15 Temmuz'un karakutusu Ergün Diler
KARARGAH'ın "kendini savunduğu" 7 madde herkesin dilinde. Tartışma büyük. Muhtemelen daha da büyüyecek. İşin sonu nereye varır bilinmez. Ama o manşetin atılması, hem Aydın Bey'in hem de Karargah'ın ortak tavrı olmalı. Aksi mümkün değil. İçeriğini, verdiği ya da veremediği mesajları tartışacak değilim. Herkes bunu yapıyor zaten. Ben sizi BAMBAŞKA ve ÇOK ÖNEMLİ bir noktaya götüreceğim.
Burada okuyacaklarınızı bir başka köşede bulma imkanınız yok.
Çok özel ilişkiler, çok özel jestler, çok özel ittifaklar, çok özel kumpaslar var... Hepsi KAHRAMANIMIZIN (!) etrafında dönüyor!
Takip edenler bilir! Son dönemde 15 Temmuz ile ilgili çok şeyi bilmediğimizi sık sık tekrar ettim. Bugün yazacaklarım, bilinmeyenlerin ilk halkası! AMA ÇOK ÖNEMLİ... Devamı gelecek. Kim kimlerle yan yana? Kim kiminle hangi konuşmaları yaptı? Kim hangi adımı atmak için öne çıktı?
Kimler sınır ötesi uçuş yaptı?
Başlayalım...
Kalkışma'nın gerçekleştiği gün tam HALİÇ KÖPRÜSÜ üzerindeyken bir DOSTUM aradı. Ankara'da olması gereken dostum arıyor ve "Ergün neler oluyor?" diye soruyordu. Cuma trafiğinin içindeydim. Kısa ve net cevap verdim: "Bir şey olduğu yok." Derin nefes alıp devam etti. "Bir etrafa bak, garip şeyler görüyorum..." Şaşırdım... Hemen gazeteyi aradım. Gelen cevap her şeyin sakin seyrettiği yönündeydi.
Dostuma döndüm. "Sıkıntı yok, dilinin altında ne var?" diye sordum. Hiç uzatmadan "DARBE YAPMAYA ÇALIŞIYORLAR" cevabını verdi. Donup kaldım. İnanamadım.
Olacak iş değildi. Ama oluyordu. Yol üzerinde hemen televizyonların olduğu bir yere girdim.
Ekranları açtırdım. Darbeyi kimin yaptığını çözmem gerekiyordu. Çözdüm. Kalkışmanın arkasındakiler ortadaydı! Gizlenenler hariç!
Saatler ilerledi. Günler, haftalar, aylar geçti, o gece ile ilgili BÜYÜK DETAYLARI öğrenemedik. Çok tuhaflık vardı ama gerçekle buluşamıyorduk... Engelleniyordu!
İşte o geceden önce olanlar vardı! 15 Temmuz'a gidilirken bilmediklerimiz vardı...
Bunların başında CIA'ya çalışan çok tanınmış bir isim bulunuyordu... Bu isim İstanbul'da bilinen bir yüzdü. Makamı ve gücü vardı.
CIA tarafından yönetiliyordu. CIA'nın güvendiği ajanlardan biriydi. FETÖ'cü değildi.
Ama ortak çalışıyorlardı. Arkada yöneten CIA'ydı... Bu isim patronunun yanına da CIA tarafından konulmuştu. Patronu da kriminal biriydi. Ama işadamı görüntüsü veriyordu!
Oysa hakkındaki DOSYALAR dağlar kadardı! Ona da geleceğiz... Ayrı...
Neyse... Güçlüydü. Patronu da bilirdi...
Bu isim ABD eski Büyükelçisi Robert Pearson ile çok yakındı. Yakın olduğu başka ABD'liler de bulunuyordu... Silah satışlarından PKK'ya kadar her şeyin içinde eli vardı. Ama kimse bilmiyordu! Ross Wilson ile de çok yakın dosttu. Özel ve güvenli mekanlarda sık sık bir araya gelirler, konuşurlardı. Bu isim ZEKARİYA ÖZ ile CELAL KARA'yı yurtdışına çıkardı. Burada kalmalarını istemedi. İHSAN KALKAVAN, AKIN İPEK ve MUBARİZ MANSİMOV gibi isimlerle çok sıkı fıkıydı. Aralarından su sızmazdı! İlişkileri bu götürürdü. İstanbul'un merkezinde oyun kurar, kimse izlemez, kimse "Ne yapıyorsun" diye sormazdı... Bu ismin aile üyeleri de böyleydi! Bu da ayrı konu!
Daha sonra geliriz oraya da...
15 Temmuz gecesi televizyonlara bakarken ortaya daha önce hiç birimizin tanımadığı bir isim atıldı! ADİL ÖKSÜZ!
Kimdi bu adam? Kim koruyordu?
Kim adliyeden alıp kaybolmasına yardım ediyordu? Kimse bilmiyor! Bildiğimiz şey Ankara'da adliyeden çıkıyor, İstanbul'a sabah uçağıyla geliyor ve sonra sırra kadem basıyordu! Ama biz bilmesek de birileri bütün gücüyle ADİL ÖKSÜZ'ü koruyordu!
Ancak ne ADİL ÖKSÜZ ile ne de onu koruyanlarla ilgili bir veriye ulaşabiliyorduk!
DÜNE KADAR!
Hatırlayın!
ADİL ÖKSÜZ ve diğer imamların ABD'ye gittiği söylendi ama THY detaylı kayıtları bulamadı. Mesela, bir ABD uçuşunda bütün BUSINESS BİLETLERİ satılmıştı ama kaç kişinin uçtuğunu bilemiyorduk...
Muamma vardı...
Darbenin kara kutusu rolündeki ADİL ÖKSÜZ İstanbul'da tanınan bu isim ile onlarca kez görüştü! Hem telefonla hem yüz yüze... Telefon kayıtlarına geleceğim.
Daha sonra. Ama ilişki sadece görüşmeden ibaret değildi.
Bu iki isim DEFALARCA AMERİKA'YA BİRLİKTE UÇTU! YOL ARKADAŞIYDI BUNLAR. BİRBİRİNDEN AYRILMAYAN BİR EKİBİN ÜYESİYDİLER. Kimse bir şey bulamasa da 15 Temmuz öncesinde telefon kayıtları vardı. Öyle böyle değil hem de... KOLTUK NUMARALARINA KADAR HER ŞEY BELLİYDİ! Ama bir el bizim bu bilgilere ulaşmamızı engelliyordu. 15 Temmuz ile ilgili DÜŞÜNCELERİMİZİ YÖNETMEK İÇİN!
Gerçek bambaşkaydı!
15 Temmuz'un kara kutusu ADİL ÖKSÜZ'ü koruyan da muhtemelen kaçıran da aynı isimdi. CIA eski DİREKTÖRÜ GEORGE TENET bu ismin arkadaşıydı.
Ve birlikte garip yerlerde garip operasyonlar yapıyorlardı! İZLERİ takip ettiğinizde inanamayacağınız noktalara ulaşıyordunuz.
Hepsini buraya sığdırma şansım elbette yok. Ama ORTODOKS KİLİSESİ işin merkezindeydi! Orada bunlara kim yardım ediyordu, kimden ne istiyorlardı bilemem!
Ama ilişkileri vardı. İşin içinde PARA PUL var mıydı bilemem! Ama bakılması gerekiyor.
En azından şimdilik bildiklerimi yazmak istemiyorum. Ama karışıklık vardı. Aynı ekibin izi oraya çıkıyordu. Aklımdayken; hemen dava açmaya kalkmasınlar iyice düşünsünler! Samimi bir öneri!
Devam...
FETÖ, bu isimler, Kilise'den bir ekip, para ile yan yana gelince operasyonlar çıkıyordu! Muhtemelen bizim dışımızda bir de Rusya'ya karşı! Kilise üzerinden... Ama bu ilişkinin içinde, kaybolan ADİL ÖKSÜZ'ü de kaçırılan savcıları da bizim görünmeyen KAHRAMANI DA BULUYORDUNUZ!
Garip olan buydu!
15 Temmuz'da 250 insanımız şehit oldu!
Kendi askerlerinin silahlarından çıkan ateş ile... Ülke uçurumun kenarından dönüp geldi.
Geride acı ve travma kaldı. Şükür atlattık!
İşte O KALKIŞMA'YI BAŞLATAN EKİBİN EN ÖNEMLİ ÜYESİ İSTANBUL'DAYDI!
Ama kimse bilmiyordu! Şaka gibi değil mi! Telefon kayıtları, uçuş bilgileri, ilişkileri bilinmiyordu! AMA BEN BİLİYORDUM!
Ve daha neler vardı neler! Sırası gelince hepsini yazacağım...
Türkiye HANDE FIRAT'ın yaptığı haberi tartışıyor, herkes bulunduğu yerden bir anlam yüklüyordu! Elbette tartışılacaktı. Ben burada değilim...
Daha büyük bir AĞ'dan söz ediyorum.
Kimsenin bilmediği, gözden kaçırdığı bir İTTİFAKTAN!
HÜRRİYET demişken Hande Fırat demişken aklınıza gelecektir, soracaksınızdır "KİM BU ADAM?" diye...
Çok yerinde bir sorudur bu!
İsmini şimdilik söylemiyorum. Sizce MEDYADAKİ BİR İSİM OLABİLİR Mİ?
Sizi bilmem ama bence OLABİLİR!
Ne dersiniz! Düşünün bakalım "Kimdir bu" diye...
Sizi çok yormayacağım. Bir süre sonra başka bilgilerle ismini de yazacağım... Ama o vakte kadar egzersiz yapın!
LÜTFEN!
NOT: Bu ekibin içinde bir de AK PARTİLİ vekil var. Öne çıkmayan sade bir vekil bu! Aslında hep önemliydi. Bu isim de 15 TEMMUZ'dan önce çok özel bir uçuş yapıyor ve ne hikmetse ALMANYA'ya gidiyor.
"NE yapıyordu orada?" EVET DOĞRU SORU BU!
Meraklandırmak istemem sizleri.
Gidiyor çünkü orada kendini CIA ekibi bekliyor. Oturup konuşuyorlar.
DARBEYİ TARTIŞIYORLAR!
BU EKİP EL ELE 15 TEMMUZ'a getiriyor ülkeyi... 15 Temmuz ile ilgili daha çok şey yazacağız... Öyle isimler var ki şaşıracaksınız. Bekleyin...
Başladık işte...
Önce bu ekibi bir anlatalım...
Gerisi gelecek...
Mücadele Bekir hazar
Adam DEAŞ üyesi, gerçek adı Ronald. O, tüm hücrelerine kadar İngiliz kokan gerçek bir Anglo-Sakson. Daha önce Afganistan'a gidiyor. "Ben Müslümanım" diyerek katıldığı El-Kaide'de İngiliz ajanı olduğu belirleniyor, hapse atılıyor. Amerikan askerleri El-Kaide üssüne baskın yapıp, İngiliz Ronald'ı yakalıyor ve Guantanamo cezaevine götürüyor.
İngiltere istihbaratı ve Dışişleri Bakanlığı işi gücü bırakıyor, aylarca ajanlarını kurtarmak için ter döküyor. Sonunda ABD'yi ikna edip, ajanlarını geri alıyorlar. Üzerine bir de Londra'ya döndüğünde tam 1.5 milyon sterlin tazminat ödüyorlar. Adamın İngiliz istihbaratına çalıştığı o kadar net ki, Londra bu olayda inanılmaz şekilde açığa düşüyor. El Kaide'ye çalıştığı iddia edilen ve Amerikan hapishanelerine kapatılan biri, suçsuz bile olsa çıktıktan sonra asla para verilmez. "Geçmiş olsun" derler sırtını sıvazlarlar. Ama adam ülkesi için ajanlık yapıp, cezaevlerine düşerse ne olur? Doğal olarak yıpranır. Sen de çıkar "Yıpranma payı" adı altında devlet olarak tazminat ödersin. İşte kendine El Haris kod adını veren İngiliz Ronald'a tam 1.5 milyon sterlin tazminat verilmesinin nedeni budur. Aynı adam ülkesinden milyon sterlinleri alıp yolculuğa çıkıyor ve Musul'da "DEAŞ" adına bomba yüklü araç patlatıyor. İngiliz istihbaratı "Orada öldü" diyor. Öldü mü yoksa yalan mı belli değil çünkü ortada ceset yok. El Kaide kamplarında yakalanan birine DEAŞ'a katılmadan önce İngiliz devleti neden tam 1.5 milyon sterlin verir?
Ve dahası El Kaide kamplarında yakalanan birini, Guantanamo'dan ABD'nin elinden kurtarmak için koskoca İngiliz Dışişleri Bakanlığı neden ayağa kalkar? O bakanlığa kamuoyundan bu sorular yöneltiliyor, "Bir terörist için neden kendinizi yırttınız?
Onu kurtarıp Londra'ya getirmeniz bu ülke için bir tehdit değil miydi?" deniyor. İngiliz Bakan "O İngiltere için bir tehdit" değil diyerek garanti veriyor.
Yani üzeri kapalı olarak "Adam bizim, rahat olun" diyor. Sonrasında da DEAŞ elbisesi giydirilen o adam Musul'da bombalı araçla ölüm makinesi oluyor. Elbisenin içindekinin adı görüntüde Müslüman adı, genleri ise yüzde yüz Anglo-Sakson, gerçek ismi Ronald. Soyadı ise "Fiddler" anlamı ise "ÜÇKAĞITÇI" demek. Bu işler hep böyledir. Üçkağıtçıları sahneye sürerler, adam gerekirse sünnet bile olur (Daha önce bunun örneklerini, İngiliz ajanlarını isim isim yazmıştım) aramıza girer ve alıp hepimizi terör ve kavga sellerine doğru sürükler.
Üçkağıtçıların yöntemleri hep böyle olmuştur. Aramızda ve kanlı savaşların yaşandığı bölgemizde bu tip üçkağıtçılardan ve onlara emir eri olan yerlilerden o kadar çok var ki... Geçtiğimiz hafta ahaber'de Yazboz'da üç yıl Türkiye'de CIA istasyon şefi olarak görev yapan Giraldi'nin röportajını yayınlamıştık. "Türkiye güçlü ve konumu itibariyle çok önemli bir ülke. Tabii ki Almanlar, İngilizler, Fransızlar ve İsrail ajanları ile buraya yığınak yapacak" diyordu. CIA ajanı Giraldi 2012'de Hürriyet'e verdiği röportajda da "Türkiye'de yabancı istihbaratlarda çalışan tam 50 ÜST DÜZEY YÖNETİCİ var" diyordu.
Bakın şu kadar ajan var demiyor adam.
Sadece üst düzey yönetici sayısı için "50" diyor. Alt düzeylerin ve onlara muhbirlik yapan yüzlerce belki de binlerce satılmış gönüllünün sayısını da siz düşünün.
Yaşadığımız olaylara, ülkesini yerden yere vuranlara, dış basın önünde yaşadıkları Türkiye'yi, vatanlarını eleştiri bombaları ile vuranların oluşturduğu kuyruklara bakın her şeyi anlarsınız. Gezi olaylarında "Türkiye'yi eleştirecek Türkler aranıyor" diye verilen Londra'da verilen ilanlar hala aklımızda. Kimbilir kimler bu ülkede 50 Üst düzey yönetici istihbaratçının alt kademe elemanlarından ne maaşlar alıyorlar? DEAŞ'a eleman götürürken yakalanan yabancı ajanların, hangi yerlilerin araba anahtarını cebinde taşıdığını henüz bilmiyoruz. Türkiye'de, 100 yıldır dışarıdan içeriye yerleştirdikleri ile ülkemizi yöneten, istihbarat teşkilatımızın maaşlarını bile binlerce km öteden senelerce ödeyenlerin kurduğu bir sistem vardı. Bugün o sistemin ve bu topraklarda inşa ettikleri darbeler anayasasının değişmesi için verilen bir mücadele var. Hiç ama hiç kimse buna "Erdoğan mücadelesi" diye bakmasın. Bu hepimizin, çocuklarımızın geleceği için yapılan bir mücadeledir.
NATO ayarlı CHP Bülent Erandaç
Fabrika (NATO) ayarlı Deniz Baykal/CHP, 2007 öncesi Cumhurbaşkanı seçilirken hiç hatırlanmayan Yargıtay Eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun yumurtladığı 367 takozuyla, vesayetçi generallerle beraber siyasete müdahale etmişler, Meclis'in Cumhurbaşkanı seçmesini engellemişlerdi. NATO'ya, Derin Amerika-Avrupa'ya, vesayetçi generallere, Deniz Baykal'a karşı ayağa kalkan aziz millet, "Bırakın kavgayı, Cumhurbaşkanı'nı ben seçeceğim" diyerek referanduma gitmiştik. CHP ve Deniz Baykal, fabrika ayarları gözden geçirilmiş olarak bugün de ortalıkta geziyor, tuhaf konuşmalar yapıyor. 16 Nisan referandumunda oylar, partiler için verilmeyecek, fabrika (NATO) ayarlı CHP karşı çıksa da vesayetçiliği tarihin çöplüğüne atmak için verilecek.
Vesayetçi zihniyeti yıkmak demek, egemenliğin aracısız, tezgâhsız, kumpassız millete geçmesi demek. CHP ve müttefikleri, "Hayır" çıkararak ne yapacaklar? Zorba siyasetle mevcut sistemi tıkayıp çalışmaz hale getirmek, fırsat olursa aradan koalisyonlarla iktidara gelecekleri rüyasının bitmesini istemiyorlar. Alışmışlardı, yüzde 21'le aradan sıyrılmaya. Bir örnek her şeyi anlatmaya yeter: 1995 seçimlerinde, yüzde 14.6 oy almış Bülent Ecevit, 28 Şubat darbecilerinin kurduğu Mesut Yılmaz hükümetinin ortağı oluyor, 1999 seçimlerine Ecevit'in Başbakanlığı'ndaki azınlık hükümeti ile gidiliyor ve bu seçimlerde de yüzde 21 oy alan Ecevit, Başbakan oluyor, koalisyon hükümeti kuruyor. Tuhaf değil mi? 16 Nisan sonrasında, yüzde 21'le (Bülent Ecevit), yüzde 26 ile (Süleyman Demirel ) hükümet olamayacak. Aziz milletin en az yüzde 50 artı bir oy fazlasını alan liderin Cumhurbaşkanlığı Hükümeti göreve gelecek. Çift başlı yönetimleri tarihe mal edilecek.
Bugün olmasa bile, yarınlarda muhakkak seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Başbakan modeli yani çift başlılık istikrarsızlığa yol açacaktır. Çift başlıların arasını açmak hele hele "dış müdahalelere" müsait oluşu tam deyimiyle fecaattir. Cumhurbaşkanlarıyla ters düşen Başbakanlar yüzünden memleketimiz çok çekti, çok. Kenan Evren, 1982 darbe anayasasıyla bir yönetim sistemi kurgulamıştı. Merhum Turgut Özal Başbakan olduğunda geçinemediler, ters düştüler. Aziz millet, çok gözyaşı dökmüştü, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasındaki "Anayasa kitapçığı fırlatma" krizinden. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer, Bülent Ecevit'in suratına anayasa kitabı atmıştı. 2001'de vatandaşlarımız inim inim inliyordu. Kara kutu Hüsamettin Özkan, "Nankör kedi" diyerek, atılan anayasa kitabını Cumhurbaşkanı'na fırlatıyordu. Ayak oyunları, otellerde pazarlıklar, ihale peşinde koşanların adamlarının saçmasapan bir didişmeleriyle koca memleketimiz, birçok siyasi ve ekonomik buhrana sürüklendi, bankalar battı, faizler bir gecede yüzde 7 bin 500'e fırladı. 16 Nisan'da, iki başlı kurgulanmış yönetim sistemi tarih olacak. CHP kendisine çekidüzen vermek zorunda kalacak. Bundan böyle, NATO ayarlı değil MİLLET ayarlı olmanın çaresini arayacak.
SONUÇ: Aziz milletimiz, dış müdahaleye açık bir yönetim sistemi istemiyor. CIA-Pentagon-NATO darbelerinden bıktı usandı. 15 Temmuz'da NATO-CIA-Pentagon kuklası FETÖ darbe girişiminden kurtulduk. Geleceğimizde, bürokrasiye fazla boğulmadan hızlı kararlar almak ve hemen uygulamaya koymak zorundayız. Güçlü, kararlı, dik duruşlu ve aynı zamanda halka hesap veren Cumhurbaşkanı'na ihtiyacımız var. GELİN BERABERCE BÜYÜK TÜRKİYE'NİN ÖNÜNÜ AÇALIM. GELECEĞE CÜRET EDENLER KERVANINA KATILALIM.
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "pınarslayt" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.