18 Mayıs 2011 16:42
MUSTAFA KEMAL'İ SAMSUN'A VAHDETTİN Mİ GÖNDERDİ?
Malum Türkiye’de belli bir kesim Mustafa Kemal’in Padişah tarafından ülkeyi kurtarmak için özellikle Samsun’a gönderildiği gibi bir kanıya sahip. Vahdettin’e itibarını iade etme yanlısı olan bu kişiler “Vahdettin’in İngiliz yanlısı görünürken ikili bir oyun oynadığını, görünüşte direnişleri kırmak amacı ile Mustafa Kemal’i Anadolu’ya göndermişken aslında; Anadolu’da ayaklanma düzenlemesini el altından desteklemişti” demektedirler.
Gelin bunun doğru olup olamayacağına bir bakalım:
Vahdettin’e 4,5 yıla yakın süren saltanatının daha 119. günündeyken, devletinin; tarihin en büyük yenilgisine uğradığı ve Mondros Ateşkesi ile tam teslim olduğu kendisine bildirildi. Bu sonuçta herhangi bir rolü ya da etkisi olmamıştı. İttihatçılar iktidardaydı ve 4 yıl önce kendi parlamentolarına bile danışmadan ülkeyi savaşa sokmuşlardı. Sorumluların yurtdışına kaçmasından sonra Osmanlı toplumuna özgü bir alışkanlıkla halk çözüm için Padişaha bakmaya başladı.
Peki Sultan böyle 600 yılda bir gelecek büyüklükte sorunu çözme yeteneğine devlet adamlığı yetisine sahip miydi?
Ömrünün ilk 48 yılını hiçbir Şehzadeye kişiliğini kanıtlama fırsatı tanımayan, her an herkesin kendini tahttan indireceği ya da öldüreceği korkusu yaşayan abisi Abdülhamit’in gölgesinde geçirmişti. 56 yaşına kadar taht sırasında 3. sıradaydı, devlet yönetimi ile ilgili herhangi bir eğitimi, faaliyeti ve fikri yoktu. 1916 yılında ilk kez Veliaht makamına oturdu. Her şeyin İttihatçılar tarafından yönetilip yürütüldüğü bir dönemde silik kişiliği de göz önüne alındığında etken olması mümkün değildi. 1918 de 58 yaşında padişah oldu ve İmparatorluğun korkunç sorunlarını çözmek yükü sırtına yüklendi.
O dönemde İttihatçılar da dahil savaş isteyen kimse yoktu. O da bu rüzgara kapılıp dünyanın en büyük gücü olan İngiltere’nin insafına sığınmanın en doğru yol olduğuna inanıyordu. Çünkü 56 yaşındaydı ve normal şartlarda dahi ülke nasıl yönetilir bilemezken; savaşta koca bir imparatorluğu nasıl yöneteceği konusunda bilgi ve deneyime sahip değildi. Üstelik; kendisine destek olacak, yönlendirecek çevresinde kimse de yoktu. İttihatçılardan nefret etmesi ve onları düşman görmesi münasebeti ile kız kardeşinin eşi Damat Ferit Paşayı hükümetin başına getirdi. Yeni Sadrazam hiç şüphesiz Padişahın da etkisi ile Mustafa Kemal’i Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya gönderdi.
Saptanan görevi: Türk Makinalı Tüfek Birliğinden Hamdi isimli teğmenin askerlerini alarak direniş için dağa çıkması gözleri Samsun’a çevirdi. Mustafa Kemal’e Doğu ve Orta Anadolu’nun asayişini sağlamak, istikrarın geri gelmesi için önlemler almak, değişik yerlerdeki silah ve cephaneleri toplatarak uygun depolara koydurmak, “şura” adı altında çalışan ve gayri resmi olarak ama ordunun koruması altında asker toplayan kurumları ortadan kaldırmak, özellikle silahlı direnişin oluşumunu önlemek görevleri verildi. Bütün askeri ve sivil merciiler ona yardım edecekti.
Vahdettin’in bu görevle Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderdiği düşüncesinde olanlara en net yanıtını Vahdettin 1923 Nisanında Mekke’de yayınladığı bildiride kendisi vermiştir:
“Bütün meselelerde meşruti ilkeleri izledim. Bundan dolayı Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderen nezarete rıza gösterdiğim gibi, bağlı olduğu devleti inkar edince onu cezalandırmak için kuvvet gönderen nezarete de karşı çıkmadım. Anayasal düzenden çıkmamak için böyle davrandım.”
Bu itiraf onun Sultan olarak çözüm üreteceğini sananların ne büyük yanılgıya düştüklerini, tek başına karar verebilme yetisinin kendinde bulunmadığını ve en önemlisi Vahdettin’in bir İngiliz kuklası olduğunu gösterir.
Sultanın kısa olarak hayatından bahsederken diğer veliahtlar gibi eğitim almadığını, bu nedenden dolayı özellikle de İmparatorluk şartları göz önüne alındığında kendisinden başka türlü bir davranış beklenmemesi gerektiğini söyleyebiliriz. Ülkesini kurtarmaktan anladığı İmparatorluğu İngiltere mandasına vermekti. Böylece sadece ülkesinin geleceğini değil; kendi tahtını da garantiye almak istiyordu.
Sina Akşin’in İngiliz belgelerine dayanarak yazdığı “İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele” adlı kitabında; Vahdettin’in kendini nasıl tamamen İngiliz Hükümetine teslim ettiğini açık delilleri ile görüyoruz:
İlk olarak Padişah 1918 Kasımından itibaren İngilizlerle temas aramış el altından anlaşmaya çalışmıştır. 2. teşebbüs 16 Aralık 1918 de yapılıyor. Padişah adına biri İngilizlere mümkün olan en kısa zamanda İngiltere’nin Türkiye yönetimine el koyması yalvarmakla görevlendirilmiştir. 3. teşebbüs 1919 Ocakında araya Türkiye’de uzun yıllar yaşamış bir İngiliz konularak gerçekleştiriliyor. Vahdettin İngilizlerle özel ilişki uğruna Tevfik Paşayı, eniştesinin üvey oğlunu, bir İngiliz centilmenini, Damat Ferit’i kullandıktan sonra 5. sefer Dahiliye Nazırını ve bir Kürt milliyetçisini, 6. seferde de Arnavut milliyetçisini kullanmış bulunuyordu.
En önemli teşebbüs 30 mart 1919 da Damat Ferit Paşa tarafından yapılacak Amiral Calthorpe'a Vahdettin adına Osmanlı Devletinin İngiltere’ye tamamen boyun eğdiği bildirilecektir. Sultan 15 yıl boyunca Osmanlı mülkünü İngiltere’ye açıkça peşkeş çekiyor gerekli gördüğü yerleri işgal etmesini, nezaretlere İngiliz müsteşarlar, valilerin yanına İngiliz başkonsoloslar atanmasını Osmanlı maliyesi üzerinde denetim kurulmasını kabul ediyordu.
12 eylül 1919 da Vahdettin İngilizlerle gizli bir anlaşma imzalamıştır. Buna göre Türkiye’nin istiklali İngiliz mandasına veriliyor, Türkiye; Suriye ve Irak’tan vazgeçip bağımsız bir Kürdistan oluşturulmasına izin veriyordu. Padişah Hilafeti İngilizlerin Müslüman sömürgelerinde İngiltere çıkarlarına kullanmayı garanti etmişti.
Şimdi anlaşılıyor mu İngiltere niye Vahdettin’i özel zırhlıyla alıp götürmüştür. Neden Atatürk düşmanlarının “aslında Vahdettin’in Atatürk’ü ülkeyi kurtarmakla görevlendirdiğini Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti ilan etmekle ona ihanet etmiştir” dediğini.
Mustafa Kemal Atatürk’ü karalamak için Vahdettin’in itibarını iade etmeye çalışanlar İngilizlerin 1918’lerde başarılı olamadıkları planlarını bu gün tatbikte onlara hizmet etmektedir. Batının oyununa gelip Lozan’a karşı Sevr’i hortlatmalarına yardım etmektedir. Hem de bunu yapan kesim genelde Atatürk’ü dinsizlikle suçlayan ve Halifelik makamını kaldırdığı için O’na kin besleyen kesimdir. Oysa; Halifelik sıfatını İngilizlerin emrine sokmak ve onların güvenine bağlanmakla bu kuruma en büyük zararı veren kişi Sultan Vahdettin olmuştur.
ŞEBNEM ÖZBEK
18.05.2011
--
--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin