25 Ağustos 2011 10:10
TÜRKİYE’NİN “AYDINLIK” GELECEĞİ!..
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan 2010 Terör Raporu’nda; köktendincilik ve radikal gruplarla mücadelede, Emniyet ve Diyanet tarafından uygulanan programlardan söz edildi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, 66 binin üzerinde imamı kanalıyla, köktendinci ve şiddet içeren söylemlerin etkisini yok etmeye çalışarak, ülkede “Hanefi Sünni İslam’a özendirme çalışmaları” yaptığı, benzer çalışmaları yurt dışında da sürdürdüğü belirtildi…
Önceki dönem Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği” tespit edilen AKP, anlaşılan din ve dince kutsal sayılan değerleri istismar etmekten ve dini siyasete alet etmekten vazgeçmeyecek! Üçüncü defa iktidara gelmeyi “başaran” Erdoğan, devleti bütün kurumlarıyla ele geçirdikten sonra, bu defa da onlara laiklik karşıtı eylemler yaptırmaya başladı. Din işleri ve hizmetlerini görmek için kurulmuş olan Diyanet İşleri Başkanlığı, şimdi de baskın durumdaki mezhep olan Hanefi Sünni Mezhebi’ne özendirme yaparak, temel işlevinden uzaklaştırılmıştır…
Bakalım hükümetimiz, ABD’nin Terör Raporu’na aktarılmış olan bu saptamaları, yalanlayıp, inkâr edebilecek mi? 12 Haziran’da yapılan halkoylamasında, gerici anayasa değişikliklerine ”yetmez ama evet” diyen sözde aydınlarımız, bu durumu “ileri demokrasi”nin neresine koyacaklar, göreceğiz!..
***
Afrika’da 3 ayda 30 bin çocuk açlıktan ölmüş. Hükümetimiz Somali’ye yardım için adeta seferberlik ilan ediyor. Tam da bu sırada Kızılay Genel Müdürü “sağlık nedenleriyle” istifa etmiştir. Burada durup, Deniz Feneri Derneği’nin yaptıklarını hatırlamak gerekir. AKP’ye yakın olan yöneticiler, yardım paralarını yerine vermedikleri için Almanya’da yargılanıp mahkûm oldular. İktidar Türkiye’dekilerin üzerine uzun süre gitmemiştir. Ne zaman ki Alman adli makamları, ikinci davayı açacaklarını söylemişler, bunun üzerine bizimkiler, mecbur kalıp bazı yöneticileri tutuklamışlardı. Anımsayınız, daha önce Bosna-Hersek için toplanan yardımlar da yerlerine gönderilmemişti. Bu işlerin o zamanki sorumluları, şimdiki AKP kurmaylarının hocaları idi. Kayıp trilyon davası da sicillerine yazılıdır. Bu bozuk sicilleri göz önünde tutulduğunda, yurtdışına yapılacak yardımları organize etmesi gereken, Kızılay’ın yerine kim bilir hangi dernek konulacak? Bu nedenle genel müdürün istifası daha da anlamlı hale geliyor. O bakımdan genel müdür istifa mı etmiş, yoksa istifa ettirilmiş mi sorusu şimdilik ortadadır. Bakalım bu defa tüyü bitmemiş yetimler için toplanan paraların başına ne işler gelecek!..
***
İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesi’nde yapılan aramalar ve gözaltılar, aslında basın ve ifade özgürlüğüne karşı yapılmış saldırılardır. Basının küçük bir bölümüne yansıtıldığı kadarıyla, arama ve göz altıların nedeni; Başbakan’ın ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın çok önceden dava dosyalarına girmiş ve basına yansıyan konuşmalarının dağıtılması imiş! Gerekçe hiçbir şekilde inandırıcı değil tabi. Operasyonun amacının, muhalifleri susturup hizaya çekmek olduğu son derece açıktır. Allah’tan İşçi Partililer bu tür baskılarla susturulabilecek kadar inançsız değiller…
Peki, bunları biliyor muydunuz?
İkinci Ergenekon Davası’nın iki yıldır süren yargılamasında, ancak 126 duruşma yapılabilmiş. Bu süre içinde 118 sanıktan sadece 31’inin ön sorgusu yapılmıştır…
Ön sorgunun ardından, sanıkların esas sorgularına geçilecek. O da en iyimser ifade ile iki yıl sürer. Sonra bir türlü toplanamayan o meşhur delillerin toplanmasına devam edilecek. İki yıldan fazla da o sürer, ama biz bu iş için de iki yıl sürer diyelim. Sonra sanıkların savunmaları dinlenecek. İki yıl da onu kabul edelim. Sanıklar, aleyhlerine olan delillere karşı, savunma delillerinin toplanmasını isteyecekler. Doğal olarak bu işi, yine ilgili mahkemeler, devlet organları eliyle yapacaktır. Sanıkların pek çoğunun, “deliller henüz toplanamadığı” (!) için tutuklu olarak yargılandıklarını biliyoruz. Mahkemeler, tutuklama gerekçelerini genellikle bu nedene dayandırıyor... 4 yılda toplanamayan sanıklar aleyhindeki delilleri, çürütmek için gösterilecek olan savunma delilleri, böyle giderse 10 yılda bile toplanamaz! Biz delillerin de 2 yılda toplanacağını varsayalım. Sonra keşifler ve bilirkişi incelemelerine sıra gelecek. Keşifler için çok zaman gerekmez ise de bilirkişi incelemelerinin oldukça zaman alıcı bir iş olduğu bellidir.
Şu ana kadar, pek çok kanıtın “masa başında üretildiği” ortaya çıkmıştır! Ne yazık ki, bu işi ortaya çıkartacak kişi ve kurumlar ülkemizde son derece sınırlıdır. Pek çoğu da yurt dışında olduğundan, asıl zaman alacak olan da bilirkişi incelemeleri olacaktır. Ayrıca verilecek raporlara yapılacak itirazlar da zamanı uzatacaktır. İtirazlar üzerine verilecek yeni raporlar ile öncekiler arasında çelişkiler olursa, giderilmeleri için dosyalar başka heyetlere gönderilmek zorunda kalınacaktır. Bu sürecin de oldukça sancılı geçeceği kesindir...
Anlattıklarıma bağlı kalmayın siz, delilleri toplama, bilirkişi incelemesi ve bunların değerlendirilmesi, bu gidişle yüzyılları da alabilir!? Bakın bu iş nasıl olur, anlatayım: Dilerseniz bu noktada, 28 sanıklı 2. Balyoz Davası’nın ilk duruşmasında konuşan; yüksek mühendis, deniz yarbaylığından emekli avukat Nevzat Güleşen’i dinleyelim. Güleşen duruşmada demiş ki: ”Delil klasörlerinin CD’sinin aramadan önce yapıldığını, yanımda getirdiğim 2 “laptop” ve açılmamış bir kutu CD ile hemen gösterebilirim. Bir bilgisayarımda hiçbir sorun yok, eski “laptop”umda ise, polislerinki ile aynı virüs var. Bu virüs, bilgisayardan CD’ye bir dosya yüklerken, istenmeyen başka dosyaları da yazıyor. 8. delil klasöründe “desktop.ini” yazılı bir dosya çıkıyor. Bu dosya 14 Şubat tarihinde yazılmıştır. Oysa Hakan Büyük’ün evindeki arama 21 Şubat’ta yapılmıştır. Bu virüsü benim keşfedebilmem takdiri Allah’tır.” Burada ne anlatılmak istendiğini umarak geçiyorum!.. Anlamadıysanız bu paragrafı bir daha okuyun lütfen!..
Bildiğiniz gibi, daha önce de sanıkların bilgisayarlarına, kendini imha eden virüsler marifetiyle istenmeyen bazı dosyalar yüklenmiş ve bu durum teknik olarak ispat edilmişti. 11 numaralı CD’nin tamamen düzmece olduğu ve hiçbir delil değerinin bulunmadığını ülkede bilmeyen kalmamıştır. Ne var ki, herkes “virüsle” oluşturulmuş delilleri çürütmek için Av. Nevzat Güleşen’in müvekkilleri kadar şanslı değildir. Bu nedenlerle özel görevli ağır ceza mahkemelerinde sanık vekilliği yapabilmek için de iyi avukat olmak yeterli değildir. Ayrıca ileri derecede bilgisayar kullanabilmek ve biraz da şans gerekiyor…
Görüldüğü gibi bilirkişi incelemesi sonunda verilecek olan raporlara karşı itirazlar da oldukça zaman alacaktır. Biz bu işler için de yine iki yıl verelim. Ceza yargılama usulümüze göre, delillerin toplanmasından sonra, soruşturmanın genişletilmesi isteklerine sıra gelecektir. Bizim özel yetkili savcılar, edebilseler bu davalarla diğer bütün davaları birleştireceklerdi. Yine aynı düşüncelerine göre hareket edecekleri öngörülürse, soruşturmanın genişletilmesini isteyecekleri kesin gibidir. Bu süreç için de iki yıl geçecek diyelim. Birleşme kararları verilirse, birleşen davalar nedeniyle, bağlantılı olaylar ve sanıklar yeniden sorguya çekilmek zorundadır. Bu noktadan itibaren, başa dönüleceği ve birleşen davalar için önceki mahkemelerde yapılan işlemlerin çoğunun tekrar edileceğini söylemeye gerek bile yoktur. Bu işlemler için ne kadar süre geçer, varın onu da siz tahmin edin...
Arkasından esas hakkında mütalaasını vermesi için dosya iddia makamına verilecek. Esas hakkındaki mütalaa da öyle kolay hazırlanacak gibi değildir. Ve arkasından sanıklar “savunmalarını” yapmaya başlayacaklar. Sanıklar ve vekilleri esas hakkındaki savunmalarında, bütün iddialara ve suçlamalara yanıt vermeye çalışacaktır. Takdir edersiniz ki, üretilmiş delillere karşı savunma yapmak oldukça zor bir iştir. Ve asıl zorluk buradadır. Her suçlamaya karşı, kanıtları ile birlikte savunma hazırlamak ve bunu mahkemede okumak da yıllarca sürebilir. Hadi iki yıl da esas hakkındaki savunmalar için geçsin diyelim…
En sonunda mahkeme kararını verecek ve bu şekilde davaya son nokta konulmuş olacaktır... Verilecek olan kararda iddianamede istenildiği gibi mahkûmiyetler olursa, doğal olarak dosya temyiz için Yargıtay’a gönderilecektir. Yargıtay dosyayı ne zaman ele alır, ne zaman kararını verir? Onu da şimdiden bilmek olanaksızdır. Hadi onun için de iki yıl geçsin diyelim. Bu durumda, sanıkların yine içeride kalacağını söylemeye gerek yoktur. Sonuç olarak, hükümet istediğinde, bir sanık için 10 yıl içeride kalmak sürpriz sayılmaz… İşte böyle bir yargılamanın yapıldığı ülkede, hükümete muhalefet etmek yürek ister…
O yürek bugün için Türkiye İşçi Partililerde vardır. Ulusal değerleri ve ülkemizin ulusal çıkarlarını savunmak görevini, Ulusal Kanal’ın emekçileri ile Aydınlık Gazetesi’nin yazar ve çizerlerinin üzerine almışlardır!..
Öyleyse bizim de onları desteklememiz gerekiyor… Ne yazık ki, ülkemizde bugünlerde tuz kokmuştur. Hiç değilse çorbada, bizim de birazcık tuzumuz olsun!.. Çünkü bu vatan bizimdir ve başka Türkiye yoktur!..
Av. Cemil Can
--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin