunlar gerektiğinde para toplayabilir.

Ancak ASLA topladıkları paraları kendileri için harcayamazlar, maaş alamazlar.

Çünkü onlar gönüllü olarak kendi hizmetlerini HALK'a sunma amacıyla yola çıkmışlardır.

DERNEKLER'in içinde KIZILAY, ÇOCUK ESİRGEME KURUMU, TÜRK HAVA KURUMU gibi çok büyümüş ve büyük amaçlar üstlenmiş, bu yüzden de DEVLET himayesine alınmış olanlar ise KURUM olarak anılır ve bir DEVLET KURUMU gibi faaliyet gösterir...

Yani çalışanları maaş alır, ama tam mânâsiyle DENETİM'e tâbidirler...

KURUM paralarını keyfi harcayamazlar...

Kemal Demir gibi KIZILAY'ın başına 20 yıl çöreklenip krallar gibi yaşayamazlar...

En ufak bir suistimallerinde köpekler gibi süründürülürler...

Yani şimdiki durum böyle değil, ama böyle olması gerekir!..

DERNEKLER arasında ARDEŞENLİLER DERNEĞİ gibi bir ilçenin insanlarını bir araya getirme, dayanışma amacı güdenler de olabilir...

Ama bunların faaliyeti asla ARDEŞENLİ OLMAYANLAR aleyhine olamaz!..

Böyle bir dernek kumar oynatmaya perde yapılamaz!..

SANDIK ise herhangi bir KURUM, ŞİRKET veya APARTMAN halkının bir araya gelip her ay muayyen bir miktar para toplayarak biriktirdikleri ve ihtiyaçlarını bu SANDIK'tan gördükleri teşkilatlanma biçimidir...

Çalışanları ASLA maaş almaz!..

Belki KREDİ ÖNCELİĞİ gibi basit hakları olabilir...

SANDIK kendi mensupları dışından para toplayamaz.

Sadece mensuplarına gene mensuplarının ORTAK imkânı ile yardımı amaçlayan bir kuruluştur.

İşte bu tanımlar bile ülkemizdeki teşkilatlanma biçimlerin nasıl üçkâğıtçılar eliyle istismar edildiğini göstermeye yeter...

Daha durun; ŞİRKET, KOOPERATİF, SENDİKA, MESLEK ODASI gibi esas paranın döndüğü kuruluşları açıklamadık...

Bir gün onu da yaparız.

Ama şu kadarını belirtelim ki, kimse bir sendikaya veya meslek odasına üye olmaya zorlanmamılıdır.

Mesleğini icra etmesi sendikanın veya meslek odasının iznine bağlı olmamalıdır!..

Yine bu kısımda geçen MEVCUDİYETİ MUHAFAZA sözü belki tereddüt yaratabilir...

Ancak bir milletin daha ileriye gidebilmesi için önce MEVCUT VARLIĞI'nı koruması, GARANTİ'ye alması gerekir...

En beceriksiz meclis ve hükümetlerin dahi bunu yapmasını takdirle karşılarız...

Çünkü 1699'dan beri gelmiş geçmiş padişah, sadrazam, meclis ve hükümetlerden bunu yapabileni, çok azdır.

Zamanımızdan örnek vermek gerekirse, KIBRIS, GÜNEYDOĞU, EGE'DEKİ HAKLARIMIZ, BALKAN TÜRKLERİ ve İÇ İŞLERİMİZ konusundaki baskılara rağmen, 80'lere kadar durumu muhafaza edebilmemiz dahi bir başarıdır!..

Bizim tüylerimizi diken diken eden, şimdiki milletvekili ve bakanların hiç birinin bunu yapacak tıynette görünmemesi, ve sürekli taviz vermesi, her cephede gerilemesidir.

Bir kavrama daha açıklık getirmek istiyoruz: Son zamanlarda bazı politikacılar "siyasi irade" diye bir tabir uydurup kullanmaya başladılar...

Kastettikleri "Hükümet bunu istiyor, Meclis'ten de geçirebilir" anlayışıdır.

Bir defa hiç bir zaman "siyasi irade", MİLLİ İRADE'nin yerine geçemez!..

Eğer HÜKÜMET ve MECLİS, MİLLET'in KENDİ İŞİNİ KENDİ GÖRMEK, BAŞKASINA MUHTAÇ OLMAYACAK GÜCE ULAŞMAK konusundaki İRADE'sini kendinde hissediyorsa; o zaten MİLLİ İRADE'dir!..

Yok, kendi bildiğini okuyacaksa, o davranışı "
siyasi irade" filan değil;İSTİBDAT'tır, politik İHANET'tir!..


Hadi, bir de 
İSTİBDAT'ı tarif edelim...

Çünkü bu kelime de olur olmaz yerlerde kullanılıyor...

İSTİBDAT, İKTİDAR SAHİPLERİ'nin MİLLİ İRADE'ye aykırı istek ve kararlarını zorla uygulamalarıdır...

Son 25 yıldır hükümetlerin millete danışmadan Avrupa Birliği'ne girme çabaları...

Kıbrıs, Güney Doğu ve Kuzey Irak konusunda sürekli taviz vermeleri...

Parlamentodan yabancıların hazırladıkları kanunları virgülüne bile dokunmadan geçirmeleri...

Hep İSTİBDAT'tır, yabanlar kahrolası müstebitlerdir!.
Yoksa MİLLİ İRADE'ye uygun kararları, menfaati haleldar olduğu için bunlara direnen azınlığa DEVLET'in gücünü göstererek tatbik etmek, asla İSTİBDAT sayılmaz!..

           Özkan BOSTANCI
http://ozkanbostanci.blogcu.com/

--
       Özkan BOSTANCI
http://ozkanbostanci.blogcu.com/
--
               ..::CTO::..
..::CiHAN TÜRK OLSUN::..
http://groups.google.com/group/cihan-turk-olsun?hl=tr
--
Düşmanım, düşmanlığından vazgeçinceye kadar, ben de onun amansız düşmanıyım.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
--
"TÜRK MİLLİYETÇİLERİ ÜLKEMİZİN VE TÜRK DÜNYASININ AYDINLIK VE GÜZEL YARINLARININ SİGORTASIDIR." (Özkan BOSTANCI)
--
Bu mesajı yalnız kaynağı ile kullanabilir veya çoğaltabilirsiniz.

Allowed  either use or coppy this message as its source.

Copyright © 2007 - 2009 CiHAN TÜRK OLSUN Corporation

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin