BATI DENİLEN BİLİNMEZ -4-
BATI'NIN AKILLILARI 2
ERICH FROMM ve GARY KAH yalnız değildir...
Kemal Tahir'in dediği gibi BATI'NIN AKILLILARI bu ÇİRKEF'ten kurtulmaya çalışmaktadırlar.
İşte bunlardan biri olan RENE GUENON, BATI ZİHNİYETİ'nin dünyamızı bir BUNALIM'a soktuğunu şöyle anlatmaktadır:
Bir kaç yıl önce DOĞU VE BATI'yı yazarken "söylenmesi gereken her şey söylenmiştir" diye düşünmüştük!..
Ama şimdi bu fırsattan yararlanarak bazı yaklaşımları geliştirebiliriz... Bazı yanlış düşüncelerin son zamanlarda yeniden savunulmaya başlaması, bunu zorunlu hale getirdi.
Son zamana kadar "el sürülemez" ve "hikmetinden sual olunamaz" bir DOGMA sayılan SONSUZ İLERLEME İNANCI, artık eskisi gibi oybirliği ile benisenmiyor!..
Artık BATI UYGARLIĞI'nın hep aynı yönde sürekli gelişeceğine inanmıyan, bu uygarlığın bir gün durabileceğini, hatta büsbütün bir tufanın içine gömülebileceğini düşünen insanlar var!
Bunu anlamaktan çok sezinliyor olsalar bile, böyle bir tehlike olduğunu görebilmek dahi büyük bir kazançtır.
Çağdaşlarımızın aklını başından alan bu uygarlığın, DÜNYA TARİHİ'nde "ayrıcalıklı" bir yeri olmadığını kabul etmek gerekir!..
BATI'nın, geride hiç bir iz bırakmamış veya bıraktığı anlaşılmaz hale gelmiş KENDİNDEN ÖNCEKİ UYGARLIKLARIN AKIBETİNE UĞRAYABİLECEĞİ'ni anlamak da, bir kazançtır!..
O halde "ÇAĞDAŞ DÜNYA bir BUNALIM içindedir" veya "YENİ DÜNYA DÜZENİ" dendiği zaman söylenmek istenen şey; artık bıçaksırtı gibi TEHLİKELİ bir aşamaya gelindiğidir!
Bunca insanın "DÜNYANIN SONU GELDİ" fikrine kafayı takmış olması, kesinlikle rastlantı değil!..
Bunun, çevremizdeki yaygın ZİHNİ KARIŞIKLIK'la çok sıkı bağlantısı olduğu ortadadır!..
BUNALIM artık iyice gözle görülür haldedir ve YAKLAŞAN SON, mutlak anlamda dünyanın sonu değilse bile, belirli bir dünyanın, BATI DÜNYASININ SONUDUR!..
BATI UYGARLIĞI'nın dışında bir şey görmemeye alışmış olanlar, onunla birlikte her şeyin sona ereceğini inanıyorlar!..
Bu KARANLIK ÇAĞ'dan kurtulmamız için bütün gücümüzle savaşmamız gerekir...
Zira bu çağın sonun geldiğini gösteren pek çok belirti var!
Fransızca'da KRİZ kelimesinin köküne baktığımızda, "yargılama, ayırma" anlamına geldiği görülür.
Şu halde yaptıklarımızın sonuçların yargılanması, değerlendirilmesi, terazinin hangi kefesinin ağır basacağının hesaplanması gerekir!..
Bu da dinlerdeki HESAP GÜNÜ düşüncesini hatıra getirmektedir.
Elde edilen sonuçlardan LEHTE-ALEYHTE, OLUMLU-OLUMSUZ olanların birbirinden ayrılması; kesinlikle SEÇİLMİŞLER-lANETLİLER veya İYİLER-KÖTÜLER şeklinde bir tefrikin yapılmasını gerektiriyor.
TİCARET'te, POLİTİKA'da, AİLE'de, SEKS'te, DOSTLUK'ta, SANAT'ta, GİYİM'de, ENDÜSTRİ'de, BİLİM'de, hatta SAVAŞ'ta neyin MAKBUL, neyin AŞIRI, neyin SAPIKLIK, neyin KÖTÜ olduğunu bilemez hale gelmiştir insanlar!..
Guenon bundan sonra BATI'nın ne zaman DEJENERE olmaya başladığını anlatıyor:
"HELENİZM, DOĞU'nun bazı öğretilerini ödünç aldı, yeni bir güç kazanmaya çalıştı ama bu yolla bir yere varmak artık mümkün değildi.
Diriltici etki başka bir tarzda işlenmeliydi...
Bu da HIRİSTİYANLIK olmuştur."
Bizce ORTAÇAĞ, Şarlman'dan 14. Yüzyıla kadar sürmektedir...
BU TARİHTEN SONRA HIZLI BİR ÇÖKÜŞ YAŞANMIŞTIR!..
Çağdaş bunalımın gerçek başlangıç noktası bu tarihtir.
BATI UYGARLIĞI ile sarmaş dolaş olan HIRİSTİYANLIK'ta ilk tökezleme, bu tarihte görülür... HIRİSTİYANLIK'la yakın ilişkisi olan FEODAL SİSTEM aynı tarihte dağılmaya başlamıştır.
Ulusların temeli bu tarihte atılmıştır.
YENİ ÇAĞ'ı 200 yıl önce başlatmak gerekir.
REFORM da, RÖNESANS da başlangıç değil, sonuçtur...
Her ikisi de varlıklarını, çöküşün hızlanmasına borçludurlar!..
Birincisi BİLİM'de, ikincisi DİN'de geleneksel RUH'la son bağları da koparttıkları için, diriliş şöyle dursun, ÇÖKÜŞ'e işaret etmektedir.
RÖNESANS, Greko-Romen uygarlığa dönmek bahanesiyle bu uygarlığın kitaplara yansıyabilen en DIŞ KABUĞU'nu almıştır...
Bu restorasyon çok İĞRETİ kalmıştır. ORTAÇAĞ'ın geleneksel bilimleri silinip gitmişlerdir.
Felsefe ve DİNDIŞI BİLİM, gerçek entellektualitenin inkarıdır...
Yani bilginin en aşağı tabakaya sıkıştırılması, ilkelerden koparılarak ampirik, analitik incelenmesidir...
Her konuda sonsuz sayıda önemsiz AYRINTIYA DAĞILMA, ve durup dinlenmeden birbirini çürüten bir sürü temelsiz varsayımlar, gündelik uygulamalardan başka bir işe yaramıyan parça bölük görüşler demektir...
Ki bu sonuncusu, yani TEKNOLOJİ, çağdaş uygarlığın tek üstünlüğüdür.
Ama pek özenilecek bir şey değildir!..
Bir boğulma noktasına gelinmiştir.
İşin kötüsü bütün çabalar, bu uygarlığın tam bir canavar haline gelmesine yol açan maddi niteliğini arttırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
ORTAÇAĞ'dan ayakta kalabilmiş anıtlar insanımıza ne entellektüel, ne de estetik açıdan bir şey söylemektedir.
ORTAÇAĞ'ı bir KASVET, CEHALET, ve BARBARLIK dönemi olarak tanıtan efsane kendiliğinden doğdu; tarihin düpedüz çarpıtılmasıdır.
Bizim gibi DOĞULULAR'a göre gerçekten BATI'NIN ORTAÇAĞI korkunçtur...
Aynı tarihlerde İSLAM DÜNYASI'nda HZ. MUHAMMED ve 4 HALİFE, MEVLANA, HACI BEKTAŞ, YUNUS, BİRUNİ, CABİR gibi DİN ve İLİM adamları, FATİH, YAVUZ gibi padişahlar yaşamıştır.
Ama yazar, RÖNESANS sonrası BATI DÜNYASI'nı ORTAÇAĞ'dan daha kötü buluyor!..
Çarpıtılan bundan ibaret değil!..
Guenon'dan devam edelim:
"HÜMANİZM, aslında "her şeyi katıksız insani ölçülere indirgeme", "insanı aşan ilkeleri safdışı bırakma", "yeryüzüne SAHİP OLMA bahanesiyle göklerden yüz çevirme"dir!.."
Yunanlar, hiç bir zaman bu kadar ileri gitmemişlerdi!...
Onlarda "faydacı" kaygılar, hiç bir zaman moderncilerde olduğu gibi birinci sırayı almamıştı!..
HÜMANİZM, LAİSİZM'in ilk şekliydi!..
MODERN UYGARLIK, her şeyi kendinden ibaret sayan insanın ölçülerine indirgemeye kalkışmakla, adım adım EN AŞAĞI derecedeki unsurların SEVİYESİNE DÜŞMÜŞTÜR!..
Maddi ihtiyaçlarını karşılamak, biricik amacı haline gelmiştir!....
Bu amaç da bir yanılsamadır!..
Çünkü durmadan doyurulması mümkün olmayan, çok daha SUN'İ İHTİYAÇLAR doğurur!..
MODERN DÜNYA bu ölümcül yokuşun en dibine kadar yuvarlanmaya mı devam edecek?...
Yoksa Greko-Latin uygarlığın çöküş döneminde olduğu gibi dibine varmadan bir canlanma mı görülecek?..
BATI'dan kaynaklanan bu DÜZENSİZLİK ve KARGAŞA artık bütün dünyayı tehdit etmektedir!..
Artık bir canlanma değil, bir ayağa kalkma gereklidir!..
Çünkü HER ALANDA kendinden öncekileri bastıran bir DÜZENSİZLİK hüküm sürmektedir!..
İNCİL'in "umutsuzluk belası" dediği köklü çöküntünün yaşandığını görmek için, çevreye göz atmak yeter!..
MODERN DÜNYA'nın en anlamlı özelliklerinden biri de DOĞU'yu BATI'dan ayıran UÇURUM'dur!..
Bir yanda geleneksel tavra sadık kalan uygarlıklar, öte yanda özellikle gelenek düşmanı BATI UYGARLIĞI vardır!..
AVRUPA ve AMERİKA'nın ortaklaşa paylaştıkları bir BATI vardır...
En başta UZAKDOĞU (Çin), HİNT (Orta doğu), İSLAM (yakındoğu)...
BU SONUNCU UYGARLIK, DOĞU'yla BATI ARASINDA BİR ORTA YOLDUR!..
BATI belirli dönemlerde, belki Ortaçağ'da DOĞU'ya benziyordu...
Ne var ki, beşeri faaliyet bütünüyle yön değiştirdi.
Bizi "bütün geleneksel öğretilerin DOĞU kökenli olduğunu, BATI'nın da DOĞU'dan devşirdiğini" söylemekle suçluyorlar!...
Bizim söylediğimiz İLK GELENEKLER'le ilgili zenginliklerin en doğru biçimlerinin DOĞU'da bulunabileceğidir!..
Gerçek geleneksel ruhun DOĞU dışında bütünlüğünü koruyarak yaşayabildiğini söylemek zordur!..
Birinin kendini gelenekçi ilan etmesi, geleneğin ne olduğunu bildiğini göstermez!..
Bu RUH, sadece DOĞU'da bütünüyle yaşamaktadır!..
METAFİZİK bilgiyi oluşturan ilkeler evrenseldir...
Bu yüzden BİREYSEL TUTARSIZLIKLAR'dan bütünüyle uzaktır!..
Çeşitli uygulama aşamalarından geçerken HİYERARŞİ'ye titizlikle uymak gerekir...
Bu uygulamayı ancak bir SEÇKİNLER TOPLULUĞU gerçekleştirebilir.
BATI, sağlıklı bir UYGARLIK olabilmek için pek çok şeye ihtiyaç duyuyor!..
"BATI'yı savunmak" lafı en azından tuhaftır!..
Çünkü gerçek DOĞU'nun kimseye saldırmak ve onu hakimiyeti altına almak gibi bir düşüncesi yoktur!..
O sadece kendi bağımsızlığına dokunulmamasını istiyor!..
BATI'nın İSLAH'ından söz etmek daha doğrudur!..
DOĞU ile BATI zihniyetleri arasındaki FARK, TEFEKKÜR'le EYLEM arasındaki karşıtlık şeklinde kendini gösterir!..
DOĞU'da TEFEKKÜR'e karşı daha gelişmiş bir yetenek olduğu ortadadır...
En tipik temsilcisi Hindistan'dır...
Ancak eğer düzenli bir toplumsal örgütlenmeye gidilse ortaya pek çok Kshatriya, pek az da Brahmin çıkar!
BATI'da ise inkar edilemiyecek bir EYLEM yeteneği vardır...
Bu yüzden TEFEKKÜR BATI'da sınırlı bir seçkinler grubunun tekelinde kalmaya mahkumdur.
BATILILAR, EYLEM güçlerinin aşırı gelişmesi sonucu, ENTELLEKTUALİTE'lerini yitirme noktasındadırlar!.
DOĞU'da geçerli olan bakış açısı, bütün çağların ortak malıdır!..
BATILI tavır çok daha yakın zamanlarda ortaya çıkmıştır.
DOĞU, TEFEKKÜR'ün EYLEM karşısındaki üstünlüğünü savunurken, EYLEM'e de layık olduğu yeri vermiştir!..
Gördünüz mü?...
Biz "batılılaşalım, Batı'ya benziyelim" diye yırtınırken, BATILI ve de AKILLI bir adam çıkıp DOĞU'nun değerlerini savunuyor ve eskiden DOĞU'dan ödünç aldıkları bu değerleri şimdi kaybetmiş olduklarına hayıflanıyor!..
Sürekli KOŞUŞTURMA...
Sürekli DEĞİŞİKLİK...
Sürekli HIZ TUTKUSU!..
Her tarafta ÇOKLUK ve DAĞILMA görüyoruz!..
BİLİMSEL DÜŞÜNCE'de olduğu gibi, GÜNDELİK HAYAT'ta da bir ÇÖZÜLME en aşırı noktalara vardırılmıştır!..
Birleşim yeteneksizliği, zihin dağınıklığı buradan kaynaklanmaktadır!..
Kurulur kurulmaz DAĞILAN NAZARİYELER, varsayımlar, TEMELSİZ KURAMLAR hızla önümüzden gelip geçmekte!..
İnsanlar bu ÜRKÜTÜCÜ AYRINTILAR içinden bir şeyler bulup çıkartmaya çalışmaktadır!.
Ancak bu kişiler böylesine ayrıntılı bilginin kendi başına önemi olmadığını, sentetik bilgiyi feda etmeye değmeyeceğini görmüyorlar.
Modern şekliyle BİLİM, SADECE DERİNLİĞİNİ DEĞİL, GÜCÜNÜ DE YİTİRMİŞTİR!..
BİREYCİLİK ile "bireyi aşan herhangi bir ilkeyi tanımama"yı, bunun sonucu olarak ta "uygarlığı katıksız beşeri unsurlara indirgeme"yi kastediyoruz.
BİREYCİLİK, HÜMANİZM ile aynıdır!...
DİNDIŞI görüşün özelliklerinden biridir!..
Eskiden de zaman zaman ortaya atılmış; ancak son dönemde görüldüğü gibi, bütün bir uygarlığı kaplamamıştır!.
BATI'nın bugünkü çöküşünü belirleyen etken BİREYCİLİK'tir, diyebiliriz!..
Çünkü beşeriyetin ancak süfli yeteneklerinin gelişmesini sağlıyan itici güç, BİREYCİLİK'ten kaynaklanmaktadır!..
BİREYCİLİK, herşeyden önce bireyi aşan bir durum olduğu için, ENTELLEKTÜEL SEZGİNİN İNKARIDIR!..
Bu sezginin kapsamına giren bilgi tabakasının yani metafiziğin yok sayılması demektir.
Bir başkasıyla çelişen bu kadar çok sistemi doğuran BİREYCİLİK BİLİM ADAMLARI'yla SANATÇILAR arasında çok yaygındır!..
Gerçek bir uygarlıkta, bir adamın bir düşünce üzerinde MÜLKİYET iddiasında bulunmaya kalkışması, inanılmayacak bir şeydir!..
Eğer o düşünce doğruysa, onu kavrayan herkese ait demektir!..
Yanlışsa onu düşünmüş olmakla öğünmenin mânâsı yoktur!..
DOĞRU bir DÜŞÜNCE YENİ OLAMAZ!..
Çünkü DOĞRULUK, İNSAN ZEKÂSININ ÜRETTİĞİ BİR ŞEY DEĞİLDİR!..
DOĞRU, BİZDEN BAĞIMSIZ OLARAK VARDIR!..
BİZE DÜŞEN DE SADECE ONU KAVRAMAKTIR!
Öyle PRAGMATİSTLER vardır ki, DOĞRU kelimesinin sadece pratikte FAYDALI ŞEY (yani entellektüel çizgiye bütünüyle yabancı bir şeyi) anlıyorlar!..
Sözde büyük adamların önemiyle ilgili yanılsamalarda bu tür bir BİREYCİLİK yatmaktadır.
Bu ifadeler "Artık devlet, fert için, FERT DEVLET İÇİN inancı sona erdi" diyenlerin suratına tokat gibi inmiştir, diye düşünüyoruz!..
TOPLUMCULUK ve DEVLETÇİLİK kendini değil başkalarını düşünmektir!..
FERDİYETÇİLİK ise sadece ve sadece kendini düşünmek, başkalarını kendi emelleri için ezmektir!.
Yazar bizde matah bir şeymiş gibi kabul edilen HÜMANİZM'in de aslında İNSANI TANRILAŞTIRMAK olduğu çok açık ifade ediyor!..
"MODERN DÜNYA'ya bu sağlıksız kişiliğini veren, onu bir tür CANAVAR haline getiren İLKE YOKSUNLUĞU'dur.
ZEKÂ, kesinlikle kendisinin en aşağı şubesine indirilmiştir!..
AKIL'sa endüstriyel amaçlar için kullanılmaktadır!.
Bundan sonra atılacak tek adım kalmıştır:
Doğrunun yerine, İŞİNE YARIYAN'ı (İŞİNE GELEN'i) koymak!..
Pragmatizm işte budur!.."
Bireyciliğin benimsenmesi, doğada BİREY'den daha yüksek bir otorite tanınmaması demektir!..
Bireysel akıldan daha üstün bir meleke tanımamak demektir.
PROTESTANLIK, "LAİK AHLAK" denen şeye dönüşmüştür...
Liberal protestanlık ortaya çıkmıştır.
Gördünüz mü?..
BATI tarzı LAİKLİK aslında bir DİN!..
PROTESTANLIĞIN, yani HIRİSTİYANLIĞIN kamufle edilmiş şekli!..
Bunu biz demiyoruz, bir HIRİSTİYAN BATILI diyor!..
İşte o yüzden biz ATATÜRK'ÜN SÜNNET EDİP MÜSLÜMAN YAPTIĞI LAİKLİK diyerek iki LAİKLİK anlayışı arasındaki büyük farkı gösterdik!..
Maalesef bugün herkesin, bilhassa kendilerini ulusalcı olarak adlandıranların dilinden düşmeyen LAİKLİK, ATATÜRK'ün tesbiti değil, PROTESTAN zihniyetidir!..
"Pragmatizm, modern felsefenin en son ürünüdür.
Çöküş sürecinin son aşamasını simgeler.
Halk genellikle ona "sağduyu" adını verir.
Buna göre sağduyu "dünyevi ufukların ötesine açılmamak, kısa vadede çıkar sağlamayan hiç bir şeyi benimsememek"tir...
"Sadece duyular dünyasını gerçek sayan, duyularla algılabilenin ötesini kabul etmeyen şey" sağduyudur."
Pratik amaçlar dışında zekâya yer yoktur.
Pragmatizm, gerçeğe tam bir ilgisizlik demektir.
Bu şartlar altında endüstri "bilimin uygulaması" sayılamaz. Tersine BİLİM, endüstriye bağımlıdır. ENDÜSTRİ, BİLİM'in ilk amacı olmuştur.
Sosyologların "işbölümü" adı altında savundukları "uzmanlaşma" sadece BİLİM ADAMLARI üzerinde değil, teknisyenler, hatta sıradan emekçiler üzerinde de etkili olmuş, zihni ilgilendiren her türlü çaba imkansız hale gelmiştir.
Önceki yüzyılların zenatkârlarının aksine, günümüzün emekçileri MAKİNALARIN KÖLESİ olmuşlardır.
Bu insanlar daha önceden belirlenmiş, hiç değişmeyen hareketleri sürekli tekrarlamak zorundadırlar.
ENDÜSTRİ'de NİTELİK pek önemli değildir.
KANTİTE daima KALİTE'nin yerini almıştır.
Modern uygarlık kantitatif bir uygarlıktır.
Endüstri, ticaret, finans... önemli olan sadece bunlardır.
Tek toplumsal ayırım, maddi zenginliğe dayanır.
Her şeyi sadece iktisatla açıklanabileceğini söyleyen kuram bile vardır; Marks'ın tarihi maddeciliği!..
İnsanların şu veya bu yöne güdüldükleri doğrudur.
Bugün yığınları gütmek için maddi araçlara sahip olmak yeterlidir.
Üstelik bu yığınlar bir de güdülmediklerine, kendi istedikleri şekilde davrandıklarına, kendi kendilerini yönettiklerine inandırılmışlardır!.
Eğer DOĞULULAR endüstriyi benimsemek noktasına sürüklenirlerse, bu ancak endüstriyi BATI İSTİLASI'na karşı varlıklarını koruyabilmek için bir silah gördüklerinden dolayı olacaktır.
Savaş gereçlerinin sürekli mükemmelleşmesi, bazı kişilerin pasifist düşlerini paramparça etmeye yeter.
Nedense her söylenene hemen inanan idealistleri buna inandırmak mümkün değildir.
Hümanizmi pek fazla ciddiye almak gerekmez.
Eski savaşlar tümüyle profesyonel askerlerden kurulu, nisbeten küçük ordularla olurdu.
Oysa şimdi iki taraftaki bireyler ayırım gözetmeden savaşmaktadırlar.
Batılılar kendi üstünlüklerine dayanarak, uygarlıklarını dünyanın geri kalanına kabul ettirmeğe çalışmakta ve kendilerinden hiç bir zaman, hiç bir şey istemememiş bu insanlar arasında fesat saçmaktadılar."
"Uygarlığı yaymak" bahanesi, ikiyüzlülükten, İSTİLA ve SÖMÜRME emellerini gizlemekten başka bir şey değildir.
Gördünüz mü?..
BATILILAR, BATI AVRUPALILAR, AMERİKALILAR öyle dünyanın dört bir yanına demokrasi ve özgürlük götürmüyor!..
Onlar terörü bahane edip dünyaya TERÖR ve SÖMÜRÜ DÜZENİ getiriyor!..
Bu saf idealistler; bir halkı köleleştirip, en değerli şeylerine yani örf, adet ve uygarlıklarına kadar soyup, başka bir ırka ait özellikleri zorla dayatmakla, onları mutlu ettiklerine inandırılmışlardır.
BATI zihniyetine göre, maddi şeyler üretmeyen herkes, tembel sayılmaktadır.
Anglo-Sakson spor tutkusunun günden güne yayılması boşuna değildir.
Modern dünyanın en büyük ideali, kas gücünü olağanüstü hale getirmiş bir hayvan-insandır.
Hayvan görünüşlü olsalar bile, atletler dünyanın meşhur insanlarından olurlar.
Halkı çoşturan onların vahşi mücadelelerıdır.
Böyle şeylerin MÜMKÜN ve MAKBUL olduğu bir dünya, gerçekten çok aşağılara düşmüştür ve sonu yakındır.
MODERN UYGARLIĞIN bütün ÇABASI, gittikçe daha çok SUN'İ İHTİYAÇLAR DOĞURMAKTIR!
Her zaman duyarabileceğinden daha fazla ihtiyaç yaratmaktır.
Böyle bir dünya nasıl mutlu olabilir ki?.
İnsanların bütün çabası MADDİ DOYUM sağlayabilecek nesneleri elde etmektir.
Tadına varabildikleri tek doyum, bu kalmıştır.
Gırtlaklarına kadar PARA KAZANMA TUTKUSU'na batmışlardır.
Bu varlık mücadelesinde, BU VAHŞİ REKABET'te ancak EN GÜÇLÜ olanın HAYAT HAKKI vardır.
Bu sebeple refaha sahip olmayanlar, olanlara gıpta, hatta nefretle bakarlar.
"Eşitlikçi" kuramlarla doldurulmuş bu insanlar, en duyarlı oldukları maddi konularda, etraflarında bu kadar eşitsizlik görürler de, tepki göstermeyip ne yapabilirler?
Eğer MODERN UYGARLIK, kitlelerde uyandırdığı bu dizginlenemez maddi tutkuların baskısı altında bir gün tepetaklak olursa, bunun kendi hatasının adil bir karşılığı olarak hakettiğini görmek gerekir.
İNCİL'e göre kılıçla aldıklarını kılıçla verecekler!..
Bu demektir ki, maddenin kaba gücünü yularından çözenler, artık söz geçiremedikleri bu gücün ayakları altında ezilip gideceklerdir.
Çünkü bu güç bir kere zincirinden boşandı mı, bir daha durdurulamaz!
İster doğa gücü, isterse beşeri ihtiras olsun, farketmez.
Çünkü hepsinde geçerli olan maddenin yasalarıdır.
Eğer bir hane kendi kendine karşı bölünürse, bu hane ayakta duramaz. (İncil'den)
Modern dünya, özü gereği her tarafta bölünmeyi, mücadeleyi kışkırttığı için bugün bu durumdadır.
"MODERN BATI'nın HIRİSTİYAN olduğu yanlıştır.
DİN DÜŞMANI olduğu için hıristiyanlığa da düşmandır.
Ancak bu uygarlığın en gelişmiş temsilcileri, bilinçsiz de olsa, hıristiyanlığın etkisinden kendilerini kurtaramamışlardır.
BATI, Ortaçağ'da hıristiyandı, ama artık değil!.."
Yazar BATI DÜNYASI'nda görülen uygulamanın GERÇEK HIRİSTİYANLIK olmadığını belirtiyor!..
Biz bunu zaten anlatmıştık.
Nasıl olsun ki?..
İSLAM'da REKABET, "iyilikte yarışmak" anlamına gelir.
Aynı kökten olduğu için HIRİSTİYANLIK'ta da öyle olması icabederken, RAKİBİ YOK ETME'yi amaçlıyan, sadece EN GÜÇLÜYE OLANIN HAYAT HAKKI tanıyan VAHŞİ bir REKABET'e dönüşmüştür!...
Ancak unutmıyalım ki, bu çarpık ve zalim HIRİSTİYANLIK, misyonerler vasıtasıyla sinsice aramıza sokulmak istenmektedir.
"Modern KARGAŞANIN KÖKENİ BATI'DADIR!
Kargaşa her tarafa yayılıyor ve DOĞU da onun altında eziliyor.
Pek usta olan bu BATI propogandasının bütün çabalarına rağmen, DOĞU RUHU bütün bu sapıklıklara karşı direnebiliyordu.
Ancak artık modern sapıklıkları benimsemiş DOĞULULAR'a rastlanıyor.
AVRUPA ve AMERİKA üniversitelerinde eğitim görürken baştan çıkarılmış olan DOĞULULAR kendi ülkelerinde huzursuzluğa ve kargaşaya sebep olmaktadırlar."
BATI, DOĞU'yu tanımaz.
Geleneksel ruh adeta kendi kabuğuna çekilmiştir.
Açık konuşalım: MODERN ZİHNİYET(!) BATILI olduğuna göre, bu zihniyetin etkisindeki DOĞULULAR da, BATILI DEJENERE TİPLER'in yanında sayılmalıdırlar.
Çünkü DOĞULU GELENEKSEL ÖĞRETİLER bu kişilere de yabancıdır.
ULUSÇULUK, tanımı gereği geleneksel tavra karşı olduğundan, uluslar düşüncesini DOĞU'ya sokanlar yine bu insanlardır.
Bunlar BATILILAR'ın kendi sorunlarını çözmek için kullandıkları yöntemleri hemen benimserler.
Ancak bu düşünceler bölünmeden ve yıkımdan başka bir şey doğurmaz.
MODERN UYGARLIĞIN ŞÖYLE VEYA BÖYLE YIKILACAK OLMASININ NEDENİ DE, BU DÜŞÜNCELERDİR.
Bu yıkımın, BATI halklarının kendi aralarındaki çatışmalar yüzünden mi, BATILILAŞMIŞ DOĞULULAR'ın istilasıyla mı, yoksa BİLİMSEL İLERLEME'yle mi olacağı ise pek önemli değildir.
Ne olursa olsun,, BATI DÜNYASI'nı tehdit eden tehlikeler, BATI'nın kendi hatalarından kaynaklanmaktadır.
Önce BATI'da ortaya çıkan, şimdilerde hızla DOĞU'yu kaplamaya başlıyan karışıklıkta, sonun başlangıcını görmek mümkündür.
Bilinen anlamda istilalar, sadece insanların bedenlerini etkiliyebildiği halde; BATI'nın son istilası, onların zihinlerini bulandırmakta, maneviyatını öldürmektedir.
BATI kendi etkisini her yerde sadece KABA KUVVET'le kabul ettirebilmiştir.
Aslında bunun şaşılacak bir tarafı yoktur.
Çünkü bütün diğer alanlarda zavallı olan BATI'nın kurduğu uygarlık, sadece bu alanda üstündür.
BATI'nın çullanışı, aslında maddeciliğin çullanışıdır.
Ne ikiyüzlülük, ne ahlaki bahaneler, ne insaniyetçi nutuklar, ne de propoganda incelikleri bu gerçeği örtebilir.
M.Henry Massis "Defense de l'Orrient" adlı kitabında DOĞU'yu suçlar.
Sözde DOĞULU fantezilerin altında, aslında katıksız BATILI kuramları eleştirir.
DOĞULU propogandacılara çatar.
Halbuki PROPOGANDA'nın kendisi BATI kaynaklıdır.
Gerçek DOĞULULAR'a hiç değinmez.
"Söz gelimi BATILILAR yabancı istilaya direndiler mi, bunun adı VATANSEVERLİK'tir.
Aynı şeyi DOĞULULAR yapınca adı YOBAZLIK, İSYAN'dır.
Avrupalılar her şeyde hak-hukuk, hürriyet-medeniyet adına kendi hakimiyetlerini kabul ettirip, başkalarının farklı düşünüp farklı yaşamasını önlemediler mi?"
İşte bu zihniyetten dolayıdır ki, Bush efendi, "Ya benden yanasınız, yada teröristlerden" demişti!..
Kendi sabık zihniyetini desteklemiyen herkesi "terörist" sayıyor, ama bizim 40.000 canımızı almış olan PKK'yı görmezlikten geliyor.
Şu BATILILAR gerçekten ALLAHSIZ ve İNSAFSIZ KAN EMİCİ CANİLER!
"BATILILAR iki gruba ayrılabilir:
Battıkları barbar maddeciliğin farkında olmayan SAFDİLLER, onların bu saflıklarından faydalanan AÇIKGÖZLER!
DOĞULULAR'ın kimseye zararı yoktur,
BATI'yı istilayı filan da düşünmemektedirler.
Şimdilik AVRUPA'nın zulmüne direnebilmekdir amaçları."
Bütün bunlar, bizi DİNDIŞI ANALİTİK görüşler DEĞİL de, SENTETİK görüşler öne sürmemizi gerektiriyor.
Çünkü onlar, analitik görüşlerin hiç bir zaman varamıyacakları anlatım noktalarına varabilmektedir.
Başlangıç noktası BİLGİ'dir.
Eğer insanlar MODERN DÜNYA'nın özünde yatan şeyin ne BOŞ olduğunu gerçekten anlasalar, bu dünya o anda ortadan kalkar!..
Çünkü onun varlığı bilgisizlik gibi, tamamen olumsuz bir varoluş tarzıdır.
Varlığını sadece geleneksel ve beşerüstü hakikatın inkarına borçludur.
Eğer seçkinler henüz vakit varken kendilerini biçimlendirebilirlerse, değişikliğin getireceği huzursuzluğun asgariye inmesini sağlıyabilir.
BATI'nın her şeye rağmen bir bütünün parçası olduğu, ancak modern çağın başından itibaren bu bütünden koptuğunu unutmamak gerekir.
Ya BATI kendi geleneğine dönerek gerekli araçları kendi içinde bulacaktır.
Ya da DOĞU öğretilerini alarak onarım görevini yerine getireecektir.
Olayların akışı, KATOLİK kilisesi önde gelenlerinin bazı şeyleri ister istemez kabul etmesine yol açabilir.
KATOLİK kilisesiyle DOĞULU geleneklerin temsilcileri arasında bir ilişki kurulabilirse, bu sevindirici bir başlangıç olur.
Burada karşımıza bir engel çıkar.
Batı'nın kendi dinine çevirme tutkusu, yani MİSYONERLİK!..
Bu da anlayışsızlığın bir sonucudur.
Her bakımdan şeytani olan "modernist anlayış", elinde bulundurduğu bütün imkanlarla bu unsurların birleşmesini önlemeye çalışmaktadır.
DÜŞMAN en umulmadık kılıklara girebilir.
Modern maddeciliğin etkisinden kurtulduklarını düşünen bazı kişiler, olağanüstü türden çekiciliği olan "ruhçuluk" kargaşasına düşmüşlerdir.
İNCİL'in dediği gibi "sahte mesihler, sahte peygamberler türeyecek."
Halka yol göstermesi gerekenlerin bugünkü cahillikleri, kör güdücülükleri yüzünden, sapı samandan ayırmanın güçleştiği bir dönemdeyiz.
İnsanlar, MODERN BİLİM bizzat DOĞRULARIN İNKARI'na dayandığı halde, onun aracılığı ile yüksek doğrulara ulaşabileceklerine inanıyorlar.
Bütün bu yanılmasalar yoldan çıkmaya sebep oluyor.
Modern tavra karşı çıkmayı, içtenlikle isteyenlerin çoğu bir şey yapamıyorlar.
Umutsuzluğa kapılmamak gerekir.
Modern DÜNYA bir felaket sonucu yerle bir olmadan, gözle görülür bir sonuca ulaşmak mümkün olmasa bile!
İçlerinde umutsuzluğun ayartıcı fısıltılarını duyanlar, karanlığın ve yanlışın ancak gecici olarak galip gelebileceğini unutmamalılar.
HAKK'ın karşısında hiç bir şeyin sonuna kadar direnemiyeceğini hatırlamalılar.
Latincesi Vincit omnia veritas.
HAK HER ŞEYİ FETHEDER!..
(Müslümancası HAK GELDİ, BATIL ZAİL OLDU!..)
Guenon böyle diyor!...
E.F. Schumacher, bir başka BATILI yazar da, ondan farklı düşünmüyor, ama meseleye başka açıdan yaklaşıyor...
"Bütün okul hayatım süresince bana pek çok HARİTALAR sunuldu.
Ama gördüğüm, önem verdiğim, hayatımda etkili pek çok şey bunlarda yer almıyordu.
Şaşkınlığım yıllarca sürdü.
Ta ki, idrakimin sıhhatinden şüphe etmeyi bırakıp ta, haritaların doğruluğundan şüphe etmeye başlayıncaya kadar!..
Okullarda bana sunulan felsefi haritalar; din, tarım, psikoloji, tıp gibi bilimlerde, kitaplara "bilimsel" sayılarak girmiş olanların dışındaki geniş alanları göstermekte aciz kalıyordu.
CANLI bir bitki ile ÖLÜ, dolayısiyle madde seviyesine inmiş bitki arasındaki hayret verici gizemli farkı kolaylıkla görürüz.
HAYAT deriz ona.
Ancak bilim adamları, "HAYAT'tan bahsetmemeliyiz.
Çünkü bugüne kadar böyle bir güce rastlanmamıştır," diyorlar.
Fark ortada, onlar böyle diyorlar.
FİZİK ve KİMYA en alt düzey olan MADDE ile uğraşırlar.
Bu seviyede HAYAT ve ŞUUR ve İDRAK mevcut değildir.
HAYAT'ın, "atomların özel bir kombinezonu"ndan başka bir şey olmadığını söylemek,
Shakespear'in eserlerinin "harflerin kombinezonu" olduğunu söylemekten farksızdır!.
BİOLOJİ dahi HAYAT FAKTÖRÜ ile uğraşmaz.
Modern bilimin hayatı kavrıyacak bir yöntemi yoktur.
Maurice Nicoll, şöyle diyor:
- "Hepimiz bir diğerinin gövdesini görebiliriz.
Ancak kişiliğini göremeyiz.
Bütün düşüncelerimiz!..
Heyecanlarımız!..
Duygularımız
Hayallerimiz!..
Rüyalarımız!..
Kuruntularımız!..
Planlarımız!..
Sırlarımız!..
Ümitlerimiz!..
Tutkularımız!..
Kuşkularımız!..
Şaşkınlıklarımız!..
Muhabbetimiz!..
Spekülasyonlarımız!..
Düşüncelerimiz!..
Aptallıklarımız!..
Özlemlerimiz!..
Şehvetimiz!..
Arzularımız!..
Sezgilerimiz!..
Hazlarımız!..
Nefretimiz!..
Aşkımız!..
Görünmezler."
- "Ancak bunlar bir insanın 'ben' dediği şeyi oluşturur.
Hayatın bütün diğer tanımlardan önce, bir GÖRÜNÜRLER VE GÖRÜNMEZLER TİYATROSU olduğunu anlamıyoruz."
- "Bakarlar, görmezler.
Duyarlar, işitmezler...
Ve onlar anlamazlar...
Zira kalpleri mühürlüdür."
KUR'AN böyle der!
Kalp ile anlama budur.
Başa yerleştirilmiş beyin dört varlık düzeyinin en altındaki madde ile uğraşmaya yeterlidir.
Schumacher KUR'AN'dan yukardaki alıntıyı yaptıktan sonra şöyle devam ediyor:
- İnanç, akıl ile çelişki içinde değildir.
Aklın yerine ikame de edilemez.
St. Augustine için iman, meselenin kalbidir.
İman kalbi temizler ve aklın, TANRI'nın vahyini kavramasını mümkün kılar.
O zaman içe doğru bir idrak dünyası açılmaya başlar.
İç görünür olur.
Dünyanın yaratılması insanın içınde başlar.
İlk başta her şey karanlıktır.
Sonra ışık belirir.
Bugün BATI'da insanlar kalpten söz ederken duygu ve sevgileri kastetmektedirler.
Ama ortadoks kilisesinde kalbin çok daha derin anlamı vardır.
Batılı insan daha ne kadar dış kainatın incelemesiyle meşgul olup kendini ihmal edecek?..
Bize Darwin'in iki şey yaptığı söyleniyor:
1) Evrimin Kutsal Kitap'taki yaradılışla çeliştiği...
2) tabii ayıklamanın ilahi tasarıma yer bırakmadığı...
Organik bileşikler otomatik sentez ile elde edildiği zaman EVRİM'in başlangıcı sayılmaktadır.
EVRİMCİLİK bilim değildir.
Bilim kurgu hatta bir nevi muzipliktir.
Çok başarılı bir hiledir.
Modern insanı "BİLİM" ve "DİN" arasında uzlaşmaz bir konuma hapsetmiştir.
İnsanlığı yücelten bütün inançları yok etmiş ve onları yerine insanlığı aşağı çeken bir inanç ikame etmiştir.
Bu tür kuramlar BİLİM değil, İNANÇ'tır.
Martin Lings, "Modern dünyada dini inancın kaybedilişi Evrim Teorisi'ne dayanır," diyor.
Vücuddaki protein her altı ayda bir döndürülür.
6 ay görmediğİmiz bir arkadaşla karşılaştığımızda, eski moleküllerinden bir teki bile yoktur.
Yepyeni bir insandır.
TESADÜF'ün tam karşıtı NİZAM'dır.
Maksada delalet eder.
Hayat alanları insanın bir rastlantı eseri olmadığı elektronik delilini sunarlar.
Aksine, insan Kozmoz'un bütünleyici bir parçasıdır.
Bütün büyük sanat eserleri TANRI hakkındadır.
Dante'nin İlahi Komedi'si gibi...
Kilisesiz yaşamak mümkün olabilir belki, ama DİNSİZ yani yüksek düzeylerle temas kurma ve onlara doğru yükselme olmadan yaşamak imkansızdır.
İKTİSADİ PROBLEM diye bir şey yoktur!...
Hiç bir zaman da olmamıştır!..
Yeterli miktarı nasıl temin edeceğimizi biliyoruz.
Bunun için şiddete, saldırganlığa, gayrıinsanı davranışa gerek yok.
Ama ortada MANEVİ bir problem var.
Gelecek nesiller çaba göstermeden de, çözülemez!
Modern bir dünyayı kurtaracak bir GERÇEĞE DÖNÜŞ şarttır!
Gördünüz mü?..
BATI'NIN AKILLILARI;
Ne FERDİYETÇİLİK'ten...
Ne LAİKLİK'ten...
Ne HÜMANİZM aldatmacasından...
Ne ÜRETİM ÇILGINLIĞI'ndan...
Ne SONSUZ MÜLKİYET'ten...
Ne de SONSUZ ÖZGÜRLÜK'ten memnun değiller!..
BATI'nın kaçınılmaz bir şekilde FELAKET'e gittiğini söylüyorlar!.
Önyargılardan arımış bir şekilde baktığınızda BATI şehirleri insana SODOM ile GOMORE'yi hatırlatır!..
BATI insanı LUT KAVMİ'nden beter bir çılgınlık içinde SAPIKLIKLAR'a düçar olmuştur!..
Tüm BATI, POMPEİ HALKI gibi yanardağın hokurtularını duymakta, ama asla toparlanmayı düşünmemektedir!..
Bu yüzden küller altında tümüyle YOK olup gitmeye mahkumdur.
Biz bu SON'a layık değiliz!..
BATI katarına takılıp aynı uçuruma yuvarlanmak mecburiyetinde hiç değiliz!...
Bir an önce BATI'dan elimizi eteğimizi çekelim!...
MAZLUM MİLLETLER ile birlikte BATI'nın sözde medeniyetinin çöküşünden sonraki mutlu dönemin hazırlıklarını yapalım!...
TÜRK''E YAKIŞAN budur!
Bu bize İSTİKLÂL MARŞI'mızla verilmiş olan görevdir.
Şöyle ki:
GARB'ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim İMAN dolu göğsüm gibi serhaddim var!
Ulusum, korkma!..Nasıl böyle bir İMAN'ı boğar?
MEDENİYET dediğin TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR!..
Özkan BOSTANCI
http://ozkanbostanci.blogcu.com/
1- http://ozkanbostanci.blogcu.com/BATI+DENILEN+BILINMEZ+1/
2- http://ozkanbostanci.blogcu.com/BATI+DENILEN+BILINMEZ+2/
3- http://ozkanbostanci.blogcu.com/BATI+DENILEN+BILINMEZ+3/
4- http://ozkanbostanci.blogcu.com/BATI+DENILEN+BILINMEZ+4/
--
..::CTO::..
..::CiHAN TÜRK OLSUN::..
http://groups.google.com/group/cihan-turk-olsun?hl=tr
--
Düşmanım, düşmanlığından vazgeçinceye kadar, ben de onun amansız düşmanıyım.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
--
"TÜRK MİLLİYETÇİLERİ ÜLKEMİZİN VE TÜRK DÜNYASININ AYDINLIK VE GÜZEL YARINLARININ SİGORTASIDIR." (Özkan BOSTANCI)
--
Bu mesajı yalnız kaynağı ile kullanabilir veya çoğaltabilirsiniz.
Allowed either use or coppy this message as its source.
Copyright © 2007 - 2009 CiHAN TÜRK OLSUN Corporation
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin