2 Eylül 2010 Perşembe

((slayt izle)) 1 EYLÜL 1939 VE "DÜNYA BARIŞ GÜNÜ" // Eğitimci/Hukukçu ERTUĞRUL KAZANCI




 01 Eylül 2010 11:01
 ERTUĞRUL KAZANCI NIN MAKALESİ

 

(Cumhuriyet Gazetesi’nin 1 Eylül 2010 Tarihli Sayısında Yayımlanmıştır.)

 

 

 

1 EYLÜL 1939 VE “DÜNYA BARIŞ GÜNÜ”

    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------                                                                                

         Emperyalizm, evrensel boyutlardaki hegemonyasıyla yine iş başındadır. Barışın adı var kendisi  yoktur.Ulusumuz için çıkar yol;Cumhuriyet’in ülkesel kuruluş felsefesindeki bağımsız ve devrimci karakteri gereği;”stratejik” uyduculuğu yadsımak ve saldırgan paktlar dışında kalmaktır.                                                                                     

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------                                                                                                            

                                                                                                   Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu

         Emperyalizmin dünyayı kan ve ateş içinde bıraktığı iki yaman çatışma, 20. yüzyıl sürecinde yer alır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları; ülke ve ulus kavramına ait değer yargılarının şoven veya dinsel kompozisyonlar içine sokularak sömürgeciliğe saptırıldığını gösterir. Saldırgan militarizm, kaba bir egemenlik erkinin kurulması yönündeki seferberliğini apaçık yansıtır. Emperyalizm, bir “hak üstünlüğü” şeklinde gördüğü yayılma emellerini acımasızca uygular.

      Acı çeken insanlık, “Nazi” Almanya’sının Polonya’ya başlattığı işgalin ilk sabahı olan 1 Eylül 1939 tarihinden esinlenerek, her yıl barışa duyulan özlemi evrensel nitelikli özel bir gün şeklinde törenlerle anımsar. Ortak dilek; “Savaşların hiç yaşanmaması ve  barışın kalıcı olmasına” ilişkindir.

        İrdeleme:

        Savaşları başlatan el;düzmece nedenlerle 1 Eylül 1939 sabahı Polonya sınırını geçen Hitler’in, Habeşistan’a gaz bombaları atan Mussolini’nin, Vietnam’ı kan gölüne  çeviren Johnson’un, Irak’taki trajediyi yaratan Bush-Blair ikilisinin, Filistin ya da Lübnan’da taş üstüne taş bırakmayan İsrailli Şaron veya Olmert’in midir? Yoksa onlar, emperyalist paranoyalara tutsak olmuş kimi ulusların tercih iradelerini üstlenerek ortaya çıkan tetikçi eller midir?

       Militan efsanelere sürüklenmiş halk kitleleri, sandıklarda oy vererek işbaşına getirdikleri savaş aygıtlarınca yaratılan faciaların belli ölçüde nedenidirler.Sadece;“Aldatılma ve yanıltılma” bilinçsizliği, savunu yeterliliği taşımaz.Bu aygıtları çıkaran toplulukların tarihteki işlevleri yalnızca “masum”halklar tanımlamasıyla açıklanabilir mi? Basit anlamda;iyiyi kötüden ayırt edebilmenin bu denli yoksunluğu düşünülebilir mi? Bazı ülkelerin emperyalizme olan tutsaklığı iliklerine işlemiştir. Hatta,sömürgeci ülkeler emekçilerinin, tarihsel akışta ne kadar devrimci rol oynadıkları sorgulanmalıdır.

       Şanlı Anadolu İhtilâlini gerçekleştiren Türk halkı; niçin aldatılıp,yanıltılamamıştır? Antiemperyalist bir kalkışmanın sonucu “Lozan” barışıyla bitmemiş midir? Ama bilim ve aklı öne çıkardığı  savlanan ve “uygar” olarak tanımlanan ülkelerin sömürgeciliğe kolayca yöneldikleri Dünya Savaşlarında  saptanmıştır.1945’ler sonrası da,kimi emperyalistlerin  bağımsızlık peşindeki “mazlumları” insafsızca ezdikleri; Hindistan,Cezayir,Tunus,Kenya.Vietnam,Kıbrıs,Angola ve Kongo’da görülmemiş midir?

       Yakın tarihte;“Demokrasi ve özgürlük” adı altında emperyalizm,“Büyük Ortadoğu Projesi” adıyla insanlığı kalbinden vurmuştur. Politik senaryolarla emperyalist blok; erk,enerji ve pazar açma peşindedir.Washington ve Brüksel’in buyruğunda dünya barışı katledilmektedir. Türkiye yönetimi,projenin “eşbaşkanı” olduğunu açıklamıştır.Halbuki Mustafa Kemal, Türkiye’nin uluslararası davranış karakterini bir özdeyişiyle belirlemiştir: “Yurtta ve dünyada barış!.” Türkiye, İkinci Dünya Savaşı dışında kalabildiyse ve 14 Mayıs 1950 tarihindeki karşıdevrimden sonra heveslenilen “stratejik uyduculuk” serüvenlerine mevcut hükümetlere karşın katılımlar sınırlıysa, bu durum halkımızın barışçıl bilincinden doğmuştur. Bu bilinç,siyasal iktidarları etkilemiştir .

     Barış kuşu: 

     Barışın simgesi şimdilerde güvercindir. Orta Asya’daki Türk boylarından, Kafdağı ardındaki Gürcülere, Amerika kıtasındaki Aztekler’ den Ekvator’daki’ yerlilere değin barış kuşu geleneğine rastlanır.Bazısı “Zümrüdüanka” tasvirinde rengarenk,bazısı da “kıpkırmızı” parlaklıktadır. Barış için türküler düzülür; savaşlar kınanır. Her dilde barışa ilişkin anlamlı sözler yinelenir. Savaş düşkünlerinin bile söylevleri; “Sürekli barış için zorunlu savaş” betimlemesini içerir.Ama dünya tarihi;savaşlar çıkaran,  barış kuşunun kanadını kıran siyasal ve ekonomik davranış modeli olarak emperyalizmi görür.

     Barış idealinin savunucusu Mustafa Kemal için savaş; “Ancak savunma meşruiyeti” içindeki son çaredir. İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi savaş ötesi tutmayı başaran İsmet İnönü,  zorlamalara karşı;“Benim çizmem yok, aklım var” yanıtını verir. Bu tutumlar, yaşamları çatışmalar içinde geçmiş ama barışın değerini kavramış gerçek devlet adamlarına özgüdür.

       İkinci Dünya Savaşı, Türkiye’yi bir yangının ortasında bulur. İnönü Savaşları kahramanı,ülkeyi ateş dışı tutmaya çalışmaktadır. Çünkü O, Lozan Barış Antlaşması’nın yapıcısı ve: “Biz savaş meydanlarında yetişmiş, ihtilâllerden gelmiş bir kuşağız, felâketleri biliriz” öngörüsündedir. Yıllar sonraki : “ Savaşa girmeyerek ulusun erkekliğini öldürdü, camilerde asker barındırdı” veya : “Halka süpürge tohumu yedirdi, buğdayları silolarda çürüttü” gibi suçlamalara karşı akıl ve gerçek ölçütlerini gösterecektir:“Memleketin varlığını, iç ve dış barışını savaşa karşı korumak için tedbirler gerekiyordu”. Böylece “barış kuşu” sadece Anadolu’da uçabilirken savaş,Türkiye’den can alamadı!.

       1950 yılı sonrasında emperyal cepheye bağlı siyasal iktidarca, Cumhuriyet’in dış politikası terk edilir.1955’lerde Asya ve Afrika halklarının bağımsızlıklarını yadsıyanlar arasında yer tutulur. Emperyalizm kimi “düşman” görüyorsa, Türkiye’deki yönetim de onu öyle sayar.

      İnönü 1961’de başlayan son Başbakanlığında ABD buyrukçuluğuna verdiği ünlü; “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye o dünyada yerini bulur” yanıtıyla,İkinci Dünya Savaşı sonrası düşülen yanlışlığı  düzelterek, bloklar dışı siyasetlere yönelecektir.Ama sonrasında Meclis’te düşürülecektir.“Yurtta ve dünyada barış” ilkesinin evrensel öncüsü Türkiye,  şahinlerin yol arkadaşı olarak bugünlere gelecektir.

       Sonuç:

       Günümüzdeki ABD ve AB bağdaşıklığı sayesinde, barışın adı var kendi yoktur. Ulusumuzun özgörevi; antiemperyalist karakterli ve barışçı Kemalist yönetselliği sağlamaktır.Dünya Barış Gününü,atom bombaları da kullanılan savaşlarda zûlme uğrayan dünya çocuklarına adanmış Nâzım Hikmet’in dizeleriyle kutlayalım: “ Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne

                                                          Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığını..”

                                                                      

 

 

 

 



ÇEŞİTLİ ADRESLERE DUYURULMASI RİCASIYLA...

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin