15 Ağustos 2011 13:57
ZORBALAR
Kabul etmemiz gerekiyor; Türkiye’deki muhafazakâr kesim gittikçe büyüyen bir oranda radikalleşme eğilimi göstermektedir. Bakınız gazetelerde oruç tutmadığı ve sigara içtiği için dayak yiyen kadın haberinin hemen ardından, şort giydiği ve otobüste ayaklarını uzatarak oturduğu için yumruklanan genç kızın haberlerini okuduk. Unutulmasın ki bunlar laik Türkiye Cumhuriyetinde gittikçe radikalleşen kesimin medyaya yansıyan icraatlarından sadece küçük bir kesit. Ne yazık ki İstanbul başta olmak üzere birçok ilimizin belli yerlerinde başı açık bir kadının yanında bir erkek olmaksızın tek başına gezmesi imkânsız hale gelmiştir.
Radikal dinciler için demokrasi; egemenliği Allah’tan alıp millete verdiği için küfürdür. Onların İslam anlayışına göre kaynağını; Kur’an, Sünnet ve icmaı ümmetten almayan bir gücün tasvibi olamaz. Yasama, yürütme ve yargı Kuran’a dayandırılmalıdır.
Bu nedenle Seyyid Kutup çizgisini ölümüne benimseyen söz konusu radikal dinciler demokrasinin Allah ile halkı karşı karşıya getiren bir yönetim şekli olduğunu söyler.
İslam’ı “devlet dini veya ideolojisi”, Kuran’ı da “anayasa” olarak gören bu zihniyet sanki tek bir ideolojik İslam anlayışı veya hukuki şeriat anlayışı varmış gibi hareket etmektedir. Evet, İslam dini ve onun kutsal kitabı olan Kur’an tektir, ancak radikal İslamcılar içinde çoğulcu ve farklı birçok yaklaşım mevcuttur. İslam devleti kurmayı isteyen zihniyete sahip bu kişiler, iş eyleme geldiğinde “hangi İslam-şeriat yorumunu dikkate alacak ve resmi ideolojiye dönüştürecek” Bu soru radikal İslamcıların bağlı bulundukları cemaat-tarikat düşüncesine göre farklılık göstermektedir. Daha açık bir şekilde ifade edecek olursam; “radikal İslamcılar laik Türkiye Cumhuriyetini ele geçirdiklerinde Nurcuların mı, Süleymancıların mı, Kaplancıların mı İslam ve şeriat anlayışını hâkim kılacaklar” belirsizdir.
Diğer bir belirsizlik de İslam ve ümmet birliği kurmayı hedefleyen radikal dincilerin yönetimi ele geçirdikten sonra bırakın laikleri diğer İslam-şeriat anlayışına sahip tarikatlarla ittifak kurmayı başarıp başaramayacaklarıdır.
İşin vahim tarafı ise herhangi bir konuda değil, İslam dini konusunda uzlaşmaya çalışacak olmalarıdır. Peki, bunun yani İslam’ın pazarlığı olur mu? Bu durum İslam devleti düşüncesinin baştan sakat doğması demek değil mi?
O halde devleti ele geçiren İslam anlayışı; düşüncelerini pazarlık konusu yapmayacağına göre kendi İslam anlayışını kabul etmeyen diğer İslam şeriat anlayışlarını yok etmeye girişecektir. Tıpkı kendileri gibi düşünmeyen Müslüman’ları öldürmekten çekinmeyen El Kaide’nin, Taliban’ın yaptığı gibi. Peki, size bir soru; bu durumun en büyük zararı İslam dinine olmayacak mı?
İsterseniz radikal İslamcıların kendilerine yöneltmeleri gereken diğer sorulara bir bakalım:
Sizinle aynı şekilde düşünmeyen Müslümanların bulunduğu İslam-şeriat anlayışını yok etme hak ve yetkisini size kim veriyor?
Kendinizin esas aldığı İslam-şeriat yorumunun doğru olduğundan nasıl emin olabiliyorsunuz?
Hadi diyelim ki eminsiniz. Peki, bu başkalarının yaşam şekline müdahale haklarını verir mi size?
Sizlere göre demokrasi özgürce yaşamanızı elinizden alan şirk düzeniyse, sizler gibi düşünmeyenlerin özgürce yaşama hakkını gasp etmeniz çelişki olmuyor mu?
Herkesin inançlarını özgürce ifade etme, örgütlenme, kendi farklılıklarını temsil etme hakkı “Medine vesikası”nda bile varken; insanların kıyafetine varıncaya kadar gösterdiğiniz bu hoşgörüsüzlüğü İslam’ın neresine sığdırıyorsunuz?
Laik Türkiye Cumhuriyeti size göre zulüm nedeni olduğu için her şey kötü de, daha iktidara bile gelmeden genç kızlara dayak atmaya varan zulümler yaptığınız sizin yönetiminiz daha mı iyi olacak?
“Türbansız okumak veya çalışmak istiyorum” diyenlere devlet izin verecek mi? Cevabınız “Hayır” ise sizin laiklerden ne farkınız var? Türbana müdahaleyi zulüm olarak görüyorsunuz da siz iktidara geldiğinizde başı açık olanları zorla kapatınca zulüm olmayacak mı? Bunun adı din zorbalığı değil mi? Demokrasi %51’in %49’a tahakkümü ise siz iktidara geldiğinizde sizin tabirinizle zulüm yönetimi el değiştirmiş olmayacak mı? (Sakın herkes istediği gibi giyinebilir demeyin. Son günlerde gösterdiğiniz örnekler inandırıcılığınızı yok etti.)
İnanışımıza göre telafisi olmayan tek ibadet; namaz kılmaktır. Buna rağmen, indiriliş sırasına göre “Oku” emrinin “Namaz kıl” emrinden önce geldiğini, Allah’ın okumaktan kastının anlamadığınız Arapça harflerin telaffuzu değil de Yaradan’ın bizden nasıl iyi birer kul olacağımızı anlattığı Kur’an’ı kendi dilinizde okumanız olduğunu bilmiyor musunuz ki; Kur’an’ın özünü anlamış, O’nun istediği kullarmışsınız gibi sizinle aynı düşünceye sahip olmayanları şekle sokma hakkını kendinizde buluyorsunuz?
Size göre türban takmak, namaz kılmak, oruç tutmak iyi bir Müslüman olmanın temel taşı da; yalan söylememek, haksız kazançta bulunmamak, yetimleri üzmemek, hayır işlemek, muhtaca yardım etmek, kamu malı yememek, zina etmemek, iftira atmamak, arıyla namusuyla çalışmak değil mi ki; insanları sadece kıyafetlerine ve ibadet edip etmediklerine bakarak yaftalayıp kaba kuvvet kullanabiliyorsunuz?
Sizce Allah’ın hâkimiyeti İran’da mı, Suudi Arabistan’da mı yoksa Taliban’ın yönetimindeki Afganistan’da mı yürürlükte? Malum bu ülkelerin hepsi şeriatla yönetildiklerini iddia ediyor.
“Sizin dininiz size benim dinim bana” ve “İslam’da (inançta) zorlama yoktur” diyen İslam’ın barış ve hoşgörü dini olduğu gerçeğini gencecik kızın şortuna, erkek kürek takımının tayt giymesine gösterdiğiniz tepkiyle kirlettiğinizi görmüyor musunuz?
Sizler Allah’ın hâkimiyetini nasıl gerçekleşeceksiniz? İnsanlar kendi yöneticilerini nasıl belirleyecek? İslam şeriatını istemeyenler yönetimde nasıl temsil edilecek? Onlar da parti kurup seçime katılabilecek mi?
Kısacası sizin yönetiminizde seçim sistemi olacak mı? Diyelim ki seçim sisteminiz var. Peki, halk sizin resmi ideolojinizi yani şeriatı benimsemeyen bir partiyi iktidara getirirse buna razı olacak mısınız?
Yok, eğer seçim sistemini de demokrasi gibi küfür olarak niteliyorsanız; Allah’ın hâkimiyet hakkını yeryüzünde nasıl uygulayacaksınız? Allah adına bu hâkimiyeti kim kullanacak? Allah adına hâkimiyet hakkını kullananlara karşı çıkmak Allah’a karşı çıkmakla eş anlamlı olmayacak mı? Peki, Allah adına hakimiyet kullananlar bir hata yaptığında hâşâ Allah mı hata yapmış olacak?
Hani İslam’da din adamı (ruhban) sınıfı yoktu? Din adamı sınıfı olmayan İslam’da nasıl olup da siyasal yetkiyi Allah adına kullanacak Allah’ın bir tür polisliğine soyunan yönetici sınıfı olacak? Sorumu tekrarlıyorum; İran mı İslam devleti, Afganistan’daki Taliban yönetimi mi, Suudi Arabistan mı?
Bakın Türkiye’de türban belli alanlarda yasakken İran’da bırakın belli alanları sokakta bile baş açık gezmek yasak. Hatta yabancı kadın gazeteciler bile başlarını İran’da kapatmak zorunda. Taliban ise türbanla bile yetinmeyip burkayı zorunlu kılıyor.
Siz Asr-ı Saadet döneminde kadın ve erkeğin birlikte aynı tastan abdest aldığını ve dolayısıyla erkeklerin kadınların saçlarını gördüğünü dikkate almayıp “İslam kadının saçının görünmemesini emrediyor” diyorsunuz ve Allah adına bu yasağı getiriyorsunuz, Taliban ise “İslam adına kadının yüzü de görünmemeli” diyor. Söyler misiniz sizin İslam’ınız mı doğru onlarınki mi?
Tüm bu ve benzer sorulara vereceğiniz cevapları az çok tahmin edebiliyoruz. Kusura bakmayın ama bir kadının sigara içmesine, bir diğerinin şort giymesine dahi tahammül edemeyen ve laik kadınları çalıştığı için o.pu ilan eden siz zorbalar bize bir şey kanıtladınız: Allah korusun iktidara gelecek olursanız sizin İslami devlet modeliniz ve rejiminiz gerçek İslam’ın hoşgörüsünü yansıtacak kadar koca yürekli değil!
ŞEBNEM ÖZBEK
15.08.2011
--
--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin