9 Ağustos 2011 Salı

(MADENCİYİZTR) Temmuz 2011 İş Kazaları Raporu

Gerçeklerin üzerini örtemezsiniz! (Temmuz 2011 İş Kazaları Raporu) –Sendika.Org
  09 Ağustos 2011 -  
Temmuz ayında meydana gelen kazalar sonucu 51 işçi hayatını kaybetti, 220 işçi yaralandı. İnşaat, enerji, maden ve mevsimlik tarım sektörü, güvencesiz çalışma koşulları sonucu “canlarımızın” en çok yandığı sektörler olurken basına yansıyan çocuk işçi ölümleri ise arttı 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 11-15 Eylül’de Sütlüce Kongre Merkezi’nde yapılacak olan 19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi öncesi Vilayetler Evi’nde Ankara’da bulunan yabancı ülkelerin büyükelçileriyle bir araya geldi. Çelik konuşmasında Türkiye’de iş kazası oranının yüzde 33 ve ölüm oranının yüzde 17 azaldığını ve meslek hastalığı sayısının sadece 429 olduğunu beyan ederken; sağlık ve güvenlik konularında üretim maliyetleri, ekonomik gelişme ve bu alanın piyasalaştırılması konularına dem vurdu. 

Oysa hayatın gerçekleri Bakan Çelik’in söylediklerinin aksini gösteriyor. Ülkemizde “her yıl binlerce emekçi çalışma ortamından ya da çalışma koşullarından kaynaklanan nedenlerle hastalanıyor, sakat kalıyor ya da yaşamını yitiriyor. Emekçilerin yaşamını ve sağlığını kaybetmesine yol açan bu olaylar resmi kayıtlara “iş kazası” ya da “meslek hastalığı” olarak geçirilerek gerçek nedenler ve sorumlular gizlenmeye çalışılıyor. Emekçinin yaşamını karartan bu olayların “kaza” olarak nitelendirilebilmesi için öngörülemez olması gerekiyor. Oysa madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda, atölyelerde gerçekleşen tüm olaylar önceden öngörülebiliyor ve engellenme olanağı bulunuyor. Aynı biçimde çalışma ortamından ya da çalışma koşullarından kaynaklanan hastalıklara “meslek hastalığı” denilerek, bunların mesleğin gereği olarak gerçekleştiği ve kaçınılmaz olduğu düşündürülmeye çalışılıyor (1). 

Bir iş müfettişinin anlattığı olaya bakalım: “…Evinde bekleyen eşi ve çocukları için hiçbir iş güvenliği olmadan var gücüyle çalışan işçi, her zamanki gibi ekmek parasını kazanmak için sabah evden çıkıyor. Fakat akşam eve gelmiyor. Ertesi gün de gelmiyor. Bu durumdan iyice rahatsız olan eşi, polise gidiyor daha sonra da çareyi eşinin çalıştığı şirketi aramakta buluyor. Şirketin sahibine eşinin 3 gün boyunca eve gelmediğini söylüyor. Şirket sahibi de işçinin gelmediğinin farkında, fakat umursamadan yerine başka bir işçi alıyor ve işlerine devam ediyor. Yapılan araştırmalar sonunda işçi bodrum katında ölü bulunuyor. İşçi asansör boşluğuna düşmüş. İnşaatın asansör boşluklarının doldurulmamasından ve gerekli incelemenin yapılmamasından dolayı işçinin cenazesi uzun süre bulunamıyor. Bakanlığa gelen haber üzerine olayı incelemek için müfettişler inşaata gidiyor. Yapılan inceleme doğrultusunda inşaat sırasında açılan asansör boşluğunun kapatılmadığı görülüyor. Daha sonra incelemeye gidildiğinde bile hala işçinin düştüğü o alanın kapatılmadığı görülüyor. Asansör boşluklarının neden doldurulmadığı sorulduğunda ise işverenin cevabı ‘Neden bu kadar inceliyorsunuz ben mi itekledim de düştü’ oluyor. Oysa açılan asansör boşluğu kapılmış olsa belki de o işçi bugün hayatta olacaktı.” 

İşte hayatın gerçekliği bu… 

Temmuz ayında meydana gelen kazalar sonucu 51 işçi hayatını kaybetti, 220 işçi yaralandı. İnşaat, enerji, maden ve mevsimlik tarım sektörü, güvencesiz çalışma koşulları sonucu “canlarımızın” en çok yandığı sektörler olurken basına yansıyan çocuk işçi ölümleri ise arttı. 

Türkiye’nin dört bir yanına dağılan ve çoğunluğunu Kürt işçilerin oluşturduğu mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları giderek kötüleşiyor. Ordu’ya giden fındık işçileri fındığın geç olgunlaşması sebebiyle erzaksız kaldı. Elektriği olmayan çadırlarda kalan fındık işçilerinin yevmiyesi ise 28 ila 31 lira arasında değişecek. Konya’daki çadırlarda ise susuz ve seyyar tuvalet-banyosuz kalan, çöpleri alınmayan işçiler çocukların nasıl eğitim alacağını soruyor. İşçilerin bir kamyon veya traktörle yaptıkları yolculuk koşulları ise ortada zaten... 

Madenlerdeki taşeron sistemi yıllardır toplu ölümlerin temel nedeni olarak ortada duruyor. Sorunların çözülmesi bir yana bazen hayatını kaybedenlerin maden işçisi bile olduğu kanıtlanamıyor. 2010 Mayıs’ında Zonguldak Karadon’da yaşanan patlama sonucu 30 maden işçisi hayatını kaybetmiş ve 2 maden işçisinin cenazesine ancak 8 ay sonra ulaşılabilmişti. Ocak ayında cenazesi yeryüzüne çıkarılan Engin Düzcük, şirket kayıtlarına göre aşçı olarak gözüküyor. -540 kodda cenazesine ulaşılan bir “aşçı”… (2) 

Tersanelerde ise 144. ölüm Yalova’da gerçekleşti. Yaşananlar üzerine açıklaması yapan Limter-İş Genel Başkanı Kamber Saygılı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın tersanelerdeki iş kazalarının çalışma alanındaki "yer darlığı ve işçilerin bilgisizliği(!)nden kaynaklandığı yönündeki açıklamasının gerçeği yansıtmadığını, sadece çalışanların 50 binden yaklaşık 7-8 bine düşmesinden dolayı iş kazalarında ve ölümlerde azalma olduğunu, çalışma koşullarında ciddi bir değişimin söz konusu olmadığını, iş cinayetlerinin taşeronluk sistemi devam ettiği sürece yaşanacağını, yaz sıcaklarında dinlenme süreleri artırılmazsa iş kazalarının artabileceğini ifade etti. 

Mayıs ayında Kütahya Eti Gümüş’te yaşanan baraj çökmeleri sonucu içme suyuna arsenik karıştığı tespit edilmiş ve halk sağlığına yönelik araştırmalar başlamıştı. Bu ay içinde ise Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde muayene edilen 97 işçinin 65’inde başta arsenik olmak üzere ağır metal kirliliğine rastlandı. Ayrıca Eti Gümüş’te kayıtlı işyeri hekiminin bulunmadığı tespit edildi. Oysa işçileri ve halkı korumak devletin göreviydi… (3) 


Dipnotlar 
1- http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&view=article&id=397&Itemid=214 
2- http://www.kanalb.com.tr/haberyorum.php?HaberNo=34646 
3- http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/kutahya-2745.html