28 Aralık 2009
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na
Esas No : 2008/209
Konu : Hâkim Hasan Hüseyin Özese’yi red talebi.
Süre
Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün bulunmadığı 8 Aralık 2008 günlü oturumda, duruşmayı yöneten Hâkim Hasan Hüseyin Özese’nin, Danıştay katili Osman Yıldırım’a 36 kez “Osman Bey” diye hitap etmesi üzerine, talepler bölümünde Hâkim Hasan Hüseyin Özese’yi reddettiğimizi açıkladık ve açıklamamız tutanakta bulunuyor. Böylece CMK’un öngördüğü süre içinde red talebimizi tutanağa geçirmek yoluyla Mahkemeye arz etmiş olduk. Ancak red gerekçemizi tutanaklara dayandırarak bildirmek için, Mahkemeden süre istedik ve talebimiz kabul edildi. Kaldı ki, 25 Aralık 2009 Cuma günü öğrendiğimiz yeni bir olay da, Hâkim Özese’yi red nedeni olarak bu dilekçemizde yer almaktadır. Özese, “Birleştirilen II. ve III. Ergenekon Davası” diye anılan kovuşturmanın duruşmasında, E. Kur. Alb. Hasan Atilla Uğur’a, “Doğu Perinçek’in PKK’nın 2. lideri olup olmadığına dair Abdullah Öcalan’a soru yöneltildi mi ve Genelkurmay’da bu konuda bilgi var mı” diye sorması da, tarafsızlığı terk etmede hiçbir sınır tanımadığını göstermiştir. Dava dosyasında bulunan iki ayrı mahkemenin kesin hükümleri hiçe sayılmıştır. Red gerekçemiz aşağıdadır.
GEREKÇE
1. DANIŞTAY YARGICININ KATİLİNE “BEY” PAYESİ VERMEK
HÂKİM KİMLİĞİYLE VE YARGI GELENEKLERİYLE BAĞDAŞMAZ
VE UYGULANAN TERTİBİN PSİKOLOJİK SAVAŞ GÖREVİ KAPSAMINDADIR
Hiçbir Mahkeme Başkanı Danıştay Katiline “Osman Bey” Diye Hitap Etmiyor
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutanaklarına bakınız, Mahkeme Başkanı, Danıştay yargıcımızı öldürmeye azmettirmekten yargılanan Osman Yıldırım’a “Osman Bey” diye hitap etmiyor. Tutanaklar Mahkemeniz dosyasındadır.
Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesi tutanaklarına bakınız, Hâkim, Atatürk’e hem de Mahkeme önünde, alçakça “İngiliz piçi” diye hakaret eden Osman Yıldırım’a “Osman Bey” diye hitap etmiyor. Tutanaklar ortadadır.
Erzurum 1. Asliye Ceza Mahkemesi tutanaklarına bakınız, Hâkim, kardeşinin kızına fuhuş yaptırmaktan yargılanan Osman Yıldırım’a “Osman Bey” diye hitap etmiyor. Tutanaklar mevcuttur.
Manisa Ağır Ceza Mahkemesi tutanaklarına bakınız, Hâkim, öz ablasını öldürmek suçundan yargıladığı Osman Yıldırım’a “Osman Bey” diye hitap etmiyor. Tutanaklar ortadadır.
Osman Yıldırım’ı çeşitli yüz kızartıcı ve ağır suçlardan yargılayan diğer mahkeme tutanaklarına bakınız, hiçbir Türk yargıcı, Osman Yıldırım’a “Osman Bey” diye hitap etmiyor. Bütün tutanaklar mevcuttur.
Uzağa gitmeye gerek yok, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tutanaklarına bakınız, bu yargılamayı yöneten Başkan, hiçbir zaman Osman Yıldırım’a “Osman Bey” diye hitap etmedi. Tutanaklar elinizin altındadır.
Yargı pratiğimize baktığımız zaman, Osman Yıldırım’a “Bey” diye seslenen bir Türk Yargıcı bulunmuyor.
Osman Yıldırım’dan önce bu salonda Alparslan Arslan’ın sorgusu ve çapraz sorgusu yapıldı, Mahkeme Başkanı “Bey” diye hitap etmedi.
Alparslan Arslan, bu mahkemede “Bey” değildi, Osman Yıldırım nasıl “Bey” yapıldı, hangi amaçla “Bey” yapıldı?
Danıştay katili Osman Yıldırım, ABD’nin Beşiktaş hükümranlık alanında Savcı Zekeriya Öz tarafından önce “Osmanım” hitabıyla sevgiyle kucaklandı (Gizli Tanık 9 Sorgu Tutanağı), şimdi de Ergenekon Hâkimi Özese’nin “Osman Bey”i oldu.
Türkiye Cumhuriyeti Hukukunun geçerli olduğu mahkemelerde, Osman Yıldırım “Bey” değilken, Hâkim Hasan Hüseyin Özese’nin yönettiği duruşmada niçin birden bire kendisine bir değil, iki değil, üç değil, tam 36 kez “Beylik” verildi?
Bu sorunun cevabı, Hâkim Hasan Hüseyin Özese’nin burayı bir “özel mahkeme” olarak görmesindedir ve burada “özel” bir yargılama yapmasındadır.
Silivri’deki bu büyük çadır, Türk yargısının dışında özel bir mahkeme olarak kurulmuştur. Kurduran, 5 Kasım 2007 tarihinde Washington’da, Oval Ofis’te, BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’a Ergenekon soruşturması talimatını veren ABD Başkanı Bush’tur (Fehmi Koru, Kanal 7 Televizyonu, 28 Ocak 2008; Yeni Şafak, 1 Şubat 2008).
Dikkatsizlik değil, Kasıt Ortada:
Özese Danıştay Katilini 36 Kez “Osman Bey” Diye “Onurlandırdı”
Hiç kimse hayatında “Bey” sözcüğünün bu kadar çok kullanıldığına tanık olmamıştır. Ergenekon Davası’nın 8 Aralık 2009 günlü duruşmasında, Mahkemeye başkanlık yapan Hâkim Hasan Hüseyin Özese, Danıştay katili Osman Yıldırım’a sürekli “Osman Bey” diye hitap etti. Tutanaklara baktığımız zaman 36 kez “Osman Bey” diye seslendiği saptanıyor.
Birkaç kez “Osman Bey” diye hitap etmesinden sonra, dikkatsizlik olabileceğini düşünerek Hâkim Özese’yi uyarmak durumunda kaldık. Tutanaklara geçti. Bu uyarının etkili olması için salonu terk ettik. Ancak Hâkim Özese, Osman Yıldırım’a moral vermeye kararlıydı, “Osman Bey” hitaplarını yineleyerek sürdürdü. Bu tutumunu 28 Aralık 2009 günlü duruşmada da yineleyerek, Osman Yıldırım’a defalarca “Osman Bey” diye hitap etmekte beis görmedi. Bir kez daha görüldü ki, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde müebbet ağır hapse mahkûm edilen Danıştay katili Osman Yıldırım, Silivri’ye “Bey” yapılmak için getirilmişti. Bunu bir yurtsever, bir hukukçu, bir bilimsel sosyalist kabul edemezdi.
Ankara’daki Katil Silivri’de “Bey” Yapıldı
Hâkim Hasan Hüseyin Özese, bu davanın iddianamesini hukuku çiğneyerek kabul ederken, hangi amacı taşıdığını, duruşmada bütün çıplaklığıyla sergilemiştir.
Danıştay Yargıcımız Mustafa Yücel Özbilgin’in katilinin “Osman Bey” yapılmak için Silivri’ye getirildiği, Hasan Hüseyin Özese’nin Türk Yargısına meydan okuyan ısrarlı eylemiyle ortaya çıkmıştır.
Türk Yargısına karşı, Türk tarihinin en büyük cinayetine asli fail olarak katılan Osman Yıldırım, ne acıdır ki hâkim cübbesi taşıyan Özese tarafından burada “Osman Bey” yapılmıştır.
O gün duruşma tutanaklarında görüleceği üzere, Hâkim Hasan Hüseyin Özese’ye red gerekçemizi şöyle açıkladık:
Büyük Devrimcimiz Atatürk’e, hem de Mahkeme önünde, alçakça “İngiliz piçi” dediği yargı hükmüyle saptanmış Osman Yıldırım’ı getirdiniz burada “Bey” yaptınız.
Öz yeğenine fuhuş yaptırdığı yine hükme bağlanmış bir ahlâk düşkününü getirdiniz burada “Bey” yaptınız.
Öz ablasını katlettiği yine yargı kararıyla saptanmış bir kardeş katilini getirdiniz burada “Bey” yaptınız.
Laikliği savunan Cumhuriyet gazetesine bomba atmayı “para karşılığı yaptım” diye yargı önünde çatır çatır savunan, adam öldürmekten kumarhane işletmeye ve şiddet kullanarak tahsilat yapmaya kadar her türden ahlâksızlığı yargı önünde bir marifet olarak gösteren Osman Yıldırım’ı burada “Bey” yaptınız.
İddianamenin Hukuk Çiğnenerek Kabulündeki Kasıt Ortaya Çıktı
Danıştay davasının niçin getirilip Ergenekon davasıyla birleştirildiği, burada bir kez daha apaçık ortaya çıkmıştır.
Türk yargısında eşi görülmemiştir: Ankara’da 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Danıştay cinayeti yargılaması yapılıyor ve hükme bağlanıyor.
Türk yargısının dışında, Beşiktaş hükümranlık alanında, bir iddianame hazırlanıyor. O iddianameye, Ankara’da yargılaması yürüyen eylemler, maktul ve mağdurlar yazılıyor. Böylece Danıştay cinayeti yargılamasının Türk Yargısının elinden kurtarılması için, Savcı Zekeriya Öz ekibi tarafından tertip kuruluyor. Böyle bir iddianamenin kapak sayfasını okuyan herhangi bir Türk Mahkemesi’nin yapacağı tek bir işlem vardır. Derhal o iddianameyi iade etmek ve Danıştay katillerini Türk yargısından kurtarma tertibine alet olmamak!
Türk yargı tarihinde, hele Danıştay cinayeti gibi bir davada, aynı eylem, aynı sanık, aynı mağdurlar belirtilerek ikinci bir dava açılmasının başka bir örneği var mıdır?
Hâkim Hasan Hüseyin Özese, Danıştay katiline “Osman Bey” diye moral vermekte ısrar ederek, bu kanunsuz iddianameyi kabul ederken, hangi kasta sahip olduğunu da göstermiştir.
Cumhuriyet Devrimi ve yurtseverlik suçlanabilsin diye Danıştay Davası getirilip bu davanın içine atılmıştır. Tertip, bu davanın iddianamesiyle kurulmuştur. O iddianamenin kabulü, işlenen suça ortak olmaktır. Hâkim Hasan Hüseyin Özese’nin çeşitli uygulamaları göstermiştir ki, yargılanan bir eylemi ikinci kez yargı önüne getiren bir iddianameyi kabul etmesi, en temel hukuk bilgisinin bulunmayışından değil, uygulanan tertibe iştirak kastından ileri gelmektedir.
Türk yargıcının katili hakkında Türk yargısı hüküm veremesin diye o dava getirilip Ergenekon Davasının içine atılmıştır. Çünkü Ergenekon Davası 22. yüzyıla kadar devam etmek üzere planlanmıştır.
Danıştay katilleri hüküm kesinleşmeden bir yolu bulunup kurtarılsın diye bu davanın içine atılmıştır.
Cumhuriyetin başı dik yargıçlarını kurşunlamak, “Allahın askeriyiz” naralarıyla meşrulaştırılsın diye bu davanın içine atılmıştır.
Osman Yıldırım burada “Bey” yapılıp, Türk yurtseverliğine karşı yürütülen Fethullahçı Gladyo tertibinde kullanılsın diye bu davanın içine atılmıştır.
Milletimiz ve Türk Yargısı, elbette bu planlara izin vermeyecektir.
Hâkim Özese Türk Milletine ve Türk Yargısına Karşı Psikolojik Savaş Yürüttü
Uyarılarımıza rağmen ısrarla ve kamu vicdanı çiğnenerek Danıştay katiline “bey” diye hitap edilmesi, aynı zamanda bir “psikolojik savaş”tır.
Hasan Hüseyin Özese, her şeyden önce Cumhuriyet Yargısına karşı bir psikolojik savaş yürütmüştür.
Yargıçlık mesleğinin onuruna karşı bir psikolojik savaş yürütmüştür.
Cumhuriyet Devrimimize karşı bir psikolojik savaş yürütmüştür.
Atatürkümüze karşı bir psikolojik savaş yürütmüştür.
Sanki bu millet anlamıyor mu, Türk yargıcı anlamıyor mu, Cumhuriyet devrimcisi anlamıyor mu bu meydan okumayı?
“Sizin Cumhuriyetinizi kanlar içinde bırakanları ben burada ‘Bey’ yaparım” edasındaki fütursuzluğun bir hâkim kimliğiyle sergilenmesi, aslında Türkiye’nin karşılaştığı tehdidin büyüklüğünü ortaya koymuştur.
Danıştay yargıcının katilini “Bey” diye onurlandırmaya kalkışmak, alınlardan silinemeyecek bir lekedir.
Birikimli ve kahraman bir Cumhuriyet yargıcının katiline, sürekli “Bey” diye hitap etmenin başka hangi anlamı vardır?
Hiç kimse, yargı salonlarında, mahkeme koridorlarında, Türk yargıçlarının arasında, Cumhuriyet savcılarının önünde bu lekeyle dolaşamaz.
Hâkim Hasan Hüseyin Özese, Osman Yıldırım’a sürekli “Bey” diye hitap ederek, onu onurlandırmaya teşebbüs etmiş, ona bu davadaki karanlık rolünü oynaması için cesaret vermiştir. Bu nesnel bir durumdur. Yorumla değiştirilemez.
Ve bir hâkim, bunu çok iyi bilir. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tutanakları incelenirse, Türk yargısı ile Özese’nin duruşma yönetimi arasındaki fark görülür. Nitekim Osman Yıldırım da, bütün umudunu bu farka bağlamıştır ve duruşmalarda sık sık Ankara’daki onurlu yargıçlara ve Cumhuriyet savcılarına hakaretler etmiş, ne yazık ki bu hakaretler karşısında bir yargıç duyarlılığı gösterilmemiştir. Avukatlarımız bu acı tabloyu tutanaklara geçirmiş ve eleştirmişlerdir. Osman Yıldırım, bu uygulamalardan hep kuvvet ve cesaret almıştır.
2. OSMAN YILDIRIM’A SORGUDAKİ YARDIM
Hâkim Özese’nin, Osman Yıldırım’a ayrıca sorguda yaptığı yardımlar da duruşmayı izleyenler tarafından saptanmıştır. Sayın Muzaffer Tekin, Osman Yıldırım’ın Cumhuriyet gazetesinin üçüncü kez bombalanmasına katıldığını baz istasyon raporlarıyla ispatlayan soruyu soruyor. Osman Yıldırım, cevap bulamıyor, yine kekeliyor. Soru tekrar ediliyor, Yine cevap veremiyor. Çünkü bombalama boyunca Cumhuriyet gazetesinin bulunduğu yerin çevresinde dolaştığı apaçık kanıtlanıyor. Hâkim Özese, Osman Yıldırım’ın imdadına yetişiyor. “Yani okunan telefon kayıtları o taksiye bindiğiniz sırada takside iken yaptığınız konuşmalar mı?” gibi sorularla yol gösteriyor (Tutanak, s.29).
Osman Yıldırım, nasıl cevap vereceğim diye dakikalar boyunca kıvranırken, Hâkim Özese, suçlunun akıl edemediği ifadeyi üretip suçluya sunuyor. Suçlu sözcüğünü bilerek kullanıyorum. Çünkü Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, bu suçu saptamış ve Yargıtay da, Danıştay kararını esastan bozmamış, irtibatın araştırılması için ve bir sanık avukatı olmadan dinlendiği için bozmuştur. Suç sabittir.
Hâkim Özese’nin yalnız bu duruşmada değil, bir yılı aşan süredir yürütülen duruşmalardaki soruları, kanundaki suç tanımından hareket etmediğini, Engizisyon mahkemelerinde görülen “beyindeki suçu” araştırdığını, insan ruhunun içindeki “cadıyı” bulmaya çabaladığını, insanlar arasındaki her tür toplumsal ilişkiyi, görüşmeyi, telefon konuşmalarını vb. suç olarak göstermek istediğini, böylece tertibin amaçlarına hizmet eden bir uygulama içinde bulunduğunu kanıtlamaktadır.
Bir yargıç, böyle sorgu yapmaz.
Suçlunun yardımına koşmaz.
“Beyinde gizlenmiş suç”u araştırmaz.
“Ruhlardaki cadıyı” keşfetmeye çalışmaz.
Bu uygulamayı, bir yargıcın tarafsızlığıyla, adalet dağıtma sorumluluğuyla kim, nasıl bağdaştırabilecektir?
Hâkim Hasan Hüseyin Özese, Danıştay katili Osman Yıldırım’ı koruma güdüsünü nesnel olarak ortaya koymuştur. Bu, yasanın tanımladığı açık bir hâkimi red nedenidir.
Bütün bunlara rağmen, Hâkim Özese’nin duruşmayı açarken, sözde gizli tanığı açıklamanın suç olduğu beyanıyla sanıklara ve avukatlara tehditte bulunmuş oldu.
Bizzat savcı ve hâkim beyanlarıyla açığa çıkmış bir gizli tanığın artık gizliliği olabilir mi?
Osman Yıldırım’ın yalancılığını kürsünün koruması altına almak, adil yargılamayla bağdaşır mı?
Bu tehditlerin hukuk ötesinde bir anlamı olduğu açıktır. Osman Yıldırım’a cesaret aşılanmaktadır. Nitekim Osman Yıldırım, saldırganlığıyla ve kendisine yakışan sözleriyle cesaret hapından yararlandığını eylemli olarak göstermektedir.
Aynı Kimse Hem Sanık Hem De Gizli Tanık Diye Sorgulanarak
Yargı Tiyatro Haline Getirilemez
Sanığın aynı zamanda “gizli tanık” yapılması, bir hukuk faciasıdır. Bunu daha önceki taleplerimizde açıkladık.
Bir yargılamada bir kimse hem yargıç hem sanık olamaz; hem savcı hem sanık olamaz, hem avukat hem sanık olamaz; hem sanık hem tanık da olamaz. Bu, temel bir hukuk ilkesidir. Hele bir sanığı “gizli tanık” yapmak, yargının gerçeği bulma görevine karşı bir sabotajdır ve savunma hakkına karşı da bir cinayettir. Bu davada bu hukuk cinayetinin de ötesine geçilmiştir. “Gizli tanık” olduğu bizzat mahkeme üyesi tarafından ortaya çıkartılmış olan Osman Yıldırım’ın sanık olarak ifadesi alınırken, kendisine “gizli tanık” olarak verdiği ifadeler nedeniyle ortaya çıkan çelişmelerin soruşturulmasını, Hâkim Hasan Hüseyin Özese engellemeye çalışmıştır.
Yalnız bir örnek vereceğiz: Osman Yıldırım, bombaları “Muzaffer Tekin’den aldığını” söylüyor. Aynı Osman Yıldırım, “Gizli Tanık 9” kimliğiyle verdirilen ifadesinde, bombaları “Veli Küçük’ten aldığını” söylüyor. Şimdi siz, Osman Yıldırım ile “Gizli Tanık 9”un farklı kimseler olduğu yalanını bir yargı uygulaması haline getirirseniz, burası bir yargı salonu olmaktan çıkar bir tiyatro salonuna dönüşür. Ve yapılan iş de bir tiyatro oyunu oynamak değil, bir yargı cinayeti olur. Çünkü bu tiyatroda, Sanık Osman Yıldırım’ın yalan söylediği bizzat mahkeme tarafından gizlenmiş ve savunma hakkı da katledilmiş olur.
Hâkim Hasan Hüseyin Özese’nin bu uygulaması, Osman Yıldırım’ın yalnız sanık olarak değil, ilerde gizli tanık olarak söyleyeceği yalanları örtme amacına da hizmet etmiştir. Çünkü sanıklar ve vekilleri, o gizli tanık ile sanığın aynı kişi olarak söylediği yalanları gizli tanık ifadesi sırasında da ortaya koyamayacaklardır.
Türk yargısı, bu yargı cinayetine izin veremez ve yargılamanın Osman Yıldırım’ın bugün “sanık” yarın “gizli tanık” olarak sahne aldığı, bugün açık yüzüyle ve yarın karanlık maskesiyle verilen rolü oynadığı bir tiyatro haline dönüştürülemez.
Osman Yıldırım’ı Gizli Tanık Olarak Elde Tutma Gayreti
Danıştay Katillerini On Yıllar Boyu Yargıdan Kurtarma Planına Hizmet Etmiştir
Hukukun çiğnenmesi ve hakikatin gizlenmesi çabası burada da bitmiyor. Ergenekon davasında, kurulan tertibe göre, gizli tanık ifadelerinin alınmasına yıllar sonra sıra gelecek. Hatta hukukun çiğnenmesine devam edilirse onyıllar sonra…
Plana göre, bu davanın içine bir leş olarak atılan Danıştay davasının Ergenekon davasıyla bağlantılı olduğu uydurması çözümsüz bırakılacak, Danıştay katili korunacak, hatta adaletin pençesinden kurtarılacak ve Ergenekon tertibi Türkiye’yi çürütüp dağıtacak.
Hâkim Özese’nin uygulamaları bu amaca hizmet etmektedir. Nitekim gizli tanıklığı açığa çıkmış olan Osman Yıldırım’ın sanık ve gizli tanık olarak sorgulanmasının birlikte yapılmasına ilişkin haklı talebimiz reddedilirken, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün karşı oy vermiştir.
Hiçbir yurtsever, hiçbir Cumhuriyet yargıcı bu plana teslim olmaz, bu oyuna gelemez. Osman Yıldırım ile “Gizli Tanık 9”un aynı kişi olduğu Mahkeme Üyesi tarafından açığa vurulmuştur. Nasıl “Gizli Tanık Anadol” olduğu açığa çıkan Ümit Sayın’ın sorgusunda Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, sanığa “Gizli Tanık Anadol” kimliğiyle de sorgu yaptıysa, aynı şekilde Osman Yıldırım’a “Gizli Tanık 9” kimliğiyle de sorgu yapılması gerekirdi. Gizli tanığın kimliğinin kendi beyanıyla veya başka bir şekilde ortaya çıkması fark etmez. Burada önemli olan artık o tanığın gizliliğinin ortadan kakmış olmasıdır. Böylece zaten Anayasa’ya aykırı olan “gizli tanık” uygulaması, kanunları da çiğneyen bir nitelik kazanmıştır.
Hâkim Özese, üyesi olduğu 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir önceki duruşmasında Ümit Sayın’ın sorgusundaki uygulamasından saparak, adil ve tarafsız bir yargılama yapmadığını göstermiştir. Hakikatin saptanmasına engel olma konusunda bu kadar açık gayret içine giren Hâkim Hasan Hüseyin Özese’yi ayrıca bu nedenle de reddediyoruz.
4. HÂKİM ÖZESE CEZAEVİNDE BULUNDUĞUM SIRADAEVİMİN DİNLENMESİ KARARI VEREREKHEM SUÇ İŞLEMİŞ HEM DE MANTIK DIŞINA ÇIKMIŞTIR
Hâkim Hasan Hüseyin Özese, Ergenekon Davası iddianamesini 24 Temmuz 2008 günü kabul kararına katıldıktan beş gün sonra 29 Temmuz 2008 günü, Ferit İlsever’in ve İlhan Selçuk’un ve Doğu Perinçek’in sabit ev telefonlarının dinlenmesinin üç ay uzatılması kararına imza atmıştır. Kararın örneği ilişiktedir.
Bu karara imza atıldığı sırada, Ferit İlsever ve Doğu Perinçek, Tekirdağ Cezaevi’nde tutukludurlar. İddianameyi daha beş gün önce kabul eden Hâkim Özese, tutuklu olduklarını biliyor.
Peki tutuklu olarak cezaevinde bulunan insanların, “terör suçlarını işlemelerinin önlenmesi” gerekçesiyle evlerindeki telefonun dinlenmesini açıklayabilecek mantıklı bir usavurma var mıdır?
Tek bir mantık var: Cezaevinde bulunan Doğu Perinçek’in eşi, kızı ve iki oğlunun ev telefonunu kanunsuz olarak dinleterek, Ergenekon tertibine katkıda bulunmak.
Ayrıca CMK 23. maddesi, “aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim kovuşturma evresinde görev yapamaz” hükmünü emretmektedir.
Özese’nin bu hükme rağmen, kabul ettiği bir iddianameyle kovuşturma sorumluluğunu üstlendiği bir işte, soruşturma evresinin görevine girmesi, ayrıca kanunsuzdur.
Polis, açıkça kanunsuz bir talepte bulunmaktadır.
Hâkim Özese de, hukuku ve mantığı ayaklar altına alarak, bu “talebi” otomatik olarak imzalamaktadır.
Burada ne takdir yetkisinden söz edilebilir, ne hukuktan, ne de vicdandan.
Ayrıca telefonu kanunsuz olarak dinlenen Doğu Perinçek’in eşi Şule Perinçek, kızı Kiraz Perinçek ve oğulları Mehmet Bora Perinçek ile Sadık Can Perinçek’in özel hayatlarına ve kişiliklerine karşı suç işlenmiştir.
Hâkim Özese, bu açıkça suç oluşturan; kanunla, mantıkla, hayatla bağdaşmayan uygulamaları nedeniyle de tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiştir.
Bu konuda avukatlarımızın, Hâkimler ve Savcıları Yüksek Kurulu Başkanlığı’na yaptıkları şikayet üzerine, Adalet Bakanlığı tarafından Hakim Özese hakkında soruşturma izni verilmiş olup soruşturma devam etmektedir.
5. HÂKİM ÖZESE KESİN HÜKÜMLE UYDURMA OLDUĞU SAPTANMIŞ OLAN “PERİNÇEK PKK’NIN İKİNCİ LİDERİ” YALANLARINI BAŞKA BİR DAVADA DİLLENDİREREK DOĞU PERİNÇEK’E KARŞI ONYILLARDIR SÜRDÜRÜLEN CIA MERKEZLİ PSİKOLOJİK SAVAŞA KATILMIŞTIR
Birleştirilen 2. ve 3. Ergenekon Davası diye anılan yargılamanın 06 Kasım 2009 tarihli duruşmasında, saat 17.00’de Hâkim Özese’nin, Doğu Perinçek’e karşı yürütülen psikolojik savaşa bile bile katılmasını, 25 Aralık 2009 Cuma günü öğrenmiş bulunuyoruz.
Özese, E. Kur. Alb Hasan Atilla Uğur’a 6 Kasım 2009 günlü oturumda şu soruyu yöneltmiştir: “PKK’nın kuruluşunu anlatan bir jandarma subayı tarafından 1994’te yazıldığı iddia edilen ve İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in de adının geçtiği belgeyi Öcalan’a sordunuz mu?”
E. Kur. Alb. Hasan Atilla Uğur, böyle bir belgeden haberi olmadığını belirtmiştir.
Bu soru, daha önce Ankara 1 Nolu DGM’de kesin hükme bağlanmış “Doğu Perinçek’in PKK’nın ikinci lideri olduğu” konusundaki uydurma belgeyle ilgilidir.
Hakim Özese, bu belgenin yalan olduğunu kesin hükme bağlayan Ankara 1 Nolu DGM’nin E 1999/124, K 1999/202 sayı ve 20.12.1999 tarihli kararını bilmektedir. Çünkü bu karar, Mahkeme dosyasına getirtilmiş, duruşmada okunmuş ve dosyaya konmuştur (13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 12.06.2009 tarihli ara kararının 19. maddesi gereğince getirtilen karar).
Kaldı ki, bu iftiraları yapan ve sahte belge düzenleyenlerden Sami Demirkıran, Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin E 2000/00271, K 2000/01136 sayılı ve 07.12.2000 tarihli kararıyla iftira suçundan ağırlaştırıcı neden görülerek 1 yıl 3 ay hapse mahkûm edilmiştir. Bu karar da, Mahkemenizce getirtilmiş ve dava dosyasına konmuştur.
Kararda aynen şöyle denmektedir:
“Müşteki Doğu Perinçek şikâyetinde sanığın kendisini PKK yöneticileri ile Birlikte ve örgütün içerisinde olduğundan bahisle şikayet ettiğini, yapılan yargılama sonunda, eklediği belgelerin sahte olduğu anlaşılarak beraatına karar verildiğini beyan etmiştir. (…) Sanığın iftira suçundan asgari had üzerine çıkılarak cezalandırılması gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır. (…) Sanık Sami Demirkıran’ın subuta eren Doğu Perinçek’e iftira suçundan eylemine uyan TCK’nın 285/1-2. maddesi uyarınca takdiren ve teşdiden 1 YIL ÜÇ AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA.”
Hakim Özese’nin sorduğu sözde “Ders Notu” hem Ankara 1. DGM’de görülen, hem de Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davaların sözde kanıtları arasındadır. Her iki hüküm de bu kanıtlar incelerek verilmiştir ve Mahkememiz dosyasına getirtilen dosyalar ve Mahkeme kararları da bunu göstermektedir.
Yine Mahkememiz dosyasına sunulmuş olan ve daha önceki yargılamalarla ilgili dosyalarda da bulunan Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve Milli Savunma Bakanlığı’nın imzalı mühürlü yazıları, sözde ders notunun gerçek olmadığını ve toplatıldığını belirtmektedir.
Hâkim Özese, iki mahkeme kararını ve iki bakanlığın imzalı mühürlü yazılarını okumasına rağmen, kesin hükme konu olmuş bir yalanı kamuoyu gündemine getirerek, amacının yargılama değil, Doğu Perinçek’in kişiliğine karşı yıllardır yürütülen psikolojik savaşa katkı olduğunu göstermiştir. Dahası, Doğu Perinçek, 2. ve 3. Ergenekon davalarının sanığı değildir. Özese’nin bu kadar basit kanunsuzluklar yapması, taraflı tutumunu sınırlayamadığını göstermektedir.
İlgili mahkeme kararları ve dosyaları yanında, Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı yazıları dava dosyasında bulunmakla birlikte, yine de dilekçemiz ekinde sunulmaktadır.
6. ÖZESE, HSYK’YA ŞİKÂYETİMİZ NEDENİYLE HAKKIMIZDA TARAFSIZ VE SAĞLIKLI BİR YARGILAMA YAPAMAZ
Hâkim Özese’yi avukatlarımız 09.09.2009 tarihinde, işlediği açık suç nedeniyle HSYK’ya şikâyet etmiş bulunmaktadırlar.
Ayrıca kendisi hakkında Doğu Perinçek’in tutuklu olduğu sırada, eşinin, kızının ve oğullarının ev telefonlarını kanunsuz bir şekilde dinletme kararına imza attığı için, Perinçek, eşi, kızı ve her iki oğlu adına tazminat davaları açılmaktadır.
Hem HSYK’ya şikâyetimiz ve hem de açılmakta olan tazminat davaları karşısında, Hâkim Hasan Hüseyin Özese’nin, hakkımda tarafsız ve sağlıklı bir yargılama yapamayacağı kanısındayız.
7. TÜRK MİLLETİ VE TÜRK YARGIÇLARI
DANIŞTAY KATİLLERİNİN DERHAL CEZALANDIRILMASINI BEKLİYOR
Türk milleti ve Türk yargıçları, Danıştay katillerinin bir an önce cezalandırılmasını istiyor.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi yargıçları, Danıştay katillerinin cezalandırılmasını engelleyen bir plana alet olamazlar.
Oradan buradan peydahlanmış ahlak düşkünleriyle gerçeğe ulaşmaya kalkışmak, bir yargı yöntemi değildir; tarih boyunca tertipçilerin yöntemidir.
İnsanlık tarihinde hakikati arayanlar, hiçbir zaman Tuncay Güneylere, Ali Yiğitlere, Osman Yıldırımlara, Ümit Sayınlara muhtaç kalmamışlardır.
Sayın Yargıçlar,
Herkes hakikati ararken kendine yakışan kanıtlara başvurur.
“Kem âletle kemâlat olmaz.”
Kötü aletlerle doğru iş yapılamaz.
Karanlık araçlarla aydınlığa varılamaz.
Bilim emekçileri ve yargıçlar kanıtlarını seçerken, aslında kendi kişiliklerini ve ahlaki duruşlarını da seçmiş olurlar.
Adil yargıçlar, hep dayandıkları kanıtlarla güven vermişlerdir.
Yunus Emre’nin dergâhına odunun bile eğrisi giremez.
Ama yalanı ispat etme gayretinde olanların kanıtlarının da yalan olması gerekir.
Büyük yalanları bir mahkeme hükmü haline getirmek isteyenler kanıtlarını ancak çöplüklerden toplayabilirler ve çöplüklerden toplamışlardır.
Çöplükten toplanan kanıtlarla yargıya varma gayreti, yargıçlara yakışmaz.
Danıştay katilini, “Allah’ın askeri” naralarıyla “Danıştay gazisi” yapmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Karanlık planların bozulacağı kesindir ve bunun zamanı gelmiştir.
Hâkim Özese’yi tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirdiği için red ediyoruz.
Saygılarımızla.
Doğu Perinçek Nusret Senem Hikmet Çiçek
İşçi Partisi Genel Başkanı İşçi Partisi Genel Sekreteri İP Basın Bürosu Başkanı
Ekler:
1. Hâkim Hasan Hüseyin Özese, kovuşturmasını üstlendiği bir davada soruşturma işine girerek ve ayrıca cezaevinde bulunduğukları sırada, “suç işlenmesini önleme” gerekçesiyle Doğu Perin.ek ve Ferit İlsever’in ev telefonlarını dinleme kararı (13. Ağır Ceza Mahkemesi, 29.07.2008, 2008/885)
2. Hâkim Özese hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na avukatlarımızın şikâyet dilekçesi örneği.
3. - Ankara 1 Nolu DGM’nin E 1999/124, K 1999/202 sayı ve 20.12.1999 tarihli kararını,
- Sami Demirkıran hakkında Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin E 2000/00271, K 2000/01136 sayılı ve 07.12.2000 tarihli iftira suçundan ağırlaştırıcı neden görülerek 1 yıl 3 ay hapse mahkum edilmesine ilişkin kararı
- Milli Eğitim Bakanlığı’nın 18.08.1995 tarihli yazısını
- Milli Savunma Bakanlığı’nın 07.04.1995 tarihli yazısını
- Genelkurmay Başkanlığı’nın 12.06.2009 ve 10.11.2009 sayılı iki adet cevabi yazısını
içeren dosya.
--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin