11 Şubat 2010 Perşembe

((slayt izle)) Sayın Mehmet Bedri Gültekin'in 11 Şubat 2010 tarihli yazısı: İç tehdit, dış tehdit (2)




                                                                                  11 Şubat 2010

 

 

Olmak ya da Olmamak

                                   Mehmet Bedri Gültekin

 

 

İç tehdit, dış tehdit (2)

 

            1980’lerle birlikte Dünya dengelerinde köklü değişiklikler oldu. Ekim Devrimi ve Türk Devrimi ile başlayan devrimci atılım, 1970’lerin ortalarında doruğuna ulaşmış ve geri çekilme başlamıştı.

            Dönem, Dünya çapında gericiliğin dönemiydi. Batıda, Reagan ve M. Teatcher tarafından temsil edilen muhafazakârlar iktidara geliyordu.

            Sovyetler Birliği, çoktan sosyalist bir ülke olmaktan çıkmıştı ama şimdi de çöküşün sancılarını yaşamaya başlamıştı.

            Ezilen dünyada, tıpkı Türkiye’de de olduğu gibi, bağımsızlıkçı iktidarların yerini işbirlikçiler alıyordu.

            Bu koşullarda Batı emperyalizminin yeni saldırı dönemi başladı. Hedef, dünyanın yeniden sömürgeleştirilmesiydi. Bunun için ulusal devletler ve ulusal ekonomiler hedef tahtasına kondu.

Bu değişime uygun olarak Batı’nın “Tehdit” kavramı da değişti. Sovyetler Birliği’nin yerini, emperyalist saldırıya direnen ezilen dünyanın ulusal güçleri aldı.

Ulusal devletler ve bağımsızlık için mücadele eden siyasi hareketler “yeni düşmanlar” haline gelmeleriyle birlikte, “Haydut devletler” ve “uluslar arası terörizm” kavramları, Ezilen Dünyayı yeniden sömürgeleştirmek peşinde koşan Batı emperyalizmi tarafından üretildi ve piyasaya sürüldü.

 

DELİ GÖMLEĞİ

            Sovyetler Birliği bir rakip güç olarak devreden çıkmıştı ama Batı emperyalizmi açısından sınırsız bir dünya egemenliği için aşılması gereken başka engeller vardı.  “Engel”, Ulusal Kurtuluş Savaşları ile bağımsızlığını elde etmiş ve böylece ulusal pazarlarını sömürgeci yağmaya kapatan ezilen dünya ülkeleriydi.

            Elbette Çin, Vietnam, Kore ve Küba gibi sosyalist devletler de bunlara dâhildi.

            Kapitalizmin,19. yüzyılın sonundaki “altın çağ”ına geri dönmek için bu engellerin ortadan kaldırılması gerekiyordu.

            Bu amaçla bir yandan darbeler ve doğrudan müdahalelere başvurulurken, diğer yandan şiddet yoluna başvuran irticai ve etnik hareketler desteklendi.

            Amerika 1980’lerin sonlarında ve 1990’ların başlarında Çin, Kuzey Kore, Küba, İran, Suriye, Yugoslavya, Romanya, Arnavutluk, Irak, Libya gibi devletleri “haydut devletler” olarak tanımlıyordu.

            Bu devletler, ezilen dünyada emperyalist saldırıya karşı direnme cephesinin en önünde bulunuyorlardı ve onun için en başa konulmuşlardı.

            Gerçekte ise bütün ezilen dünya hedefteydi.

            Saldırı çok yönlü olarak yürütüldü. Özelleştirme ile ulusal ekonomiler, “insan hakları ve demokrasi ve özgürlük” yalanları ile ulusların bizatihi kendileri ve ulusal devletler hedef alındı.

            “Sivil toplum örgütleri” adı altında casusluk faaliyetleri meşrulaştırıldı. Demokrasi adına Ortaçağ hortlatıldı.

            Toplumlar, “demokrasi” adına, ter türlü etnik ayrılık ve dinsel farklılık temelinde yeniden yapılandırıldı. Bu çabalarla birlikte ortaya çıkan etnik ve dinsel çatışmalar, “despotik ulus devletler” tarafından bastırılan insanların kendilerini ifade etmesi olarak sunuldu.

            Ezilen Dünya, tam 30 yıldır Batı emperyalizmi tarafından kendisine giydirilen bu “deli gömleği”ni sırtında taşımaktadır.

            Genel olarak bakıldığında Dünya, bu deli gömleğini sırtından çıkarmaya başlamıştır. Ama Türkiye’de durum farklıdır.

 

TÜRKİYE’DE NE OLDU?

            Emperyalist devletlerin 1980 sonrasında dünya ölçeğinde tehdit algılamasındaki değişiklik, Türkiye’ye yaklaşımdaki değişikliği de beraberinde getirdi. 1950 – 90 arasında, işbirlikçiler eliyle yönetilen Türkiye ile ilişkilere önem vermek şeklinde olan Batı yaklaşımı, 1990’larla birlikte; zayıflatılması ve küçültülmesi gereken Türkiye yaklaşımına bıraktı.

            Amerika “Üç İsrail” Projesini daha 1980’lerin ortalarında hazırlamıştı. 2000’e Doğru Dergisinin bu projeyi kapak haberi olarak okuyucularına duyurduğu tarih 1988’dir.

            “Üç İsrail Projesi”, ABD’nin devlet olarak Kürt ayrılıkçı hareketinin arkasına geçtiğinin kanıtıdır.

            Öte yandan, daha önceki yıllarda Sovyet tehdidine karşı oluşturulan “yeşil kuşak” projesi çerçevesinde palazlandırılan irticai hareketlerin gelişmesi ve iktidar alternatifi güçler konumuna gelmeleriyle birlikte ABD, “ılımlı İslam” seçeneğini piyasaya sürdü.

            Emperyalizm, böylece Ortaçağ’ı hortlatarak ulusal devletleri iç kargaşalara sürüklüyor ve neo liberalizmin Yeni Dünya Düzeni önündeki engel olan Ulusal Devletler, çok önemli bir iç istikrarsızlık unsuru ile boğuşmak durumunda bırakılıyordu.

Bununla birlikte “Ilımlı İslam” iktidarının gerçekleştiği yerlerde, Emperyalizm-Ortaçağ ortaklığı ile toplumların bağımsızlık ve devrim seçenekleri önüne set çekilmiş olunuyordu.

            Bu şekilde 1990’larla birlikte siyaset dilimize “Batı destekli irtica” ile “Batı destekli ayrılıkçılık” kavramları girdi.

            Türkiye’de bu gelişmelerle birlikte “iç tehdit” kavramını yeniden ele almak ve tanımlamak durumunda kaldı.

                                                                                                          mbgultekin@ip.org.tr



--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin