20 Kasım 2012 13:25
,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını, KARARININ İPTALİ İLGİLİ DAVA DURUŞMASINDA ADD ISPARTA ŞUBE BAŞKANI MAHMUT ÖZYÜREK'İN KONUŞMA METNİ
İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ISPARTA
DAVACI: Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına: Mahmut ÖZYÜREK - ADD Isparta Şube Başkanı
DAVALI: ISPARTA VALİLİĞİ
D.KONUSU :T.C ISPARTA İLİ İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının g-bendi, “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasının Yürütmesinin durdurulması ve iptali istemidir.
KARARIN TEBLİĞ TARİHİ : 23.03.2012
DURŞMA TARİHİ: 20.11.2012
AÇIKLAMALAR :
1-) T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştı
ADD Isparta Şubesi olarak “Bu kararın iptali istemi” ile açtığımız bu dava, yalnızca bir tabelanın asılıp asılmaması davası değildir. Bu dava Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerine, kuruluşuna, kurucusuna, laik demokratik cumhuriyete ve cumhuriyet hukukuna karşı olduğu belgelerle sabit bir kimliğin ve adının itibarlı kılınması davasıdır.
Kabul edilmeli ki bu karşıtlık yalnızca Said-i Kürdinin şahsında değildir. Bu dava aynı zamanda onun düşüncesini savunan, ideallerini gerçekleştirme amaçlı ve azımsanamayacak bir sayıda olan “Nur Cemaati” müritlerinin de düşüncelerinin gerçekleştirilmesi yönünde önemli bir adımdır.
Bu yönüyle bu dava siyasi bir davadır.
Biz dava dilekçemizde, “cevaba-cevap” dilekçemizde ve Bölge İdare Mahkemesine yaptığımız “Yürütmenin Durdurulmasının reddine itiraz” dilekçemizde ileri sürdüğümüz gerekçeleri aynen savunuyoruz. Bu nedenle sözü edilen belgelerin Yüksek Mahkemenizce titizlikle incelenerek bir karara varılacağına da inanıyoruz.
Atatürk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma girişimlerinin her anlamda ve her alanda sürdürüldüğü günümüzde “halkın, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik” olan “Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça övme veya iyi gördüğünü söyleme” amaçlı bir eyleme yüksek mahkemenizin geçit vermeyeceği inancındayız.
Bu davaya konu olan,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ (HAZRETLERİ )NİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması Yürürlükte olan Cumhuriyet hukukuna aykırıdır.
1. "Deccale siyaset vasıtasıyla galip gelinmez" (Tarihçe-i Hayat, s. 136.) diyen Said Kürdi, Laik Demokratik sistemi reddetmektedir. Siyaset dışı yöntemlerin neler olabileceğini Yüksek Mahkemenin Takdirlerine bırakıyoruz.
2. Sad Nursi; mektubat 29’da Cumhuriyet hükümetini tanımadığını açıkça dile getirmektedir.
“cihad arkadaşı olan Kürdlerin milliyetini kaldırıp, onların dilini onlara unutturduktan sonra; belki bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara teklifiniz, bir nevi usûl-ü vahşiyane olur. Yoksa sırf keyfîdir. Eşhasın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz! Bir hükûmet, kendi raiyetine ve raiyet kabul ettiği adamlara herbir kanununu tatbik etse de; raiyet kabul etmediği adamlara, kanununu tatbik edemez. Çünki onlar diyebilirler ki: "Mâdem biz raiyetiniz değiliz, siz de bizim hükûmetimiz değilsiniz!" “mektubat 29. Mektub”
3. Said Nursi/Kürdi yaşamının hiçbir evresinde, gerek düşünce, gerek yazılarında laik demokratik Cumhuriyete asla taraftar olmamıştır;
“Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle, vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar, istibdad-ı mutlaka "cumhuriyet" namı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismini vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye "kanun" ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükûmeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar.” (Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, sh. 287.)
"Her iki Deccal(Atatürk ve İnönü) azami bir istibdad ve azami bir zulüm ve azami şiddet ve dehşetle hareket ettiğinden azami bir iktidar (dikkat!) görünür. Evet, öyle acib bir istibdad ki, kanunlar perdesinde herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hatta elbisesine müdahale eder.... Hem öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamın yüzünden yüz köyü harap ve yüzer masumları tecziye ve tehcir ile perişan eder." Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Yeni Asya Neşr., İst 1997, s513.
4. Said Nursi/Kürdi Türklüğe karşı büyük bir kin ve nefret besliyordu. Örneğin Şeyh Sait ve arkadaşları için “şehit” yakıştırmasını yapan Said-i Kürdi, Şeyh Sait’in torunu Kasım Fırat’a şöyle demektedir: “Ben birader-i a’zamım, ekremim Şeyh Sait Efendi’nin hayfını (öcünü) kalemimle almıştım.” Nur Risaleleri işte Türklüğe karşı böylesine büyük bir nefretin ürünüydü. Said-i Kürdi Türklükten intikamını kalemle alıyordu. Kürtlüğü ödünsüz savunuyordu. “Cesaret, sadakat ve diyanetin unvanı olan tabii Kürtlükle iftihar ediyorum. Nasıl ki zaman-ı istibdatta bu tabii Kürtlük için tımarhaneye düştüm… Tımarhaneyi kabul ettim ve Kürtlüğü lekedar etmemek için padişahın emrini, maaş ve padişahın özel hediyesini kabul etmedim.” (eski said dönemi eserleri, s.197)
Burada aslında Barla'ya,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” tabelasını asmaya kalkışanlar, Barladaki evi devlet bütçesinden “müze” haline getirme kararı alanların önünde bir ayrım vardır. Yıllarca idol olarak savundukları iki kişilik Abdülhamit ve Said-i Kürdi karşı karşıyadır. Kürt-İslamcı Said, Abdülhamit'in verdiği görevi kabul etmeyi Kürtlüğe bir ihanet olarak görmektedir. Demek ki Said Kürdi için Kürtçülük, İslamcılığın ve Osmanlıcığın önüne geçmektedir. Bu durumda yukarıdaki eylemlerin sahipleneler neyin adına kimi savunuyorlar düşündürücüdür.
5. Said Kürdi, “Mühim Bir Suale Hakikatli Cevaptır (Emirdağ Lahikası, Sayfa 12)” yazısında şöyle diyor.” Büyük memurlardan birkaç zat benden sordular ki: "Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip Kürdistana ve vilayat-ı şarkiyeye Şeyh Sünusi yerine vaiz-i umumi yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilal yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun" dediler.
Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa, herbirisine milyonlar sene uhrevi hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zayiatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye alet olamayan ve tabi olmayan ve sırr-ı ihlası taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi. Hatta ben, hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankaraya gönderilen Risale-i Nurun şiddetli tokatları için beni idama mahkum eden zatlar, Risale-i Nurla imanlarını kurtarıp idam-ı ebediden necat bulsalar, siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla helal ederim.” Risale-i Nur’un, yüz bin kişinin canından daha değerli olduğunu söylerken, aynı zamanda Cumhuriyet Devrimini doğuda yüz bin kişinin katili olarak karalanıyor.
Atatürk’ün böyle said Kürdiye böyle bir teklifte bulunduğuna ilişkin hiçbir belge veya tanık yok. Atatürk’le ilgili diğer yazı ve söylemlerinde olduğu gibi, Atatürk’ün bu teklifi yine bir tek Said’in anılarında geçiyor.
Said Kürdi, bölgede çıkan tüm Kürt isyanlarının liderleriyle irtibat halindedir. Şeyh Sait ayaklanmasında olduğu gibi, İsyan bastırılınca da aslında kendisinin isyan etmeyin diye nasihat ettiğini öne sürmektedir.
“40 gün Van’da mağarada feryat figan ettim. Daha sonra bana denildi (Allah tarafından) ki ‘Kardeşin Şeyh Sait üzerine küfrü mutlak karşısında silahla cihat etmek vacip oldu. Cühl-i mutlakı kaldırmak için kalemle mücadele etmek de senin üzerine vacip oldu.’ Ben bunun üzerine kalemimle cihat ettim.” (Şeyh Said`in torunu Sait Frat) Peki, Kimdir şeyh Said üzerine yürüyen “küfrü mutlak”? Bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, borçlu olduğumuz Türk silahlı kuvvetleri ve o dönemde Cumhurbaşkanı olan Kurtarıcı ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk. Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Atatürk’e “küfrü mutlak” diyen birinin adının tabelaya yazılması, Cumhuriyet Devrimlerine karşı duruşu nedeniyle sürgün edildiği Barla’da kaldığı evin “müze” haline getirilmesi, kurtuluş savaşında ve halen bu topraklar için can ve kan veren şehit ve gazilerimizin tümüne yapılabilecek büyük bir acımasızlık ve saygısızlıktır.
Başta Isparta olmak üzere Afyon’da, Kastamonu’da öz be öz Türk olan müritleri bu şeyhin kerametlerine inanmış, onun İslam adına savaştığını sanarak, Risalelerin binlerce kopyasını el yazısıyla çoğaltarak tüm Türkiye’ye yaymıştı. Şimdide tabelalar asılması, yıkmak için savaştığı laik cumhuriyet devletinin kasasından Barla’da yaşadığı evin “MÜZE” haline getirilmesi planlanıyor. En hafif deyimle “ayıptır” bu yapılanlar.
6. Said Nursi/Kürdi, Cumhuriyetin laik hukuk sistemini reddeder. Hukukun “şer'î hükümlere uygun olmak” koşulunu hemen her koşulda öne sürer. Halbuki çok hukuklu sistemin savunulmasının laiklik ilkesine aykırı olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da kabul görmüştür. Anayasa Mahkemesinin “ulus olmanın koşullarından biri de hukuk ve yargı birliğinin sağlanmasıdır. Hukukun din, mezhep ve etnik farklılıklara değil, çağdaş değerlere göre düzenlenmesi gerekir. Bireylerin inançları nedeniyle farklı hukuka bağlı olmalarına yol açacak, çok hukukluluğun dini ayrımcılığa neden olabileceği akıl ve çağdaş bilime dayalı laik düzeni sarsacağı açıktır. Böyle bir düşüncenin Anayasa ve evrensel değerleri yansıtan İnsan Hakları Sözleşmeleri Karşısında koruma görmesi olanaksızdır..” hükmü günümüzde de geçerliliğini korumaktadır..
7. Said Nursi/Kürdi; Çok hukukluluğun yanı sıra çok dilliliği de savunur. Kürtçenin “bilim ve edebiyat dili” olduğunu ileri sürerken, Kürtçeye sahip çıkılmadığında Kürtlerin yok olup gideceğini savunmaktadır. “Diliniz gelişmeye bilim ve edebiyat dili olmaya müsait iken siz ona sahip çıkmadınız. Bu yüzden dilinizden sizden şikâyetçidir. Sahip çıkınız. Yoksa sahra- i vahşette, vahşet ve gaflet sizi garet edecektir.” ( Yani bu yalnızlık çölünce yok olup gidersiniz. Bir millet olarak gelecekte var olamazsınız) (bkz: içtimai dersler, s.188,189)
Said-i Kürdi, Kürtçenin resmi dil olmasını savunur "Fünun-u cedideyi, Ulûm-u medaris ile mezc ve derc; lisan-ı Arabi vacib, Kürdi caiz, Türkî lazım kılmak..." Bu günkü dille söylersek “Okullarda eğitim Kürtçe bilen Kürt öğretmenler tarafından yapılacak, Arapça mecburi ikinci dil, Türkçe ise ek dil olarak öğretilecektir.”
8. Son zamanlarda ortaya atılan iddialara göre Said-i Kürdi Kurtuluş Savaşı'na İstanbul'dan destek olmuş ve bu desteği yüzünden 9 Kasım 1922'de Ankara'ya çağrılmış. Meclis'te yaptığı konuşmayla Said-i Kürdi Türk ordularının zaferi için dua etmiş. Sonra da Atatürk ile görüşüp güya Atatürk'e nasihatler vermiş. Eğer Said-i Kürdi'nin Ankara'ya gelmesi onun Kurtuluş Savaşı'na desteği anlamına geliyorsa beyefendi biraz gecikmiş! Çünkü bilindiği gibi Kurtuluş Savaşı 9 Eylül 1922'de Türk Ordularının İzmir'e girmesiyle sona erdi. Dolayısıyla kahraman ordumuzun zafer için ne duaya ne de Said'in desteğine ihtiyacı kalmıştı.
9. Marmara üniversitelerinden hukuk fakültesi öğrencileri, Said-i Nursi’nin fotoğrafını kapak yaptıkları taslak anayasa metnini 02 Nisan 2012 de TBM Meclisi Anayasa komisyona verdiler ve bir de sunum yaptılar.. Sunumda, “Allah’ı bırakıp da birbirimize Rab edinmeyelim. Artık doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır” ayetlerine gönderme yapıldı.
Tüm bunlar, yakın bir gelecekte Atatürk’ün yerini kimin almasının istendiğinin bir göstergesidir
10. Sayın Başkan, Sayın Yargıçlar; Daha onlarca örnek vermek olanaklıdır. Ancak bu kadarını yeterli görelim.
Gücü elinde bulunduranın, kendi değerlerini oluşturmak ve topluma dayatmak isteği eşyanın doğası gereğidir; bu konuda bir tuhaflık yok. Buradan hareketle; Atatürk’ün yavaş yavaş toplumsal hayattan çıkarılmak istendiği, ders kitaplarına Atatürk yerine Said-i Nursi fotoğraflarının basılacağı, devlet dairelerinde Said-i Nursi posterleri bulunacağı, belki de Atatürk yerine Said-i Nursi heykelleri dikileceği sonucuna varmak da mümkün. Bunlar (kuvvetli olmakla beraber) sadece birer varsayım olsa da, Nur Cemaatinin arzularının bu yönde olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çorum –İskilip Devlet Hasta hanesine “İskilipli Atıf” adlı cumhuriyet düşmanının adı verildi bile. Isparta da ise Said Kürdi adına tabela asılmaya, evi müze haline getirilmeye çalışılıyor.
Bu karşıdevrimci gelişmelerden biz Atatürkçüler olarak ciddi kaygı duyuyoruz. Aynı kaygıyı Cumhuriyeti koruma ve kollama görev ve sorumluluğu olan sizlerin de duyduğuna inanıyoruz.
11. Gerek ,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” söylemi, gerekse adına “müze” kurulması, demokrasinin temel ilkelerinden biri olan kamu özgürlüklerinin kullanılmasında bireyler arasında ayırım gözetmeme ilkesini kaçınılmaz olarak ihlal edecektir.
Kamu hukukunun ve özel hukukun tüm alanlarında din ve inançlarına göre bireyler arasında muamele farklılığı sözleşme bakımından özellikle de ayırımcılığı yasaklayan 14. madde bakımından mazur gösterilemez. Bu tür bir muamele farklılığı bir taraftan kendi kurallarına göre yönetilmek istenen bazı dini gurupların talepleri ve diğer taraftan da çeşitli din ve inançlar arasındaki barış ve hoşgörüye dayalı olması gereken toplumun çıkarı arasında adil bir denge kuramayacağı gibi, ulusumuzu kaosa, iç çatışmaya sürükleyecektir. Bu ne bizler tarafından, ne de sizler tarafından istendik bir durum olamaz/olmamalıdır.
12. Said-i Kürdi’ye göre Nur Risaleleri “ilham-i ilahidir.” ve “Kuran bal ise Risaleler Kuran’dan süzülmüştür.”, Ya da yine kendi ifadesiyle:
“Risale-i Nur benim şahsi malım değildir. Kur’an-ı hakim’in bu zamanda tereşşuh eden bir mucize-i maneviyesidir. (Şualar, Sözler Yayınevi, İst. 1993)”
Tereşşüh, sızma ve damlama demektir. "...nurların doğrudan doğruya Kur'ân-ı Kerim'in feyzinden süzülüp damladığı..." şeklindeki bir sözü tevil mümkündür. Ama bir insan tutar, kendi sözünü, Kur’an’ın Arş’taki yerinden alınmış gösterirse bunun tevili yoktur. Bu şahsı bütün dünya kutsallaştırsa da bize düşen, onun hurafeleriyle mücadeledir.
Said Nursî şöyle der: “Kur’ân’ın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! …Peygamber devrinde Kur’ân’ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda, Kur’ân’ın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve ilham yoluyla onun gizli gerçekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor Şualar, Sözler Yayınevi, İst. 1993
Tüm bu ifadeler Said-i Kürdi’nin Risaleleri Müslümanların kutsal kitabı Kuran’dan üstün, kendisini ise peygamber makamında gördüğünün açık göstergeleridir. Onlara göre Risale-i Nur adeta zamanın Kuran’ıdır.
Said Nursî şöyle der “Risale-i Nur denilen otuzüç aded Söz, otuzüç aded Mektub, otuzbir aded Lem’alar, bu zamanda, Kur’ân’daki âyetlerin âyetleridir. Yani onun gerçeklerinin göstergeleridir. Onun hak ve hakikat olduğunun kesin delilidir. Kur’ân âyetlerinde yer alan inançla ilgili gerçeklerin gayet kuvvetli belgeleridir]- Sözler,].”
Demek ki, Kur’ân nasıl Tevrat ve İncili tasdik eden bir kitapsa, Said Nursî’nin bu iddiasına göre Risale-i Nur da Kur’ân’ı tasdik eden bir kitaptır. Bu sebeple Risale-i Nur’un âyetleri, Kur’ân âyetlerinin delili olmuştur. Bu tür iddialar için Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra “bu Allah katındandır” derler. Hedefleri, onun karşılığında bir şeyler almaktır[16]. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara! Vay o kazandıklarından dolayı onlara!.” (Bakara 2/79)
Gerek kendini, gerekse Risaleleri kutsallaştıran Said Kürdi,” Risalelelerin Allah tarafından vahiy-ilhamla yazdırıldığı ve gaibi bilme iddiasındadır. Bu açıkça Allaha şirk koşmaktır. Şirk, Allah’a ait bazı özellikleri, bir kısım varlıklarda da görerek, onları bu özelliklerde Allah ile ortak saymaktır. Bu nedenle Saidi Kürdi Müşriktir. Müşrik aracının o yetkiyi, Allah’tan aldığına inanır.
Kuranda şöyle diyor.“Allah'a karşı yalan uydurandan, ya da kendine vahiy gelmediği halde vahiy aldığını söyleyenden yahut Allah'ın indirdiği gibisini ben de indireceğim" diyenden daha zalimi kim olabilir? …” (En’âm 6/93)
Tüm bunlardan anlaşılan odur’ki Saidi Kürdinin ortaya attığı “nurculuk” dinden sapmadır. Bu sapkınlığın kutsallaştırılması, itibarlı kılınması toplumun kutuplara ayrılmasını, bölünmesine yol açmaktır.
SONUÇ VE İSTEM;
Dava dilekçemizde, “cevaba-cevap” dilekçemizde ve Bölge İdare Mahkemesine yaptığımız “Yürütmenin Durdurulmasının reddine itiraz” dilekçemizde ileri sürdüğümüz gerekçeler ve özetlemeye çalıştığımız gerçekler göz önüne alınarak“ T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına, ”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” KARARININ İPTAL EDİLMESİ İSTEMİMİZİ SAYGI İLE ARZ EDERİZ.20.11.2012
YÖNETİM KURULU ADINA : Mahmut ÖZYÜREK
Atatürkçü Düşünce Derneği
Isparta Şube Başkanı
--
Görüş, düşünce ve iletileriniz için aşağıdaki haberleşme ağını kullanabilirsiniz
Saygılarımla
http://groups.google.com.tr/group/kotanlartr?hl=tr
--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin