11 Ağustos 2011 Perşembe

((slayt izle)) BÜYÜ(KLÜK) YALANI! // hafize sultan



hafize sultan <hafizesultann@gmail.com>
11 Ağustos 2011 07:55

emperyalizm1.jpg

http://www.cemilcan.av.tr/s.328.htm

BÜYÜ(KLÜK) YALANI!

Orgeneral Işık Koşaner, göreve geldiği 28 Ağustos 2010 tarihinde:Devletin ve milletin teröre karşı topyekûn mücadelesini savunuyordu. Bir yıl sonra istifasını açıklarken: Devletin TSK ya karşı topyekûn mücadelesini  millete şikâyet etti! İki kişiden biri, bu güzelim ülkeyi işte bu hale getirdi!..

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, istifa eden askerlere; İstifanın nedenlerini açıklasınlar  diyerek haber göndermiş! Kılıçdaroğlunun bu beyanından, istifaların arkasında başka nedenler olduğu sonucu çıkar.  Devletin TSKne karşı topyekûn mücadelesinden daha önemli neden ne olabilir ki? Anlaşılan CHP Genel Başkanını bu gerekçe bile tatmin etmemiş!  Bildiği bir şeyler daha varsa, mutlaka halkla da paylaşması gerekir

Bizim oğlanlar işi bitirdi cümlesiyle 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin arkasında olduğunu kabul eden ABDnin, TSKne Ortadoğuda görev yapan ordusunun bir birimi gibi görev yüklemek istemesi yeni bir talep değil.  Sovyetlerin çökmesinden sonra TSK içinde bazı subaylar, Soğuk Savaşın bitmesi ile özellikle NATOya gerek kalmadığını ve ülke çıkarlarımız gerektirdiğinde, başka ittifaklar içinde yer almamız gerektiğini, yüksek sesle söylemeye başlamışlardı. Onların bu düşüncelerini, çıkarları için tehlikeli gören ABD,  11 Eylül 2001de meydana gelen El Kaide saldırısını bahane ederek, Irakı işgal etme planını derhal uygulamaya koymuştu. 1 Mart 2003te tezkerenin TBMMnce reddi üzerine, ABDli yetkililer bunun bazı sonuçları olacağı ifadesini kullanarak, TSKne karşı bir operasyon yapacağının işaretini vererek, Türk ulusunu tehdit etmişlerdi.   Kuzey Irakta Türk askerinin başına çuval geçirilmesi ile harekete geçtiler. Kandile yapılan askeri operasyon henüz tamamlanmadan,  Türk Ordusunun Irakı terk etmesini isteyen ABDnin, bu isteğini kabul etmemiz ise, ileride yapılacak operasyonlara karşı koyacak siyasi iradeden yoksun olduğumuzu da ortaya koymuştu. Her türlü işbirliğini yapacağını taahhüt ederek AB ve ABD desteğini alan ve bu şekilde iktidar olan AKP, iktidara gelmesinin diyeti olarak, TSKne karşı yapılacak operasyona da evet deyince,  ordu içeriden ve dışarıdan teknoloji silahı ile kuşatılmaya başlandı! Vaktiyle TSKni darbe yapmaya yönlendiren ve destekleyen ABD, artık eski müttefikini darbeci olmakla suçlamaya başlamıştı. Askeri vesayetin demokrasilerde yeri olmayacağı hususu da kamuoyunda yeterince işlenmişti. Seçimlerden önce,  AKPnin askerler tarafından mağdur edildiğine inandırılan halk, desteğini beklenenin çok üzerinde mağdur olana vererek, kendi mağduriyetine de evet demişti. Referandumdan sonraki üçüncü seçimlerde, halka farklı bir şey anlatılmamıştı, konu hep aynı kaldı.  Halk aldatılarak AKP üçüncü kez iktidara gelmişti. Türk halkının önemli bir kesimi desteğini AKPden yana verince, ABDnin TSK üzerindeki operasyonları da büyük ölçüde kolaylaşmıştı

TSKnin NATOnun bir birliği olmasına ve AB ile ABDnin çıkarlarını korumasına itiraz eden bazı askerler, gruplar halinde tutuklanmaya başlandılar. Okyanus ötesinde planlanan Ergenekon Davası, askerleri ve muhalif aydınları girdap gibi yutuyordu. Korkunç bir tasfiye harekete başlamıştı. Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, bu tasfiyelerde en önemli rolü oynadılar. Hakkında iddianame düzenlenen generallerin, terfileri ertelendi. Pek çoğu ise, emekli edildiler.  Polis içine sızan komplocu bir ekip, tasfiye edeceği kişiler hakkında kanıt üretmeye başladı! Üretilen kanıtları çürütmek ise ya çok zordu ya da yıllar alacaktı. Gazeteleri bile bombaladılar.  Şüpheli olarak gazetelerin yöneticilerini içeri aldılar. Akıl denen tek sermayemiz, belirsiz süreli tatile çıkarıldı. Bu şekilde tertip edilen davalar, birbirleriyle birleştirilerek, ana dava işin içinden çıkılmaz bir hale getirildi. Davaya bakan mahkemenin başkanı, bu davanın kendisini ve kendisinden sonra gelen hâkimi bile emekli edeceğini söylemişti. 30 yılda bu davanın bitmeyeceğini ifade ettiği için, bir gün o da görevinden alındı...

Hiç kuşku yok ki, BOP kapsamında kurulması planlanan, yeni uydu devlet Kürdistanın,  önündeki en büyük engel TSK idi. Ergenekon tertibi ile kendini savunmaya dönen TSK, bu konuda yeterince etkili olamadığı gibi, tam aksine bir rol üstlenmek durumunda bırakıldı. Sonraki aylarda Türk askerinin, ABD askerleri yerine Libyaya ve Afganistana gönderilmesine bile engel olunamadı. Özelikle komutanların tutuklanması ve bir büyük tertibin içerisine çekilmeleri, genç subaylarda da moral bozukluğu yarattı. Denebilir ki, bu arada sivil otorite,  TSKne önemli ölçüde baskı yapabilecek bir konuma yükseldi

Bu şekilde TSK, ABDnin BOP ne karşı mücadele verecek silahlı bir güç olmaktan çıkartılmıştı. TSK projenin uygulanmasında başrolü üstlenen NATOnun emri altına sokularak, ABDnin çıkarlarını koruyan askeri özel bir birlik şeklinde getirilmek istendi! Bu noktada, NATOnun Libyaya müdahalesi oldukça anlamlıdır. Bilindiği gibi NATOnun görevi, üyelerine karşı bir saldırı söz konusu olduğunda, saldırgana karşı koymaktı. Libya, NATO üyesi olmadığı gibi bir NATO üyesine karşı saldırıda da bulunmamıştı. Bu durum karşısında NATOnun, Libyanın iç işlerine karışacak şekilde, askeri müdahalede bulunması nasıl açıklanacaktı?  Nitekim Erdoğanın da ilk tepkisi  aynı yönde olmuştur. Daha sonra kendisine BOP içindeki görevi hatırlatılmış olmalı ki,  doğru olan ilk tepkisinin tam tersi bir tutum izlemeye zorlandı. İzmirden deniz ve hava kuvvetlerimizi İtalyanların komutasına vererek, Libyaya gönderen Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı aynı Recep Tayyip  Erdoğandı!.. Onunla ne kadar övünseniz azdır!..

Denebilir ki, TSKne karşı başlatılan operasyonlarla amaç kısmen elde edilmiştir: TSKBOP ne karşı çıkmak ve engel olmak bir yana, tam aksi bir konuma getirilmiştir. BOPnin hayata geçmesi için silahlı güç olarak görev yapmak, ordumuzun üzerine yıkıldı. Ergenekon Tertibinin başarısı(!) bir tek bu noktadadır…”

Hazır yeri gelmişken, düşmanı gözünde büyüterek, kendilerini ve ulusu küçültenlerin gerçek yerini de göstermemiz gerekir. Emperyalizmle işbirliğine girerek uşaklık yapanların, görevleri arasında emperyalizmi büyük göstererek övmek olabilir ve bu tutum bir ölçüde anlaşılır. Çünkü bu işi yapanlar, sonuçta iş birlikçidir. Ama emperyalizme karşı olanların, emperyalizmi güçlü göstermelerini anlamak mümkün değildir! İşgalin daha ilk gününde, ordusu dağılmış bir Irak karşısında, ABD askerlerinin başarı kazanamadıkları, kendi başkanlarının ağzından söylenmiştir. İlginçtir, yıllardır işgal altında tuttukları, ekonomisi çökmüş bir ülkede, bugün bile askerlerini sokağa çıkaramıyorlar. Her intihar eylemi karşısında, yeniden şaşkına uğramaktadırlar. Ayrı durum Afganistan için de söylenebilir. Libyadaki durumları da pek farklı değildir. Geriye doğru baktığımızda, ABDnin işgal edip de zaferle çıktığı hiçbir ülke gösterilemez. Bu örnekler açıkça göstermektedir ki, emperyalistler kendilerini göstermek istedikleri kadar güçlü ve her şeye egemen değillerdir. Onların en büyük silahı, işbirlikçilerinin tekrarladığı büyüklük yalanıdır

Bütün bu anlatılanlardan ortaya çıkan ABD, dünya kamuoyuna yutturmak istediği gibi süper bir askeri güç değildir. Ayrıca 14,5 trilyon dolarlık borç yükü altında can çekişen ekonomisi ile uzun sürecek geleneksel savaşları finanse de edemez. Bu tür savaşları sürdürmeye ne bütçesi izin verir, ne de halkları dayanabilir!.. Bizim aklı evveller, kendiliklerinden ABDye teslim olmasalar, bizi ne ABD teslim alabilir ne de emperyalistlerin koalisyon güçleri. Birinci Dünya Savaşında, bütün dünya birlikte hareket ederek üstümüze gelmemiş miydi? Çanakkaleyi geçebildiler mi? Hayır!.. Kurtuluş Savaşında da aynı şeyler yaşandı. Emperyalizm, bütün kuvvetleriyle Anadoluya saldırmıştı. Sonuç: Toprağı yaladılar! Türk askerinin önünde bir kez daha eğilen yine onlardı. Bu yüzden düşmanın en çok korktuğu silahlı kuvvetler, Türk Silahlı Kuvvetleridir. Ne yazık ki, TSKni aşağılayıp küçük gösterenler, bir tek bizim işbirlikçilerimiz ile aymazlarımızdır. Onlar, illa da yabancı bir gücün kucağında oturarak, Türk Silahlı Kuvvetlerine saldıracaklar Mandacıların torunları oldukları tartışılmaz!..

5 Ağustos 2011 Cuma tarihli gazetelerin çoğundaki manşet:Cumhuriyete bomba atan Şinal, duruşmada konuştu: Bombayı bana polis verdi. Beni kullanmaya çalıştılar. Burada bulunanlara komplo kurulması için hazırladım. Bu dosyanın yaratılması için yaşımı bile büyüttüler  şeklindeydi. Şimdi de Ergenekon Davasının 245 numaralı ek klasöründe unutulan bir belgeyi okuyalım. AKPnin ordu içerisinde özel bir örgüt kurma çalışması yaptığının en somut kanıtı bu belgedir. Bu belgedeki dinleme kayıtlarına göre,  alınan karar uyarınca Emekli Korgeneral Altay Tokattan, MİT Müsteşarlığı ve ordu içinde özel örgüt kurup yönetmesi istenmiştir. Kayıtlardan anlaşıldığına göre, gizli ödenek de kurulacak bu birimin emrine verilecekmiş. Bir tutanağın üzerine:Abi (RTE) Albay Tokattan askeri istihbarat kurulmasını istiyormuş notu yer alıyordu!..  Peki, iki kişiden biri buna ne diyor?

Dilerseniz bu anlattıklarımızı, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğitin veda mesajında söyledikleri ile birlikte değerlendirelim. Yiğit:Atatürk ilke ve devrimlerinin rehberliğinde, Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkarak,  var gücünüzle çalışmanızı, son bir kez emrediyorum diyerek sözlerine başladı… “Bilhassa Ege ve doğu Akdenizde kritik görevlerde bulunan ve en güçlü dönemini yaşayan Deniz Kuvvetlerimizin; devletimizin stratejik menfaatlerine katkıları nedeniyle sürekli hedef alınarak yıpratılmasının bir tesadüf olmadığını, bu anlamda yaşadığımız sürecin iyi tahlil edilmesi gerektiğini değerlendirmekteyim diyen komutan, durumu bütün açıklığı ile ortaya koymuştur zaten. Mesajında Ergenekon, Balyoz, Kafes v.s. tertiplerinde en çok deniz kuvvetleri subaylarının hedef alındığını belirtilen Yiğit Komutan:” Disiplin ve moral kaybından, harbe hazırlığa kadar geniş bir yelpazede karşılanacak sonuçlara yönelik endişe ve kaygılarım ile bahse konu personelimin masumiyetine ilişkin inancımı açık kalplilikle ve doğrudan ilgili tüm yasal platformlarda dile getirmiş olmama rağmen, gelinen durum Deniz Kuvvetlerimizin kurumsal yapısını ve görev fonksiyonlarını derinden etkileyecek bir boyuta ulaşmıştır diyerek sözlerini tamamladı

İçinde bulunduğumuz durumun özeti böyledir işte. Savaş koşullarından daha ağır şartlar altında olduğumuzu anlamamak için kör olmak yetmez, ayrıca kötü niyetli veya işbirlikçi olmak gerekir. Çağımızda savaşların sonucunu, teknolojik üstünlüklerin belirleyeceği gün gibi ortadadır. Silahlı Kuvvetlerimizin hain bir kuşatma altında olduğunu, her gün yaşanan olaylarla görmekteyiz. Asıl acı olan, bu savaşta bizim saflarımızda olması gereken iki kişiden birinin, hiçbir zorunluluğu olmadığı halde, belki biraz da gönüllü olarak, düşman ordularında askerlik görevini yapmak istemeleridir!.. Bu gidişle ne onların askerliği  bitecek, ne bizim savunmamız!..  Bu arada nöbette unuttuklarımız var!.. Bari onları değiştirelim!..

Av. Cemil Can                                BU YAZIYA YORUM YAZMAK İÇİN TIKLAYINIZ


--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin