İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:
Beni özel mahkemelere değil, Türk yargıçlarına emanet ediniz;
Onurlu, şerefli, adaletli Türk yargıçlarına!
Beni özel mahkemelere değil, Türk yargıçlarına emanet ediniz;
Onurlu, şerefli, adaletli Türk yargıçlarına!
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Tayyip Erdoğan'ın kurduğu gizli istihbarat örgütünü açıkladı. Perinçek Ergenekon ana davasının 29 Ocak 2010 günü yapılan, 133. duruşmasında yaptığı konuşmada, örgütün nasıl kurulduğunu anlatan belgelerin Ergenekon iddianamesinde yer aldığını söyledi. "Siz oynanan bu oyunu hala göremediniz mi" diye soran Doğu Perinçek "beni özel mahkemelere değil, Türk yargıçlarına emanet ediniz" dedi.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ergenekon ana davasının 133. duruşmasında yaptığı konuşmada Tayyip Erdoğan'ın gizli örgütünü açıkladı. Perinçek, gizli örgütü 1. Ergenekon iddianamesinin 245. klasörüne konulan iletişim tespit tutanaklarıyla belgeledi. Doğu Perinçek gizli örgütü ortaya çıkaran İbrahim Taşdelen ile Esat Kurucu'ya ait iletişim tespit tutanaklarını duruşma salonunda okudu.
Perinçek tutanaklarda "abi" olarak adlandırılan kişinin Tayyip Erdoğan, "baba" olarak geçen kişinin ise emekli Korgeneral Altay Tokat olduğunun belirtildiğini söyledi.
Telefon konuşmalarına göre 14 Nisan 2004 günü Bolu'da bir toplantı yapılıyor. Cüneyd Zapsu'nun da bulunduğu toplantıda Altay Tokat'tan gizli bir istihbarat örgütü kurması isteniyor.
Bu görülen dava dosyası içinde bir toplantı var. 245. klasörde, 2004 yılına ait, İbrahim Taşdelen ile Esat Kurucu arasındaki iletişim tespit tutanakları yer alıyor. Tamamen resmi, tamamen yasal! Bu delilden anlıyoruz ki Bolu'da bir toplantı yapılıyor. 14 Nisan Pazar günü Bolu'da Recep Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül adına Altay Tokat'tan askeri istihbarat birimi kurması isteniyor. Tüm yetkilerle donatması isteniyor. Balyoz, kafes, tertip, suikast, ıslak imza, kuru imza hepsi.
Doğu Perinçek gizli örgütle ilgili kanıtların sadece bundan ibaret olmadığınu söyledi.
"Belge sadece bu mu? Yavuz Donat, gerçi şimdi hafızasını kaybetti ama, gizli örgütü 2003 yılında yazmıştı. Yavuz Donat diyor ki, bu ekip 5 yıldır hazırlanıyor. Yani 1998'den bu yana. Bu Tuncay Güney'den bulunduğu iddia edilen belgelerin imal tarihi. O belgeler kimden çıkıyor. Fehmi Korudan. Bakın yeni bir eleman daha. Fehmi Koru'dan bu belgeleri isteyemediniz. Çünkü o çok yukarılarda bir eleman."
Doğu Perinçek gizli örgütün eylemlerini de anlattı. Altay Tokat'ın Aksiyon Dergisi'ne verdiği röportajda "Ecevit Hükümetini biz devirdik" dediğini hatırlatan Perinçek, Erdoğan'ın oval ofis ziyaretinden sonra Anayasa çiğnenerek başbakan yapıldığını hatırlattı. "Balyoz planı" iddiasında Köksal Şengün'ün sıkıyönetim mahkemesi başkanı olarak gösterildiğini hatırlatan Perinçek heyete "Siz bunun tertip olduğunu hala anlayamadınız mı?" diye sordu.
"Bunun bir tertip olduğunu hala anlamadınız mı? Kendi deneyiminizle anlamadınız mı? Bazıları diyor ki; diğerlerini bilemem; ama bana iftira atıldı. Ben diyorum ki, hepsi iftira. Bana yapılan da iftira, Köksal Şengün'e yapılan da iftira, Eşref Bitlis'e yapılan da iftira, Hüseyin Kıvıkoğlu'na yapılan da iftira. Hepsi tertip, hepsi iftira. 7 yıl önce Abdullah Gül'ün 2 sayfa 9 maddelik anlaşmasını yazdık. Bütün tertip bu sözleşmede vardı. Kimse kendini kandırmasın Türk devleti dağıtılmıştır!"
Doğu Perinçek, Tayyip Erdoğan'ın ergenekon davalarına bakan heyeti "özel mahkeme" olarak nitelediğini de hatırlattı. Perinçek beni özel mahkemelere değil, türk yargıçlarına emanet ediniz" diye konuştu.
"AKP mahkemenizi nasıl tanımlıyor? Nasıl diyor Erdoğan, Silivri'de özel bir mahkeme kurduk diye? AKP sizi özel mahkeme olarak görüyor. Siz özel mahkemesiniz. Size verilen görev bu. Herkes rolünü oynuyor. Atatürk beni Türk hekimlerine emanet ediniz demişti. Ben de beni Türk yargıçlarına emanet ediniz diyorum. Onurlu, şerefli, adaletli Türk yargıçlarına!"
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ergenekon ana davasının 133. duruşmasında yaptığı konuşmada Tayyip Erdoğan'ın gizli örgütünü açıkladı. Perinçek, gizli örgütü 1. Ergenekon iddianamesinin 245. klasörüne konulan iletişim tespit tutanaklarıyla belgeledi. Doğu Perinçek gizli örgütü ortaya çıkaran İbrahim Taşdelen ile Esat Kurucu'ya ait iletişim tespit tutanaklarını duruşma salonunda okudu.
Perinçek tutanaklarda "abi" olarak adlandırılan kişinin Tayyip Erdoğan, "baba" olarak geçen kişinin ise emekli Korgeneral Altay Tokat olduğunun belirtildiğini söyledi.
Telefon konuşmalarına göre 14 Nisan 2004 günü Bolu'da bir toplantı yapılıyor. Cüneyd Zapsu'nun da bulunduğu toplantıda Altay Tokat'tan gizli bir istihbarat örgütü kurması isteniyor.
Bu görülen dava dosyası içinde bir toplantı var. 245. klasörde, 2004 yılına ait, İbrahim Taşdelen ile Esat Kurucu arasındaki iletişim tespit tutanakları yer alıyor. Tamamen resmi, tamamen yasal! Bu delilden anlıyoruz ki Bolu'da bir toplantı yapılıyor. 14 Nisan Pazar günü Bolu'da Recep Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül adına Altay Tokat'tan askeri istihbarat birimi kurması isteniyor. Tüm yetkilerle donatması isteniyor. Balyoz, kafes, tertip, suikast, ıslak imza, kuru imza hepsi.
Doğu Perinçek gizli örgütle ilgili kanıtların sadece bundan ibaret olmadığınu söyledi.
"Belge sadece bu mu? Yavuz Donat, gerçi şimdi hafızasını kaybetti ama, gizli örgütü 2003 yılında yazmıştı. Yavuz Donat diyor ki, bu ekip 5 yıldır hazırlanıyor. Yani 1998'den bu yana. Bu Tuncay Güney'den bulunduğu iddia edilen belgelerin imal tarihi. O belgeler kimden çıkıyor. Fehmi Korudan. Bakın yeni bir eleman daha. Fehmi Koru'dan bu belgeleri isteyemediniz. Çünkü o çok yukarılarda bir eleman."
Doğu Perinçek gizli örgütün eylemlerini de anlattı. Altay Tokat'ın Aksiyon Dergisi'ne verdiği röportajda "Ecevit Hükümetini biz devirdik" dediğini hatırlatan Perinçek, Erdoğan'ın oval ofis ziyaretinden sonra Anayasa çiğnenerek başbakan yapıldığını hatırlattı. "Balyoz planı" iddiasında Köksal Şengün'ün sıkıyönetim mahkemesi başkanı olarak gösterildiğini hatırlatan Perinçek heyete "Siz bunun tertip olduğunu hala anlayamadınız mı?" diye sordu.
"Bunun bir tertip olduğunu hala anlamadınız mı? Kendi deneyiminizle anlamadınız mı? Bazıları diyor ki; diğerlerini bilemem; ama bana iftira atıldı. Ben diyorum ki, hepsi iftira. Bana yapılan da iftira, Köksal Şengün'e yapılan da iftira, Eşref Bitlis'e yapılan da iftira, Hüseyin Kıvıkoğlu'na yapılan da iftira. Hepsi tertip, hepsi iftira. 7 yıl önce Abdullah Gül'ün 2 sayfa 9 maddelik anlaşmasını yazdık. Bütün tertip bu sözleşmede vardı. Kimse kendini kandırmasın Türk devleti dağıtılmıştır!"
Doğu Perinçek, Tayyip Erdoğan'ın ergenekon davalarına bakan heyeti "özel mahkeme" olarak nitelediğini de hatırlattı. Perinçek beni özel mahkemelere değil, türk yargıçlarına emanet ediniz" diye konuştu.
"AKP mahkemenizi nasıl tanımlıyor? Nasıl diyor Erdoğan, Silivri'de özel bir mahkeme kurduk diye? AKP sizi özel mahkeme olarak görüyor. Siz özel mahkemesiniz. Size verilen görev bu. Herkes rolünü oynuyor. Atatürk beni Türk hekimlerine emanet ediniz demişti. Ben de beni Türk yargıçlarına emanet ediniz diyorum. Onurlu, şerefli, adaletli Türk yargıçlarına!"
İşçi Partisi Genel Başkan Yrd. Av. Hasan Basri Özbey:
Cumhuriyet Yargıcı, milletin kanayan vicdanını görmezden gelemez
Cumhuriyet Yargıcı, milletin kanayan vicdanını görmezden gelemez
I. Ergenekon davasının 29 Ocak 2010 günlü oturumunda onbinlerce seçkin yurttaşın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne hitaben yazdıkları “Atatürkçülük, yurtseverlik suçsa beni de alın” istekli dilkeçler Mahkeme’ye sunuldu. Dilekçeleri duruşma sırasında mahkemeye sunan Av. Hasan Basri Özbey, şunları söyledi;
Aralarında Muazzez İlmiye Çığ, Levent Kırca, Tarık Akan, Müjdat Gezen, Banu Avar, Vural Savaş, Ferhan Şensoy, Esin Avşar, Oktay Akbal, Sunay Akın, Muzaffer Akyol, Süheyl Batum, Balaban, Bedri Baykam, Mehmet Can Akyolcu, Kurtul Altuğ, Hayati Asılyazıcı, Ataol Behramoğlu, Demirtaş Ceyhun, Tuncer Cücenoğlu, İsa Çelik, Murat Çulcu, Ercan Enç, Yusuf Eradam, Ahmet Ercan, Mustafa Gazalcı, Kamer Genç, Yılmaz Gruda, Erbil Gözükırmızı, Altan Günbay, Aydın Ilgaz, Alpaslan Işıklı, Arslan Başer Kafaoğlu, Kayıhan Keskinok, Suna Kıraç, Mesut Mertcan, Özdemir Nutku, Fikret Otyam, Renan Pekünlü, Halit Refiğ, Savaş Süzal, Osman Şahin, Erol Toy, Gülsen Tuncer, Meriç Velidedeoğlu, İrfan Yalçın, Tolga Yarman, Rıza Zelyut, Ümit Zileli’ nin de bulundukları on binlerce seçkin yurttaş Mahkemenize hitaben bir dilekçe imzalamışlardır. Dilekçe şöyle;
Aralarında Muazzez İlmiye Çığ, Levent Kırca, Tarık Akan, Müjdat Gezen, Banu Avar, Vural Savaş, Ferhan Şensoy, Esin Avşar, Oktay Akbal, Sunay Akın, Muzaffer Akyol, Süheyl Batum, Balaban, Bedri Baykam, Mehmet Can Akyolcu, Kurtul Altuğ, Hayati Asılyazıcı, Ataol Behramoğlu, Demirtaş Ceyhun, Tuncer Cücenoğlu, İsa Çelik, Murat Çulcu, Ercan Enç, Yusuf Eradam, Ahmet Ercan, Mustafa Gazalcı, Kamer Genç, Yılmaz Gruda, Erbil Gözükırmızı, Altan Günbay, Aydın Ilgaz, Alpaslan Işıklı, Arslan Başer Kafaoğlu, Kayıhan Keskinok, Suna Kıraç, Mesut Mertcan, Özdemir Nutku, Fikret Otyam, Renan Pekünlü, Halit Refiğ, Savaş Süzal, Osman Şahin, Erol Toy, Gülsen Tuncer, Meriç Velidedeoğlu, İrfan Yalçın, Tolga Yarman, Rıza Zelyut, Ümit Zileli’ nin de bulundukları on binlerce seçkin yurttaş Mahkemenize hitaben bir dilekçe imzalamışlardır. Dilekçe şöyle;
ATATÜRK DEVRİMLERİNİ SAVUNMAK VE YURTSEVERLİK SUÇSA;BENİ DE ALIN!
CMK 250. MADDEYE GÖRE ÖZEL YETKİLİ
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NE,
Silivri / İstanbul
Dosya no : 2008/ 209
Suç : Atatürk Devrimlerini savunmak, vatanı ve milleti canından çok sevmek
Suç tarihi : Halen devam etmektedir.
Ülkemizin değerli yurtsever aydınları, siyasi parti genel başkanları, rektörleri, bilim adamları, komutanları, gazetecileri “Ergenekon” adı verilen soruşturma kapsamında özgürlüklerinden mahrum edilmişlerdir. Tutuklulukları, cezaya dönüşmüştür.
Bu yurtseverlerin tek suçu, Atatürk Devrimlerini taammüden savunmak, vatanı ve milleti canlarından çok sevmektir.
İtiraf ediyorum! Ben de Atatürk Devrimlerini taammüden savunuyorum, vatanımı ve milletimi canımdan çok seviyorum. Eğer bu suçsa, beni de alın, beni de yargılayın!
Saygılarımla.
Dilekçeler altındaki imzalar sağcı, solcu, şucu bucu değil,
Türk Milletinin göz bebeği, namus birikimi aydınları, bilim insanları, sanatçıları, sendikacıları, çeşitli siyasi partilerin yöneticileri, avukatlar, doktorlar, işçiler, köylüler…
İşte Türkiye bu!
Milli irade bu!
Halkın sesi bu!
Bu dilekçe millet vicdanının, SüperNATO-Gladyo’nun, Atatürk Cumhuriyetini yıkma saldırısı olan “Ergenekon” tertibine isyanıdır.
Atatürkçülüğün, yurtseverliğin suç olarak gösterilmesine isyandır.
Yurtseverlerin aylardır, yıllardır yargısız infazla özgürlüklerinin kısıtlanmasının kamu vicdanını kanattığının fotoğrafıdır.
Adalete inancın sarsıldığının dışa vurumudur.
Milletimiz, hukuksuzluğu, kanunsuzluğu, zulüm ve işkenceye dönüşen tutukluluğuyla “Ergenekon davası” uygulamasını reddetmektedir.
Hiçbir Cumhuriyet Yargıcı “Yeter artık, Atatürkçülüğü, yurtseverliği suç haline getirdiniz, bizi de alın, bizi de yargılayan” deme noktasına gelmiş kamu vicdanının isyanına gözünü kulağını ve vicdanını kapatamaz.
Mahkemenize iletilmek üzere 26 Ocak 2010 günü Beşiktaş Adliyesi’ne götürülen Ancak buradan verilmesi gerektiği belirtilen Bu dilekçeleri savunma kanıtımız olarak dosyaya sunuyoruz.
Sayın Yargıçlar,
Ergenekon tertibinin arkasındaki merkez ABD çökmektedir.
Bu çöküşle birlikte yıkılmakta olan AKP iktidarından medet umarak, kesinlikle dağıtılacak olan F-Tipi yapılanmaya sırt dayayarak iş yapmak mümkün değildir.
Aynı şekilde ABD’den korkarak, AKP’den ürkerek, F-Tipinin ahlaksız saldırılarından çekinerek karar verme, soruşturma, kovuşturma yapma döneminin sonuna gelinmiştir.
Kimsenin AKP enkazının altında kalmalarına gönlümüz razı olamaz.
Sayın Başkan,
Yüce Türk Milleti adına karar veriyorsunuz
Milletin sesine kulak verin!
Vicdanlarınız ile milletin vicdanı arasındaki tahammül sınırlarını ziyadesiyle aşan çelişmeye son verin.
İşçi Partisi Genel Başkan Yrd. Av. Mehmet Cengiz:
Eymür'ün yalancı tanıklığına sessiz kalan MİT,
Şenkal Atasagun'a neden izin vermiyor?
Şenkal Atasagun'a neden izin vermiyor?
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ergenekon davasında Mahkemeden, MİT eski müsteşarı Şenkal Atasagun'un yazılı olarak bilgisine başvurulmasını talep etmiş idi. Mahkeme, Atasagun'un tanıklığı için MİT Müsteşarlığı'ndan izin verilip verilmediğini sordu. MİT Müsteşarı Emre Taner imzasıyla gönderilen yanıtta görevin gizliliği gerekçesiyle izin verilmediği bildirildi. Bunun üzerine İşçi Partisi avukatları bu keyfi işleme itiraz ederek Mahkemeden yeniden talepte bulundular. Dilekçe şöyle;
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na
Dosya No: 2008/209
Konu: MİT Eski Müsteşarı Şenkal Atasagun’un tanıklığına izin verilmemesi ve
MİT Eski Kontrterör Başkanı Mehmet Eymür’ün tanık olarak alınan ifadesi hk.
Bir Kanun, İki Farklı Uygulama
2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun “Tanıklık” başlıklı 29. maddesinde; “Görevin gizliliği ve Devletin çıkarlarının zorunlu kıldığı hallerde MİT mensuplarının tanık olarak dinlenebilmesi, MİT Müsteşarı’nın iznine bağlıdır” deniliyor.
“Ergenekon Davası”nda bu hükmün iki farklı yorumu ve uygulaması ile karşı karşıyayız.
Bunlardan birincisinde; MİT Kontrterör Dairesi Eski Başkanı Mehmet Eymür, soruşturma aşamasında tanıklık yapmış ve alınan ifadesi kanıt olarak dava dosyasına sunulmuştur.
İkincisinde ise; MİT Eski Müsteşarı Şenkal Atasagun’un tanık sıfatıyla dinlenmesi talebimiz, Mahkemece bu hüküm doğrultusunda MİT Müsteşarlığı’ndan sorulmuş, MİT Müsteşarı Emre Taner imzasıyla gönderilen 12.11.2009 tarihli cevabi yazıyla izin verilmediğinin bildirilmesi üzerine dinlenememiştir.
Görüldüğü gibi ortada tek bir kanun hükmü ve iki farklı uygulama vardır.
Olayı somutlayalım:
Davanın soruşturma aşamasında Mehmet Eymür, “Ergenekon Soruşturması”nı yürüten görevlilere başvurmuş ve yardımcı olmak istediğini bildirmiştir. Bunun üzerine, 17.06.2008 günü 188109 ve 204677 sicil numaralı görevliler tarafından ifadesi alınmıştır. Alınan bu ifade savcılık tarafından dava dosyasına sunulmuştur.
Mehmet Eymür bu ifadesinde;
“Ben, 33 yıl Milli İstihbarat Teşkilatı’nda görev yaptım. Bu görev yaptığım süre içerisinde vakıf olduğum ve Ergenekon Soruşturmasında yararlı olabileceğini düşündüğüm konularla alakalı bilgi vermek istiyorum” diyerek 8 sayfa anlatımda bulunmuştur (Klasör: 391, Sayfa/Dizi 21–28, 288–295).
Kovuşturma aşamasında, MİT tarafından hazırlandığı iddiasıyla dava dosyasına karartılarak kanıt olarak sunulmuş bulunan “Ergenekon Şeması” ve buna ilişkin “MİT Raporu” gündeme geldiğinde, MİT Müsteşarlığı’nca 27 Kasım 2008 günü bir açıklama yapılmıştır. Bu açıklamada; Tuncay Güney’in o dönem itibarıyla şüpheli faaliyetlerinden dolayı dikkati çeken ve üzerinde çalışma yapılan bir şahıs olduğu belirtilmiş ve onun Mehmet Eymür’ün başkanlığındaki Kontrterör Dairesi’nin denetimi altında bulunduğu, “kuruluş ve işleyişi tartışmalı olan Kontrterör Merkezi(nin) sorumluları ile birlikte 1997 yılında kuruluş şemasından çıkarıldığı” açıklanmıştır.
MİT eski Müsteşarı Şenkal Atasagun ise şunları söylemiştir:
“Ergenekon şema ve raporuna dayanak bilgiler geldiğinde komik buldum. Gülüp geçtim. Saçma sapan, ciddiye alınmayacak iddialardı. Ancak teşkilatta rapor olarak hazırlanmıştı, sumen altı edemez, bekletemezdim. İlgili makamlara sunmasam bana da Ergenekoncu derlerdi. Bu bilgiler o zaman da saçma sapandı, şimdi de saçma sapan! Başbakanlık’tan soruşturma izni verilmesini istiyorum. İzin verilmelidir. İzin verildiğinde ben de gider savcılara, mahkemelere bildiklerimi anlatırım” (16–17–18 Mart 2009 günlü gazeteler).
Davayı yakından ilgilendiren bu gelişmeler üzerine Şenkal Atasagun’un tanık olarak dinlenmesi istendiğinde, yukarıda belirtilen olgular yaşanmıştır.
Yargılama Yetkisi MİT’e Devrediliyor.
Öncelikle belirtelim ki, olayda “Görevin gizliliği ve Devletin çıkarlarının zorunlu kıldığı haller”in söz konusu olup-olmadığına karar verecek makam Mahkemenizdir. Mahkemeniz, bu durumu saptayacak, yasada öngörülen bu iki durumun birlikte varlığına kanaat getirirse, ondan sonra izin verilip-verilmediğini MİT Müsteşarlığı’ndan soracaktır. “Görevin gizliliği ve Devletin çıkarlarının zorunlu kıldığı haller”in var olup-olmadığının takdirini MİT Müsteşarlığı’na bırakmak, yargılama yetkisini MİT’e bırakmak demektir.
Gazetelerde Tartışılan “Gizli”,
“Saçma Sapan” İddialar, “Devletin Çıkarları” Kapsamında Değerlendiriliyor.
Konu, ilgililer ve sorumluların açıklamalarıyla medyada günlerce çarşaf-çarşaf tartışılmışken hangi “gizlilik”ten söz edeceksiniz? İlgililerince, “saçma sapan”, “gülüp geçilecek”, “maksatlı propaganda” ve “bilgi kirliliği” olarak nitelendirilen bu hususların “devletin çıkarları” ile alakası nedir?
Atasagun’un itirafına konu bu eyleminin soruşturulması istemiyle Ankara C. Başsavcılığı’na başvurduğumuzda, Başbakanlık tarafından soruşturma izni verilmemiştir.
Oysa Başbakanlığın soruşturma izni verilmemesine ilişkin 24.04.2009 günlü yazısında:
“Yapılan suç duyurusunda bahsedilen bilgilerin, MİT Müsteşarlığı’na, 03.07.2002 tarihinde posta kanalıyla, kaynağı tespit edilemeyen isimsiz ihbar mektubu ve eki altı adet CD ile intikal ettiği, bahse konu mektup ekindeki CD’lerde yer alan Ergenekon Lobi Projesi ve diğer belgelerin yanı sıra Tuncay Güney’in iddialarının dikkat çekici bulunduğu, ancak bir bilgi kirliliği ve maksatlı propaganda izlenimi de edinildiği, söz konusu CD’ler kamuoyuna malolmuş asker ve sivil şahısları da içermesi nedeniyle önemli görüldüğünden CD’lerin tetkiki ile MİT arşivi ve açık kaynaklara yansıyan teyit edilmemiş bilgilerle sınırlı tutulan incelemelerden hareketle hazırlanan dokümanın…Genelkurmay Başkanlığı’na ve Başbakanlığa intikal ettirildiği… Şemanın, CD’lerdeki bilgilerin kâğıda resmedilmesinden ibaret olduğu, düzenlenmesinde hiçbir ilave katkılarının söz konusu olmadığı…” denilmiştir.
Başbakanlığın “maksatlı propaganda”, “bilgi kirliliği” olarak tanımladığı, altında imzası bulunan Müsteşarın “saçma sapan”, “gülüp geçilecek” bilgiler olarak ifade ettiği “rapor ve şema” hakkında tanıklık yapmasının, “görevin gizliliği ve devletin çıkarlarının zorunlu kıldığı haller” kapsamında nasıl değerlendirildiği anlaşılamamıştır.
Biz savunma makamı olarak, MİT Müsteşarlığı’nın Şenkal Atasagun’un tanık olarak dinlenmesine izin vermeyen bu tasarrufunun iptali için idari yargıya başvuracağız. Ancak bu konuda Mahkemenize de görev düşmektedir.
Talep:
Bu bağlamda:
1. MİT Müsteşarlığı’na yazı yazılarak, MİT Eski Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün, dosyaya sunulu tanık ifadesinin anılan kanunun ilgili maddesine göre verilmiş bir izne dayanıp dayanmadığının sorulmasına;
2. Şayet böyle bir izin verilmiş ise, Şenkal Atasagun’un tanıklığı konusunda neden izin verilmediğinin, Başbakanlıkça “maksatlı propaganda” ve “bilgi kirliliği” olarak değerlendirilen hususların, “görevin gizliliği ve devletin çıkarlarının zorunlu kıldığı haller” kapsamında nasıl değerlendirildiğinin açıklanmasının istenmesine; gelecek cevap da dikkate alınarak, konunun doğrudan yargılamayı yürüten Mahkemenizce değerlendirilip karara bağlanmasına;
3. Mehmet Eymür’ün bu ifadesi izin verilmeksizin alınmış ise, bu ifadenin dosyadan çıkarılmasına; gerek kendisi ve gerekse yasaya aykırı olarak ifade almış bulunan 188109 ve 204677 sicil numaralı görevliler ile CMK’nun 251. maddesi uyarınca soruşturmada doğrudan sorumlu olan ve bu ifadeyi kanıt olarak dosyaya sunan savcılar hakkında işlem yapılması için ilgili mercilere suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesini talep ediyoruz.
29.01.2010
Doğu Perinçek Vekilleri
Av. Mehmet Cengiz - Av. Hasan Basri Özbey - Av. Servet Bora - Av. Turan İçli - Av. İlknur Kalan - Av. Hüseyin Gökçearslan
Av. Bayram Atasoy - Av. Nusret Şenalp - Av. Hikmet Fırat Arslan- Av. Hasan Fırat Kayaönü - Av. Erdem Gümüş -Av. İbrahim Erdoğan
GÜRBÜZ ÇAPAN MİT'İN YÖNLENDİRMESİ İLE
GERÇEK DIŞI BEYANLARDA BULUNDU
Ergenekon tertibi kapsamında 26 Mart 2008'den bu yana tutuklu bulunan, İşçi Partisi Genel Sekreteri Av. Nusret Senem, II. Ergenekon Davasında İşçi Partisi ve TSK aleyhine gerçek dışı beyanlarda bulunan ve aynı gün tahliye edilen Gürbüz Çapan'ın anlatımlarını değerlendirdi. Senem, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunduğu dilekçesinde, Çapan'ın MİT'in yönlendirmesi ile gerçek dışı beyanlarda bulunduğunu, MİT'in 1999'dan bu yana boylu boyunca tertibin içinde olduğunu belirterek, MİT'in davaya müdahalesinin araştırılmasını istedi. Senem'in dilekçesi şöyle;
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
ESAS NO: 2008/209
KONU : MİT Müsteşarlığı’ndan bazı konuların sorulması istemidir.
AÇIKLAMA :
MİT Müsteşarlığı’ndan aşağıda açıkladığım iki konunun sorulması zorunlu olmuştur:
1. MİT Müsteşarlığı’na müzekkere yazılarak, MİT Samsun Bölge Başkanı ya da başka bir MİT görevlisinin 22 Ocak 2010 Cuma günü Gürbüz Çapan ile görüşmek üzere duruşma salonuna MİT Müsteşarının emri ile mi geldiğinin sorulmasını,
2. MİT Müsteşarı tarafından Sayın Gürbüz Çapan’a dört sayfalık bir yönlendirme metninin gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına karar verilmesini talep ediyorum.
Gürbüz Çapan, 14 Ocak 2010 Perşembe günü duruşmadan döndüğünde bana, 4 sayfalık bilgisayar çıktısı bir metni okumam için verdi. Bu metni aynı koğuşu paylaştığımız Mustafa Balbay’ın da aynı gün duruşma sırasında okuduğunu öğrendim.
Sorgu metni mahiyetindeki bu bilgisayar çıktısında, öz itibarı ile İşçi Partisi’ne, TSK’ne açıkça, Cumhuriyet Gazetesi ve yöneticilerine ise örtülü şekilde, duruşma sırasında yaptığı saldırılara çok benzeyen, gerçek dışı siyasi suçlamalar yer alıyordu. Bu, kendisine verilmiş bir metindi.
Sayın Balbay’la birlikte, Gürbüz Çapan’a, bunların gerçeklere uymadığını, haksız ve mesnetsiz olduğunu, gerçekleri söylemesini önerdik.
Yine, Gürbüz Çapan 22 Ocak 2010 tarihli celsede tahliye edilip, 23 Ocak 2010 günü saat 02.00 civarında F-7 koğuşuna geldiğinde bana;
“ MİT Samsun Bölge Başkanı geldi. Duruşma arasında bana ‘Buradakilerle kendini çok fazla özdeşleştirmişsin, mesafe koy’ dedi.” diye söyledi.
Mahkemenize soruyorum: MİT Bölge Başkanı bu davayı neden izler ve sanığa yönlendirme anlamına gelen bu sözleri neden söyler?
Sayın Çapan’ın yukarıda açıkladığım şekilde gerçeğe aykırı beyanlarda bulunması ile MİT Samsun Bölge Başkanı’nın duruşma arasındaki sözleri, gerçek dışı suçlamanın MİT kaynaklı olduğunu göstermektedir.
MİT, Sayın Çapan’dan Ermenistan ziyareti nedeniyle Cengiz Çandar ve Oral Çalışlar’ı da götürmesini, Ermenistan yetkilileriyle yapılan görüşmelerde hazır bulunmalarını sağlamasını istemiştir.
14-15 Ocak 2010 tarihli celselerde bu konuyu Sayın Çapan Mahkemenize de savunması kapsamında anlatmıştır.
MİT’in Sayın Çapan’dan böyle isteklerde bulunmuş olduğu kendi beyanı ile de sabittir.
Bu nasıl bir yargılamadır? MİT, 1999 yılından beri boylu boyunca bu tertibin içindedir. Şenkal Atasagun açıkça belirtti; bu müdahale ve tertipler içindeki rol sürüyor. Dilekçemde belirttiğim taleplerim, MİT’in kontrolü dışında bazı girişimlerin olup olmadığını anlamamızı sağlayacaktır.
SONUÇ VE İSTEM:
Açıkladığımız nedenlerle;
1 . MİT Müsteşarlığı’na müzekkere yazılarak, MİT Samsun Bölge Başkanı ya da başka bir MİT görevlisinin 22 Ocak 2010 Cuma günü Gürbüz Çapan ile görüşmek üzere duruşma salonuna MİT Müsteşarının emri ile mi geldiğinin sorulmasına ;
2. MİT Müsteşarı tarafından Sayın Gürbüz Çapan’a dört sayfalık bir yönlendirme metninin gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına;
Karar verilmesini talep ederim. 29.01.2010
Nusret SENEM
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
ESAS NO: 2008/209
KONU : MİT Müsteşarlığı’ndan bazı konuların sorulması istemidir.
AÇIKLAMA :
MİT Müsteşarlığı’ndan aşağıda açıkladığım iki konunun sorulması zorunlu olmuştur:
1. MİT Müsteşarlığı’na müzekkere yazılarak, MİT Samsun Bölge Başkanı ya da başka bir MİT görevlisinin 22 Ocak 2010 Cuma günü Gürbüz Çapan ile görüşmek üzere duruşma salonuna MİT Müsteşarının emri ile mi geldiğinin sorulmasını,
2. MİT Müsteşarı tarafından Sayın Gürbüz Çapan’a dört sayfalık bir yönlendirme metninin gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına karar verilmesini talep ediyorum.
Gürbüz Çapan, 14 Ocak 2010 Perşembe günü duruşmadan döndüğünde bana, 4 sayfalık bilgisayar çıktısı bir metni okumam için verdi. Bu metni aynı koğuşu paylaştığımız Mustafa Balbay’ın da aynı gün duruşma sırasında okuduğunu öğrendim.
Sorgu metni mahiyetindeki bu bilgisayar çıktısında, öz itibarı ile İşçi Partisi’ne, TSK’ne açıkça, Cumhuriyet Gazetesi ve yöneticilerine ise örtülü şekilde, duruşma sırasında yaptığı saldırılara çok benzeyen, gerçek dışı siyasi suçlamalar yer alıyordu. Bu, kendisine verilmiş bir metindi.
Sayın Balbay’la birlikte, Gürbüz Çapan’a, bunların gerçeklere uymadığını, haksız ve mesnetsiz olduğunu, gerçekleri söylemesini önerdik.
Yine, Gürbüz Çapan 22 Ocak 2010 tarihli celsede tahliye edilip, 23 Ocak 2010 günü saat 02.00 civarında F-7 koğuşuna geldiğinde bana;
“ MİT Samsun Bölge Başkanı geldi. Duruşma arasında bana ‘Buradakilerle kendini çok fazla özdeşleştirmişsin, mesafe koy’ dedi.” diye söyledi.
Mahkemenize soruyorum: MİT Bölge Başkanı bu davayı neden izler ve sanığa yönlendirme anlamına gelen bu sözleri neden söyler?
Sayın Çapan’ın yukarıda açıkladığım şekilde gerçeğe aykırı beyanlarda bulunması ile MİT Samsun Bölge Başkanı’nın duruşma arasındaki sözleri, gerçek dışı suçlamanın MİT kaynaklı olduğunu göstermektedir.
MİT, Sayın Çapan’dan Ermenistan ziyareti nedeniyle Cengiz Çandar ve Oral Çalışlar’ı da götürmesini, Ermenistan yetkilileriyle yapılan görüşmelerde hazır bulunmalarını sağlamasını istemiştir.
14-15 Ocak 2010 tarihli celselerde bu konuyu Sayın Çapan Mahkemenize de savunması kapsamında anlatmıştır.
MİT’in Sayın Çapan’dan böyle isteklerde bulunmuş olduğu kendi beyanı ile de sabittir.
Bu nasıl bir yargılamadır? MİT, 1999 yılından beri boylu boyunca bu tertibin içindedir. Şenkal Atasagun açıkça belirtti; bu müdahale ve tertipler içindeki rol sürüyor. Dilekçemde belirttiğim taleplerim, MİT’in kontrolü dışında bazı girişimlerin olup olmadığını anlamamızı sağlayacaktır.
SONUÇ VE İSTEM:
Açıkladığımız nedenlerle;
1 . MİT Müsteşarlığı’na müzekkere yazılarak, MİT Samsun Bölge Başkanı ya da başka bir MİT görevlisinin 22 Ocak 2010 Cuma günü Gürbüz Çapan ile görüşmek üzere duruşma salonuna MİT Müsteşarının emri ile mi geldiğinin sorulmasına ;
2. MİT Müsteşarı tarafından Sayın Gürbüz Çapan’a dört sayfalık bir yönlendirme metninin gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına;
Karar verilmesini talep ederim. 29.01.2010
Nusret SENEM
İşçi Partisi Genel Sekreteri
İşçi Partisi Genel Başkan Yrd. Av. Mehmet Cengiz:
SANIK, AYNI ZAMANDA TANIK OLAMAZ!
İşçi Parti Genel Başkanı Doğu Perinçek ve diğer İşçi Partililerin vekili Av. Mehmet Cengiz, Ergenekon davasında, Danıştay katili Osman Yıldırım’ın çapraz sorgusunun bitmesinin ardından söz alarak şunları söyledi:
Bu enkazı buradan kaldırmanız gerekmektedir. Osman Yıldırım’ın, gizli tanık 9 olduğunu bilmeyen kalmadı. En azından siz hakimler bunu bilecek durumdasınız. Osman Yıldırım’ın hem sanık hem tanık olarak dinlenmesi yargılamayı tiyatroya çevirmektedir.
Sanık, tanık olamaz. Bizim hukukumuzda -Anglosakson hukukundan farklı olarak- böyle bir yol yoktur.
Tanık, sanık değildir, savcı da, davacı da değildir. Bilirkişi de değildir. Dava ile ilişkisi olmayan üçüncü kişidir (Pof. Dr. Faruk Erem, Ceza Yargılaması Hukuku, 6. Baskı. S. 379).
Hariçte geçen vakıalara dair bildiklerini yargıca beyana mecbur olan üçüncü şahsa şahit denir (Pof. Dr. Kantar. S. 70; aktaran Erem, age, s. 381).
Davada herhangi bir sıfatı olanlar üçüncü şahıs değildir. Bu itibarla; yargıç, zabıt kâtibi, şahsi davacı, müdahil davacı tanık olamaz (Erem, age, s. 381).
Sanığın kendi davasında şahit olarak dinlenilmesi usulü Kanunumuzda benimsenmemiştir. Maznun, şahit olarak dinlenemez. Çünkü hiçbir kimse aynı dava safhasında hem maznun ve hem şahit olamaz. Bu itibarla şeriklerden biri diğeri aleyhine şahit olarak dinlenemez ve binaenaleyh ifadesi dinlenen bir şerike bilfarz 47. madde mucibince şahitlikten çekinmek hakkı olduğu bildirilmediği iddiası dermeyan edilmez (Erem, age, s. 382 vd).
Maznun sıfatı ile hakkında takibat yapılan kimse, beraat eylemek -hükmün katileşip katileşmediğinin ehemmiyeti yoktur- veya muhakemesinin menine karar verilmiş olmak suretiyle üzerinde maznunluk sıfatı kalmazsa şeriki addedilmiş maznun hakkında şahit olarak dinlenebileceği şüpheden azadedir (Vasfi Reşit Seviğ, I, s. 38; aktaran Erem, age. s. 382).
Bir takibatta maznun bulunan kimsenin o takibatta şahit olarak dinlenemeyeceği içindir ki tahkikatın mevzuu olan suç müteaddit olup da şeriklerden biri suçlardan birinde maznun olmasa dahi -medhaldar olmadığı suç hakkında- şahit olarak dinlenemez. Duruşma iki maznundan biri hakkında yapılıp diğeri hakkında talik edilmiş olsa dahi hakkında duruşma yapılmış olan maznun, diğeri hakkında şahit olarak dinlenemez (Vasfi Reşit Seviğ, I, s. 38; aktaran Erem, age. s. 383).
Tanıkların taraflardan biri olmaması lazımdır. Taraf olan kimse taraf tutacağından veya tutması çok muhtemel olduğundan, tanık olarak beyanda bulunamaz. Sanık da taraf olduğundan tanık olarak beyanda bulunamaz. İleride sanık sıfatını alması muhtemel kişiler de tanık olarak dinlenmemelidir. Dinlenmişlerse sanık olduklarında, beyanları duruşmada okunmamalıdır (Kunter, age, s. 634, Erem, age, s. 266).
Bir suçun ortaklığından veya yataklığından sanık olanlar, kanunda “tanık” denmesine rağmen sanıktan gayri tarafların arasındadırlar. Bunlar, tanık olmadıklarından yemin etmezler, doğru söylemezlerse cezalandırılmazlar; meğer ki iftira suçunu meydana getiren bir yalan söz konusu olsun (Kunter, age, s. 650).
Doktrinde sanığın beyanı, tanıklar dışındaki “diğer kişilerin beyanı” kapsamında ele alınmaktadır: “Soruşturma ve kovuşturma konusu suça iştirakten veya suç nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar da, Kanunda ‘tanık’ denilmesine rağmen (CMK, m. 50) bu gruba dâhildir” (Ceza Muhakemesi Hukuku, Prof. Dr. Nevzat Toroslu – Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, s.194).
“CMUK’nda son soruşturma aşmasında sanığın işlediği iddia edilen eylemiyle ilgili olarak ‘tanık’ sıfatıyla dinlenebilmesine imkân veren bir hüküm bulunmaması; anılan maddenin gerekçesinde ‘…maznun ile şeriki töhmet olmak veya onun yatağı bulunmak şüphesi altında bulunan kişilerin bu madde kapsamında mütalaa edildiğinin belirtilmesi de göz önünde tutulduğunda; haklarında sonradan soruşturmaya yer olmadığına karar verilse dahi, hazırlık soruşturmasında C. Savcısınca ifadesi ‘sanık’ sıfatıyla alınan veya son soruşturma aşamasında haklarında bu suça iştirakten veya yataklıktan dava açılmasına yeterli delil elde edilenlerin veyahut bu suça katılmak veya yataklıktan mahkûm olmuş olanların yeminsiz dinlenmeleri gerektiği açık bir biçimde anlaşılmaktadır.
“…
“Prof. Dr. Ayhan Önder, İ.H.F.M.’nin 1963 yılı sayısına yazdığı ‘Ceza Muhakemesi Hukukunda Şahitlikten Çekinme Hakkı’ adlı makalesinde ‘Bir kimseyi maznun olarak kabul etmek için ona karşı takibata geçilmiş olması kâfidir. Bu hazırlık takibatı da olabilir’;(Kunter -N. 350-) ‘Bir suçun ortaklığından veya yataklığından sanık olanlar da, kanunda ‘tanık’ denmesine rağmen -CMUK. 52-, sanıktan gayri taraflar arasındadırlar. Bunlar tanık olmadıklarından yemin etmezler, doğru söylemezlerse cezalandırılmazlar: meğer ki iftira suçunu meydana getiren bir yalan söz konusu olsun’”(Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı. 1-589/86).
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Ceza Muhakemesi Hukuku” isimli eserinde, olayla birebir örtüşen şu açıklamayı yapmaktadır:
“CMUK, ‘Yemin Verilmeyen Tanıklar’ kenar başlıklı 52. maddesinde, ‘Tahkikatın mevzuu olan vakıalara iştirakten veya yataklıktan sanık veya bu sıfatlardan biriyle mahkûm olanlar’ın yeminsiz dinleneceklerini hükme bağlamıştır. Söz konusu hüküm ile aralarında bağlantı olduğu halde ayrı görülen veya görülmüş davaların kastedildiği kanaatindeyiz. Şöyle ki, birlikte görülen davalarda muhakemeler de birleştirilmiş olduğundan, muhakemenin sonuna kadar, bir davada savunma makamını işgal eden sanığın diğerinde de makam sahibi olduğu düşünülebilir. Öyleyse birleştirilmiş bir davada sanıklardan biri, diğerinin davasında tanık sıfatıyla dinlenememelidir . Buna karşın aralarında bağlantı olduğu halde ayrı görülen davalarda herhangi bir makam sahibi olmadıklarından sözü geçen davalarda tanık sıfatıyla dinlenememelidir” (s. 52, 53).
Tanık olamayacak kişilerin, “gizli tanık” olamayacakları ise izahtan varestedir.
Bu enkazı buradan kaldırmanız gerekmektedir. Osman Yıldırım’ın, gizli tanık 9 olduğunu bilmeyen kalmadı. En azından siz hakimler bunu bilecek durumdasınız. Osman Yıldırım’ın hem sanık hem tanık olarak dinlenmesi yargılamayı tiyatroya çevirmektedir.
Sanık, tanık olamaz. Bizim hukukumuzda -Anglosakson hukukundan farklı olarak- böyle bir yol yoktur.
Tanık, sanık değildir, savcı da, davacı da değildir. Bilirkişi de değildir. Dava ile ilişkisi olmayan üçüncü kişidir (Pof. Dr. Faruk Erem, Ceza Yargılaması Hukuku, 6. Baskı. S. 379).
Hariçte geçen vakıalara dair bildiklerini yargıca beyana mecbur olan üçüncü şahsa şahit denir (Pof. Dr. Kantar. S. 70; aktaran Erem, age, s. 381).
Davada herhangi bir sıfatı olanlar üçüncü şahıs değildir. Bu itibarla; yargıç, zabıt kâtibi, şahsi davacı, müdahil davacı tanık olamaz (Erem, age, s. 381).
Sanığın kendi davasında şahit olarak dinlenilmesi usulü Kanunumuzda benimsenmemiştir. Maznun, şahit olarak dinlenemez. Çünkü hiçbir kimse aynı dava safhasında hem maznun ve hem şahit olamaz. Bu itibarla şeriklerden biri diğeri aleyhine şahit olarak dinlenemez ve binaenaleyh ifadesi dinlenen bir şerike bilfarz 47. madde mucibince şahitlikten çekinmek hakkı olduğu bildirilmediği iddiası dermeyan edilmez (Erem, age, s. 382 vd).
Maznun sıfatı ile hakkında takibat yapılan kimse, beraat eylemek -hükmün katileşip katileşmediğinin ehemmiyeti yoktur- veya muhakemesinin menine karar verilmiş olmak suretiyle üzerinde maznunluk sıfatı kalmazsa şeriki addedilmiş maznun hakkında şahit olarak dinlenebileceği şüpheden azadedir (Vasfi Reşit Seviğ, I, s. 38; aktaran Erem, age. s. 382).
Bir takibatta maznun bulunan kimsenin o takibatta şahit olarak dinlenemeyeceği içindir ki tahkikatın mevzuu olan suç müteaddit olup da şeriklerden biri suçlardan birinde maznun olmasa dahi -medhaldar olmadığı suç hakkında- şahit olarak dinlenemez. Duruşma iki maznundan biri hakkında yapılıp diğeri hakkında talik edilmiş olsa dahi hakkında duruşma yapılmış olan maznun, diğeri hakkında şahit olarak dinlenemez (Vasfi Reşit Seviğ, I, s. 38; aktaran Erem, age. s. 383).
Tanıkların taraflardan biri olmaması lazımdır. Taraf olan kimse taraf tutacağından veya tutması çok muhtemel olduğundan, tanık olarak beyanda bulunamaz. Sanık da taraf olduğundan tanık olarak beyanda bulunamaz. İleride sanık sıfatını alması muhtemel kişiler de tanık olarak dinlenmemelidir. Dinlenmişlerse sanık olduklarında, beyanları duruşmada okunmamalıdır (Kunter, age, s. 634, Erem, age, s. 266).
Bir suçun ortaklığından veya yataklığından sanık olanlar, kanunda “tanık” denmesine rağmen sanıktan gayri tarafların arasındadırlar. Bunlar, tanık olmadıklarından yemin etmezler, doğru söylemezlerse cezalandırılmazlar; meğer ki iftira suçunu meydana getiren bir yalan söz konusu olsun (Kunter, age, s. 650).
Doktrinde sanığın beyanı, tanıklar dışındaki “diğer kişilerin beyanı” kapsamında ele alınmaktadır: “Soruşturma ve kovuşturma konusu suça iştirakten veya suç nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar da, Kanunda ‘tanık’ denilmesine rağmen (CMK, m. 50) bu gruba dâhildir” (Ceza Muhakemesi Hukuku, Prof. Dr. Nevzat Toroslu – Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, s.194).
“CMUK’nda son soruşturma aşmasında sanığın işlediği iddia edilen eylemiyle ilgili olarak ‘tanık’ sıfatıyla dinlenebilmesine imkân veren bir hüküm bulunmaması; anılan maddenin gerekçesinde ‘…maznun ile şeriki töhmet olmak veya onun yatağı bulunmak şüphesi altında bulunan kişilerin bu madde kapsamında mütalaa edildiğinin belirtilmesi de göz önünde tutulduğunda; haklarında sonradan soruşturmaya yer olmadığına karar verilse dahi, hazırlık soruşturmasında C. Savcısınca ifadesi ‘sanık’ sıfatıyla alınan veya son soruşturma aşamasında haklarında bu suça iştirakten veya yataklıktan dava açılmasına yeterli delil elde edilenlerin veyahut bu suça katılmak veya yataklıktan mahkûm olmuş olanların yeminsiz dinlenmeleri gerektiği açık bir biçimde anlaşılmaktadır.
“…
“Prof. Dr. Ayhan Önder, İ.H.F.M.’nin 1963 yılı sayısına yazdığı ‘Ceza Muhakemesi Hukukunda Şahitlikten Çekinme Hakkı’ adlı makalesinde ‘Bir kimseyi maznun olarak kabul etmek için ona karşı takibata geçilmiş olması kâfidir. Bu hazırlık takibatı da olabilir’;(Kunter -N. 350-) ‘Bir suçun ortaklığından veya yataklığından sanık olanlar da, kanunda ‘tanık’ denmesine rağmen -CMUK. 52-, sanıktan gayri taraflar arasındadırlar. Bunlar tanık olmadıklarından yemin etmezler, doğru söylemezlerse cezalandırılmazlar: meğer ki iftira suçunu meydana getiren bir yalan söz konusu olsun’”(Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı. 1-589/86).
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Ceza Muhakemesi Hukuku” isimli eserinde, olayla birebir örtüşen şu açıklamayı yapmaktadır:
“CMUK, ‘Yemin Verilmeyen Tanıklar’ kenar başlıklı 52. maddesinde, ‘Tahkikatın mevzuu olan vakıalara iştirakten veya yataklıktan sanık veya bu sıfatlardan biriyle mahkûm olanlar’ın yeminsiz dinleneceklerini hükme bağlamıştır. Söz konusu hüküm ile aralarında bağlantı olduğu halde ayrı görülen veya görülmüş davaların kastedildiği kanaatindeyiz. Şöyle ki, birlikte görülen davalarda muhakemeler de birleştirilmiş olduğundan, muhakemenin sonuna kadar, bir davada savunma makamını işgal eden sanığın diğerinde de makam sahibi olduğu düşünülebilir. Öyleyse birleştirilmiş bir davada sanıklardan biri, diğerinin davasında tanık sıfatıyla dinlenememelidir . Buna karşın aralarında bağlantı olduğu halde ayrı görülen davalarda herhangi bir makam sahibi olmadıklarından sözü geçen davalarda tanık sıfatıyla dinlenememelidir” (s. 52, 53).
Tanık olamayacak kişilerin, “gizli tanık” olamayacakları ise izahtan varestedir.
'Beni de alın' dilekçeleri mahkemeye verildi [26 Ocak 2010]
Muazzez İlmiye Çığ ve onbinlerce yurttaş dilekçe verdi:
Atatürkçülük, yurtseverlik suçsa bizi de yargılayın
Atatürkçülük, yurtseverlik suçsa bizi de yargılayın
"Vatanseverlik suçsa beni de alın" diyen yurttaşlar bugün Türkiye'nin dört bir yanından Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne akın etti. Yurtsever aydınlar ve yurttaşlar, Türkiye genelinde toplanan 100 bin imzayı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne teslim etti. "Beni de alın" imzacıları, direnen TEKEL işçilerine de sloganlarla destek verdi.
Yurdun dört bir yanından gelen yurttaşlar dondurucu soğuğa aldırmadan, sabahın erken saatlerinde Beşiktaş İskelesi önünde toplanmaya başladı.
Yurttaşlar, halaylarla ısındı. Halayda, Diyarbakırlısı da vardı, İzmirlisi de...
Türk bayraklarını ve imzaladıkları "beni de alın" dilekçelerini havaya kaldıran yurttaşlar, "Yurtseverlik suçsa bizi de alın" dedi.
"Vatanseverlik suçsa beni de alın" dilekçelerini imzalayan yurttaşlar, direnen TEKEL işçilerine de sloganlarla destek verdi.
Beşiktaş İskelesi'nde toplanan aydınlar ve yurttaşlar adına Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ bir açıklama yaptı. Çığ, "tüm yurttaşlar tepkisini göstermeli" dedi.
"Vatanseverlik suçsa beni de alın" dilekçesini imzalayan aydınlar arasında şu isimler dikkat çekiyor:
"BENİ DE ALIN" İMZACILARI
Halift Refiğ, Tarık Akan, Müjdat Gezen, Banu Avar, Levent Kırca, Hayati Asılyazıcı, Ferhan Şensoy, İbrahim Balaban, Bedri Baykam, Ataol Behramoğlu, Nihat Genç, Fikret Otyam, Seden Kızıltunç, Prof. Dr. Enis Öksüz, Muztafa Özarslan, Sarper Özsan, Yavuz Top, Ümit Zileli, Hüseyin Haydar.
Açıklamanın ardından, yurt genelinde toplanan yüz bin imza, Avukat Osman Aydın Şahin eşliğinde Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne teslim edildi.
Yurdun dört bir yanından gelen yurttaşlar dondurucu soğuğa aldırmadan, sabahın erken saatlerinde Beşiktaş İskelesi önünde toplanmaya başladı.
Yurttaşlar, halaylarla ısındı. Halayda, Diyarbakırlısı da vardı, İzmirlisi de...
Türk bayraklarını ve imzaladıkları "beni de alın" dilekçelerini havaya kaldıran yurttaşlar, "Yurtseverlik suçsa bizi de alın" dedi.
"Vatanseverlik suçsa beni de alın" dilekçelerini imzalayan yurttaşlar, direnen TEKEL işçilerine de sloganlarla destek verdi.
Beşiktaş İskelesi'nde toplanan aydınlar ve yurttaşlar adına Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ bir açıklama yaptı. Çığ, "tüm yurttaşlar tepkisini göstermeli" dedi.
"Vatanseverlik suçsa beni de alın" dilekçesini imzalayan aydınlar arasında şu isimler dikkat çekiyor:
"BENİ DE ALIN" İMZACILARI
Halift Refiğ, Tarık Akan, Müjdat Gezen, Banu Avar, Levent Kırca, Hayati Asılyazıcı, Ferhan Şensoy, İbrahim Balaban, Bedri Baykam, Ataol Behramoğlu, Nihat Genç, Fikret Otyam, Seden Kızıltunç, Prof. Dr. Enis Öksüz, Muztafa Özarslan, Sarper Özsan, Yavuz Top, Ümit Zileli, Hüseyin Haydar.
Açıklamanın ardından, yurt genelinde toplanan yüz bin imza, Avukat Osman Aydın Şahin eşliğinde Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne teslim edildi.
HAPİSTEKİ DOĞU PERİNÇEK'TEN KORKUYORLAR!
Çünkü Perinçek, Türkiye’yi savunuyor ve çıkış yolunu gösteriyor
Çünkü Perinçek, Türkiye’yi savunuyor ve çıkış yolunu gösteriyor
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Mehmet Bedri Gültekin, Vakit ve Star gazetelerinde yer alan haberlerle ilgili bir açıklama yaptı. Gültekin, "Siyasi iktidar tarafından korunan F Tipi Çete, iftira ve yalanlarına devam ediyor" dedi.
Vakit ve Star gazeteleri, Poyrazköy iddianamesindeki uydurmalara dayanarak İşçi Partisi ve Doğu Perinçek'i hedef alan haberler yaptı.
Haberlerde İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in, cezaevinden denizci subaylara talimat verdiği iddialarına yer verildi.
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Mehmet Bedri Gültekin, yazılı bir açıklama yaptı. Gültekin, "yalan haberler ile ilgili olarak avukat arkadaşlarımız gerekli hazırlığı yapmaktadırlar. Suçluların cezalandırılması için gerekli başvuruyu yarın yapacağız." dedi.
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Mehmet Bedri Gültekin, yazılı bir açıklama yaptı. Gültekin, "yalan haberler ile ilgili olarak avukat arkadaşlarımız gerekli hazırlığı yapmaktadırlar. Suçluların cezalandırılması için gerekli başvuruyu yarın yapacağız." dedi.
Gültekin, Ergenekon tertibinin başladığı günden bu yana İşçi Partisi ile ilgili yalan haberler yayınlandığını belirtti. Bu haberler ile ilgili bir çok dava açtıklarını anlatan Gültekin, "Bugüne kadar açtığımız çok sayıda dava sonuçlandı. Yalan haberleri yapanlar ağır para cezalarına mahkum oldular." diye konuştu.
İşçi Partisi Genel Başkanı Gültekin şunları söyledi.
"İşçi Partisi Genel Başkanı’nın 22 aydır haksız yere tutuklu olması tertipçileri yalanlarından alıkoyamıyor. Onlar hapisteki Doğu Perinçek’ten korkmaktadır. Çünkü Doğu Perinçek, Türkiye’yi savunuyor. Türkiye’nin çıkış yolunun yeniden Kemalist Devrim programının uygulanmasından, tam bağımsızlıktan, halkçı devletçi ekonomiden ve Batı emperyalizminin güdümünden kurtulup Avrasya seçeneğine yönelmekten geçtiğini savunuyor. Bugün gazetelerde yer alan yalan haberler ile ilgili olarak avukat arkadaşlarımız gerekli hazırlığı yapmaktadırlar. Suçluların cezalandırılması için gerekli başvuruyu yarın yapacağız."
ZAMAN, VAKİT VE STAR GAZETELERİNE 90.000 TL'LİK TAZMİNAT DAVASI
İşçi Partisi Genel Başkan Yrd. Erkan Önsel:
F Tipi Gladyo’nun amacı Doğu Perinçek’in ve
yurtsever aydınların tahliye olmasını engellemektir
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, 29 Ocak 2010 bir basın açıklaması yaparak F Tipi Gladyo’nun amacının, Doğu Perinçek’in ve yurtsever aydınların tahliyesini engellemek olduğunu belirtti. Vakit, Zaman ve Star gazetelerine 30’ar bin liralık tazminat davası açıldığını söyleyen Önsel şöyle konuştu:
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yürüme mesafesinde, Tayip Erdoğan’a doğrudan bağlı F Tipi Gladyo Merkezi yeniden harekete geçmiştir.
Amaçları, dağılan ve çöken Ergenekon davasında İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in ve diğer yurtsever aydınların tahliye olmasını engellemektir.
Başta Anadolu’da Vakit, Zaman, Star ve Radikal gazetelerinin düğmesine aynı merkezden basılmış ve harekete geçirilmişlerdir. Şu yalanlara bakınız, 23 aydır cezaevinde tutuklu olan Genel Başkanımız Doğu Perinçek, “Levent Bektaş’ın ekiplerinin yerine ekipler kurulmasını ve Poyrazköy’de kalan malzemelerin korunaklı bölgelere dağıtılmasını” (Anadolu’da Vakit, 28 Ocak 2010) emrediyormuş! Yıkılan güçlerde akıl ve izanın kalmadığının en somut göstergesidir bu haber.
Bugüne kadar iddianamede ortaya konan belgeler teker teker çökertilmiş, iddianamenin belgeleri savunma belgelerine dönüşmüştür. Şaşkınlık ve panik içerisinde olan bu F Tipi Gladyo merkezini, Doğu Perinçek korkusu sarmıştır. Türkiye, bu Galdyo merkezinden hesap sorma dönemine girmiştir.
Partimizin avukatları Anadolu’da Vakit gazetesine 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, Zaman gazetesine 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ve Star gazetesine 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, 29 Ocak 2010 Cuma günü, 30’ar bin liralık tazminat davası açmışlardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yürüme mesafesinde, Tayip Erdoğan’a doğrudan bağlı F Tipi Gladyo Merkezi yeniden harekete geçmiştir.
Amaçları, dağılan ve çöken Ergenekon davasında İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in ve diğer yurtsever aydınların tahliye olmasını engellemektir.
Başta Anadolu’da Vakit, Zaman, Star ve Radikal gazetelerinin düğmesine aynı merkezden basılmış ve harekete geçirilmişlerdir. Şu yalanlara bakınız, 23 aydır cezaevinde tutuklu olan Genel Başkanımız Doğu Perinçek, “Levent Bektaş’ın ekiplerinin yerine ekipler kurulmasını ve Poyrazköy’de kalan malzemelerin korunaklı bölgelere dağıtılmasını” (Anadolu’da Vakit, 28 Ocak 2010) emrediyormuş! Yıkılan güçlerde akıl ve izanın kalmadığının en somut göstergesidir bu haber.
Bugüne kadar iddianamede ortaya konan belgeler teker teker çökertilmiş, iddianamenin belgeleri savunma belgelerine dönüşmüştür. Şaşkınlık ve panik içerisinde olan bu F Tipi Gladyo merkezini, Doğu Perinçek korkusu sarmıştır. Türkiye, bu Galdyo merkezinden hesap sorma dönemine girmiştir.
Partimizin avukatları Anadolu’da Vakit gazetesine 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, Zaman gazetesine 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ve Star gazetesine 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, 29 Ocak 2010 Cuma günü, 30’ar bin liralık tazminat davası açmışlardır.
--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin