29 Ağustos 2010 Pazar

((slayt izle)) Re: İŞTE ADIM ADIM PLANLANAN OPERASYON

BARO KİMİN ASKERİ ?

  

       YÜCE ÖNDER MUSTAFA KEMAL' İN ASKERİ

                                          

                     Siyasi Nüfuza Boyun  Eğmez !

              Baro,  Adalete darbe vurmaya devam ediyor.

      Mustafa Kemal’in ASKERİYİZ diyen Baro NEREYE gidiyor?

 

 

   BAROMUZ SAYGINLIĞINI YİTİRMEMELİDİR.

 

Baro başkanı tüm bu ihlallerine karşılık, Türkiye Barolar Birliği’ne aday oldu !!!

      

        SİYASİ NÜFUZ DELİLLERİ   ÖRTEMEZ  !

 

           Baro da  (sözde) AK- lanması bu suçları YOK EDEMEZ.

           Taksim Anıtı nasıl yerinde  duruyorsa Deliller de aynı şekilde dosyalarında duruyor. !

           Görecek gözler arıyoruz? Başbakan avukatını siyasi nüfuzuyla 4 kez sahteciliği ve 1 kez Resmi Evrak Hırsızlığı iddialarımız delilleriyle ispatlı olmasına karşılık CEZASIZ MI KALACAK?

Suçsuzları SUÇLU, suçluları SUÇSUZ yapanları, 70 milyonluk kamuoyuna şikâyetimizdir…

 

 

AYRIMCI VE DAYATMACI BARO

            Baro’nun da BALANS ayarı bozulmuş hukuk sistemine tam olarak ayak uydurma gayreti içinde olduğunu yaşadıklarımızla gördük. İddialarımız delilleriyle ispatlıdır.

            Başbakan avukatı Numan GÜZEY siyasi nüfuzuyla, 4 kez sahtecilik 1 kez resmi evrak hırsızlığından Baro’da AK-LANDI. Bu yüz kızartıcı suçlar meslekten kesin ihracı gerektirir. Adalet Bakanlığı da siyasi nüfuzdan dolayı bu suçlardan soruşturma izni vermiyor. Ama benim gibi birçok BAROZEDELER sonuna kadar yargılanıyor.

            Delilleri getirtmeyen

            Delilleri bizden isteyen

            Getirilen delilleri görmeyip zapta geçmeyen

            Duruşmalarda bizleri azarlayıp, susturan

            Başbakan avukatını AK-layan

            Baro’nun dayatmacı ayrımcılığını yaşayarak gördük.

Kanunlar örümcek ağı gibidir, güçlüler onu deler geçer, zayıflar ise takılır.”

                                                                                                          (J. J. Russo)

Baro Adalete darbe vurmaya devam ediyor.

Mustafa Kemal’in ASKERİYİZ diyen Baro NEREYE gidiyor?

 

 

BARO HALKTAN KOPTU

Sokaklara ve meydanlara çıkan Baro’nun Hak, Hukuk, Adalet istediğini görüyoruz. Baro’ya girdiklerinde ise eylem ve söylemlerinin GÖZ BOYAMA amaçlı olduğu kanısına vardık. “Ben yaptım, oldu” mantığındaki BARO’ nun SİYASİ VESAYET altında olduğu kanısına varmamızda yaşadıklarımız ve gördüklerimiz yeterli oldu.

Baro’nun mesleki sorunlar paneline sadece 40 kişi katılınca, sert tepki veren Av. Nuran ATAHAN özetle; “Halktan kopuğuz ancak biz kendi meslek erbaplarımızdan da kopuğuz. Biz mecburuz kitleyi buraya getirmeye. Getiremiyorsak, bu işi bırakacağız. Bu işin çaresini bulacağız” demiştir. Yedi düveli dize getiren Yüce Türk Ordusu’nun ve Büyük Önder Mustafa Kemal ’in askeri olduğunu dile getiren Baro’nun kendini SORGULAMA zamanı gelmiş de geçiyor. Artık sözün bittiği yerdeyiz

 

          “EŞİTLİK EŞİTLER ARASINDA OLUR”  DİYEN BARO BAŞKANI

Başbakan avukatının, sahtecilik ve evrak harsızlığını sözde AK- layan Baro benim peşimi bırakmıyor. Beni şikâyet eden de Baro, en son noktayı koyacak olan da BARO.

“Yargıya ve ülkene sahip çık” diyerek Baro’yu protesto eden avukatları “sizi cezalandırırım” diyerek AÇIKÇA TEHDİT eden Baro Başkanı Muammer AYDIN 'eşitlik, eşitler arasında olur' sözünün arkasında neden durmuyor.

Bize en güven vermesi gereken Baro, neden MİSİLLEME ve ÇİFTE STANDART uyguluyor? Bunlar ÖZGÜRLÜK savunuculuğunun SÖZDE kaldığının göstergesidir.

 

Baro başkanı tüm bunlara karşılık, Türkiye Barolar Birliğine ADAY oldu !!!

 

 

BİZLER SADECE ADALET İSTİYORUZ

Hiçbir suçum olmadığı halde sadece müvekkillerimin haklarını arayan ben, her mercide ifade verdim. Dokunulmazlık zırhı olan Başbakan avukatı hiçbir yerde ifade vermiyor. Yıldırma amaçlı, sürekli olarak hakkımda davalar açılabilir. Baro da Adalet Bakanlığının şubesi gibi çalışabilir.

Ama gerçekler inatçıdır, kapıdan kovsanız bacadan girer…”

 

 

 

DÜNYANIN 2.  BÜYÜK BAROSU

Baro’nun yıllık 20 trilyona varan bütçesiyle bir HOLDİNG’ den farkı yok. Baro’daki yolsuzluk haberlerini medya’da okudukça hem şaşırıyoruz, hem de aydınlanıyoruz. Başkan Muammer AYDIN ’ın icraatları ve söylemleri konumunun GERÇEK YÜZÜNÜ ortaya koyuyor. Bizde oluşan kanı budur.

 

ADALET ADINA

Yollara dökülen Baro, Meydanlara toplanan Baro

Yasalar eşit uygulanır, Yasalar kağıt üzerinde kalmaz ;

                                       Gereğini yapacak Baroyu arıyoruz!!!

 

YAPMADIKLARIM

Resmi Evrak Hırsızlığı yapmadım

Sahtecilikler yapmadım

Siyasi nüfuz kullanmadım;

Baro’da YARGILAMA!!!

Barodaki misillemeye dur diyecek bir güç yok mu?

 

YAPILANLAR

Başbakan avukatı Numan GÜZEY

Resim Evrak Hırsızlığı yapan

Sahtecilikler yapan

Siyasi nüfuzunu kullanan ;

Baro’da AK-LAMA!!!!

 

Tüm iddialarımız onlarca  delil, somut belge ve bulgularla  ispatlı olup,  Yüce Türk Adaletinin geç de olsa tecelli edeceğine inanıyoruz  !

     Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev, HAYAT 'tır  !   (Anonim)


                        Av.Ahmet Ömer KİBAR (   Gsm 0 532 336 09 25 )



2010/8/29 Telgrafçı Hamdi Bey <telgrafcihamdibey1@yahoo.de>

İŞTE ADIM ADIM PLANLANAN OPERASYON
 
AKP’nin anayasa değişiklik paketinin ana amaçlarından biri, 
yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldırmak, 
AKP yanlısı yargıç ve savcılardan oluşan bir yargı düzeni yaratmak, 
kısaca yargıyı ele geçirip, kendi siyasal yargı sistemini kurmaktır. 
Peki, AKP neden yargıyı ele geçirmeye çalışmaktadır? 

Bu sorunun yanıtını arayalım. AKP, 8 yıllık iktidarı döneminde, 
HSYK’nın atamalarda yeterli duyarlılığı göstermemesinden, 
kimi yargıç ve savcıların zaafından yararlanarak 
yargının bir bölümünü zaten ele geçirmiştir. 

Ancak, 
hala kendi vücut dilini kullanmayan, yani yandaş olmayı kabul etmeyen 
yargıç ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri görevlerini sürdürmektedirler.
 
Cemaat ve tarikatlarla müritlerini, AKP’yi ve AKP’lileri kollayan, 
bu yolda her türlü hukuksuzluğu yapmaktan çekinmeyen yargıç ve savcılar ile 
Atatürk Cumhuriyeti’ni daha İslami bir yapıya dönüştürmeyi amaç edinen yerel yöneticiler, Devlet’in değil AKP’nin temsilcileri olduklarını tutum ve söylemleriyle kanıtlayan 
vali ve kaymakamlar hakkında soruşturma izni vermeyen Adalet ve İçişleri bakanlıklarının 
bu “olumsuz işlemleri”ni iptal ederek, yargılanmaları önündeki siyasal engelleri kaldıran; kadrolaşmaya ve kamu yararına uygun düşmeyen özelleştirmelere izin vermeyen 
idari yargının ele geçirilip, yandaş kamu görevlilerinin korunması, 
diğerlerinin cezalandırılması, kamu varlıklarının babalar gibi satılmasının önündeki 
yargı engelinin kaldırılması gerekmektedir.

Telefon ve ortam dinlemelerinde, 
arama ve gözaltına almalarda, tutuklama ve soruşturmalarda 
her türlü hukuksuzluğun yaşandığı bir ortamda, hala bir yargıç çıkıp, 
Başbakan’ı tazminata mahkum edebilmekte; 

bir başka yargıç, kayıp trilyon davasında Cumhurbaşkanı’nın 
yargılanması gerektiğine karar verebilmekte; 

hala iktidar gücüne karşı gelip, 
Ergenekon ve Balyoz davaları sanıklarını salıveren yargıçlar bulunmaktadır. 

Yüksek yargıçlar; 
Türk hukuk tarihinde ilk kez, kendisine başkaldırıp dosya göndermeyen 
mahkemeye karşı, mevcut bilgiler ışığında birleştirme kararı vererek, 
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutukluluğuna son verebilmekte; 

YARSAV Kurucu Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu 
ve Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz’ı beraat ettirebilmekte; 

Prof. Dr. Haberal’ın, 
yasalara aykırı biçimde tutukluluğunun sürmesi kararını veren yargıçları 
tazminata mahkum edebilmektedirler. 

Bunun önlenmesi gerekmektedir.
Çağdaş demokrasiyi, erkler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerini, 
işine gelmediği için görmezden gelen siyasal iktidar bu kararları kabul edememekte, 
yargının AKP isterlerine uygun kararlar vermesini sağlamak için 
bu Anayasa değişikliğini yapmaktadır.

KARALAMA KAMPANYASI
Yargının ele geçirilmesine ilişkin anayasa değişikliği sürecinde izlenen stratejide, 
tıpkı Ordu’nun sindirilmesinde yapıldığı gibi, önce yargının yıpratılması için 
karalama kampanyası başlatılmıştır. 

Olumsuz haber ve söylemlerle, her kötülüğün temelinde yargı var imajı yaratılmaya, 
böylece yapılan değişiklikler haklı kılınmaya çalışılmıştır. 

Ne yazık ki, 
adil ve hızlı yargılanma hakkından zaten yoksun olan halkı, 
bu konuda yönlendirmek zor olmamış; siyasal iktidar, karalama kampanyasını 
başarıyla sürdürmüştür.

Oysa, 
değişikliklerin, yargının sorunlarını çözmek ya da adil ve hızlı yargılanmayı
sağlamak gibi bir amacı yoktur. 

Yapılan değişiklikler 
Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın ele geçirilmesini amaçlamakta ve düzenlemektedir. 
Siyasal iktidar bu değişikliklerle, kendi çıkarlarını koruyacak, isterlerine göre 
karar verecek bir yargı tasarlamaktadır. 

İktidarın ilk yıllarında “kendi vücut dilini anlayan bürokrat isteyen” Başbakan için 
sıra, aynı nitelikteki yargıç ve savcılara gelmiştir. 

Böylece AKP kapatılmaktan, 
AKP’liler ve yandaşları da yargılanmaktan ya da yargılansalar bile 
ceza almaktan kurtulacaklardır. 

Karşıt görüşlü Atatürkçü yurtsever aydınlar için de yaşam, 
yargı eliyle kabusa dönüşecektir. 

Silivri ve Habur mahkemelerine bakılması, 
geleceğin görülmesine yardımcı olacaktır.

Yargıyı yıpratmak evresinde siyasal iktidar ileri gelenlerinin 
söylemleri önemli yer tutmaktadır. 

Anayasa değişikliğine ortam yaratmak için, 
yargı, verilen her karardan sonra eleştirilip, 
kamuoyunda soru işareti yaratılmaya çalışılmıştır.

- Anayasa Mahkemesi’nin, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 
“367 kararı”, türbana ve yargının ele geçirilmesine ilişkin 
Anayasa değişikliği kararları üzerine,“Bu bir yargı darbesidir”,
 “Bu demokrasiye sıkılmış kurşundur”,
 “Sen nasıl 411’in üstüne çıkarsın?”, 
“Milli iradeyi nasıl yok kabul edersin?” denilmiş; 

Yüksek Mahkeme 
“Yetki gaspı yapmakla” ve “Anayasa’yı ihlal etmekle”
suçlanmıştır. 
- AİHM ve Danıştay, türban kararı üzerine, şeriat hukuku 
adres gösterilerek eleştirilmiştir.

- Başbakan, Haberal’ı serbest bırakmayan 9 yargıç için verdiği 
tazminat kararı ile Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in 
salıverilmesine ilişkin kararı nedeniyle Yargıtay’ı eleştirerek şöyle demiştir: 
“Yargıtay pervasızlık ve kanun tanımazlık içinde… 
Anayasa’da yaptığımız değişikliğin ne kadar isabetli olduğu, 
ne kadar hayati ve Türkiye’nin yararına olduğu 
bu son olayla bir kez daha ortaya çıktı… 

Yargının güvenilirliği bitmiştir.”

- Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 
“İki aydır yüksek yargıda yaşanan olayları 
alt alta koyduğunuz zaman bu mevcut yapılanmanın 
reforme edilmesine neden ihtiyaç olduğunu görürsünüz” 
demiştir.

Bu söylemlerin amacı, 
yargıyı halk gözünde küçük düşürmek, 
bu yolla ele geçirme operasyonunu haklı göstermektir. 

Anımsanırsa, 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iktidarının başlangıcında, 
dokunulmazlıkları kaldırmama nedenini“yargıya güvensizlik” olarak açıklamıştır.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin de, Anayasa değişikliği ile 
“güven duyulacak bir yargı sisteminin getirildiğini” 
söylemiştir. 

Bu söylemler, 
değişikliklerin gerçek amacını ortaya koyması yönünden yeterli açıklıktadır. 

Demek ki, 
değişiklikler yargıyı, AKP’nin “güven duymadığı” konumdan, 
“güven duyduğu” konuma taşımak, 
yani AKP yargısı yaratmak için yapılmaktadır.

Yine Başbakan, değişikliklerle, 
“Üstünlerin hukuku yerine, hukukun üstünlüğünün hakim kılınacağını”
söylemiştir. 

Bu söylem tersten okunduğunda doğruyu yansıtmaktadır. 
Yani Anayasa değişikliği, hukukun üstünlüğünden, üstünlerin hukukuna, 
yani tüm gücü elinde bulunduran AKP’nin üstün gücünün 
hukukuna geçilmesini sağlayacaktır.

AKP’nin anayasa değişiklikleri, 
12 Eylül askeri darbesinin “yarı bağımlı” duruma getirdiği yargıyı 
“tam bağımlı” duruma getirmek için yapılmaktadır. 

Sözde hukukun üstünlüğü sağlanıyor denilerek, 
yargı, yürütmeye bağlanıp “hizaya getirilmeye” çalışılmaktadır. 

Temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan yargıyı iktidarın güdümüne bırakmak, 
bu hak ve özgürlükleri iktidarın insafına bırakmak demektir. 

Yargı iktidarın güdümüne girdiğinde, 
ulusal iradenin gerçek sahibi olan yurttaşları koruyacak hiçbir düzenek kalmayacaktır.

Yargıya ilişkin değişiklikler, 
iktidara, yargı denetiminden uzak bir yasama ve yürütme gücü sağlayacak, 
başka bir deyişle keyfi yönetimin önünü açacaktır. 

Bu rejimin adı demokrasi değil, faşizmdir.
Nobel Barış Ödülü Sahibi Elie Wiesel’in, halkoylamasına da 
ışık olacak bir sözüyle bitirelim yazımızı: 

“Adaletsizliği önleyecek gücümüz olmayabilir, 
ama adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır.”

Bülent Serim

Anayasa Mahkemesi Eski Genel Sekreteri




--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin