29 Ocak 2014 Çarşamba

((slayt izle)) Yok Edilmek İçin Gülen Cemaatine Üye Olmamız Gerekmekteyse Olalım...Mersin İçel Burak Canlı

YOK EDİLMEK İÇİN GÜLEN CEMAATİNE ÜYE OLMAMIZ GEREKMEKTEYSE OLALIM…

Geçmiş tarihte ki yazılarım apaçık ortadadır… Gülen Cemaatini en çok eleştiren kişilerdenim. Hatta eleştirilerim o kadar ileridedir ki…

Gülen Cemaati gitmeli Hükümeti yedirmemeliyiz diye etrafta zikredilen düşünceyi ve Gülen Cemaatinin USA tutsağı olduğu fikri üzerine çok düşündüm…

İnanınız ki İktidardan nefret edişimin esas sebeplerinden biri olarak gördüğüm Gülen Cemaatine daha öncelerinde aslı astarsız atıp tutmaktaydım…

Şimdi ne oldu diye soracaksınız? Ne yani Gülen Cemaatini mi övecek bu adam diyeceksiniz?

Sevgili dostlar mesele son kale Gülen Cemaati’dir. Son kale Gülen Cemaati ayaklar altında ezilip çiğnenecek olursa ki öyle olduğunu düşünelim bize bunun yararı nedir?

Ayrıca Gülen Cemaati doğru yolu görmüş Hak bildiği gerçekler doğrultusunda rüşvete ve yolsuzluğa karşı, çok rahat coğrafyayı yetkililerle ortak olarak yönetmekteyken rahatlığından taviz vererek ve hatta yok olma pahasına rest çekmiştir.

İstanbul’da 10 şiddetinde deprem olsa dünyadaki tüm tsunamiler bizlerin sahillerini vursa tüm uluslar tarafından ulusumuz esir alınsa dahi yanlışa yanlış dememek ne İslam’da ne de diğer inançlarda bulunmaktadır.

Yalancı Peygamber olarak diğer tüm aşağılayıcı cümle ve kelimelerle nitelendirilen bu Gülen Cemaatini yeni mi tanıdınız ey yetkililer?

Bugüne kadar iyi ve hatta ruhani iyi olarak nitelediğiniz kişiler rüşvete ve yolsuzluğa ve hatta tüm hukuki ahlaksızlıklara baş kaldırdı diye mi onları hedef tahtasına oturttunuz…

Çok düşündüm! Çok depreştim!

Kısasa kısas! Gülen Cemaati dünya ahret bana olmadığınca pahalıya mal olması dileğiyle kardeşimdir… Bildiğiniz Hak Yolundan vazgeçmeyin…

Ey eğri diyince beni Ateist olarak niteleyen korku imparatoru bilesin ki ölmek bilesin ki ezilmek bilesin ki tepelenmek tek dileğimdir… Sen eğrisin! Doğru yanın bulunmamakta! Rüşvete ve yolsuzluk bir yana ben Taksimde ben ondan öncesinde Çanakkale de eğilmedim ki… Mersin İçel Burak Canlı

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

((slayt izle)) ACİL İLİK ARANIYOR...BİR BEBEĞİN HAYATINI KURTARALIM...


İŞTE İZMİR EGE ÜNİVERSİTESİ ÇOCUK HASTAHANESİNDE ACİL İLİK NAKLİNE İHTİYAÇ DUYAN BEBEK.LÜTFEN HERKES PAYLAŞSIN.ÇÜNKİ UNUTMAYIN NE EKERSEK ONU BİÇERİZ--BELMA ÇELEBİ 05442129193

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

((slayt izle)) ACİL İLİK ARANIYOR...4 AYLIK TALHA'NIN DURUMU ÇOK CİDDİ...

ÇOK ACİL. PAYLAŞ.Yaşaması İçin İlik Nakli Olması Gerekiyor... Kan Grubu: 0 RH + (Pozitif) İzmir Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi İmmünoloji Bölümü Annesi Belma Çelebi 0544 212 91 93 Babası Muhammed Çelebi 0544 212 91 92

ÇOK ACİL. PAYLAŞ.Yaşaması İçin İlik Nakli Olması Gerekiyor... Kan Grubu: 0 RH + (Pozitif) İzmir Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi İmmünoloji Bölümü Annesi Belma Çelebi 0544 212 91 93 Babası Muhammed Çelebi 0544 212 91 92

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

28 Ocak 2014 Salı

((slayt izle)) Fwd: Hanefi Avcı Cemaat imamlarından TSK'dan sorumlu olanın H.Ö. olduğunu açıkladı.

Türker Ertürk <erturkturker@gmail.com>
28 Ocak 2014 18:21

 Hanefi Avcı Cemaat imamlarından TSK'dan sorumlu olanın H.Ö. olduğunu açıkladı.



Hanefi Avcı paralel yapının 9 imamını açıklıyor. TSK'dan sorumlu olanın adı H.Ö. imiş. Avcı bu yapının TSK ve MİT'e de sızdığını söylüyor. Ama TSK'dan hala ses yok!




--

Görüş, düşünce ve iletileriniz için aşağıdaki haberleşme ağını kullanabilirsiniz

Saygılarımla

kotanlartr@googlegroups.com

 http://groups.google.com.tr/group/kotanlartr?hl=tr

 

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

27 Ocak 2014 Pazartesi

((slayt izle)) Fwd: KİM KİME PARALEL?



Suay Karaman <suaykaraman1@gmail.com>
 27 Ocak 2014 22:01


İlk Kurşun Gazetesi'nde yayınlanan yazımı iletiyorum.
http://www.ilk-kursun.com/haber/168141
-------------------------

KİM KİME PARALEL?

 

Suay Karaman

 

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla birlikte ülkemizin gündemi değiştiği gibi, ülkeyi yönetenler hatta uzaktan kumanda edenler de değişime uğradı. AKP iktidarı ile Fethullah Gülen ortaklığı, 2002 yılından beri ülkemizi paralel şekilde yönetirken, emperyalist ABD bu ikiliye her olanağı paralel olarak sunarken her şey iyiydi.

 

Fethullah Gülen cemaatinin üyelerini öncelikle Adalet ve İçişleri Bakanlıklarına yerleştiren AKP iktidarı, ülkemize yapılan ihanetlerden paralel olarak sorumludur. 2010 yılında AKP'nin Genel Başkan Yardımcısı; "savcı, TSK'nin kozmik odasına giremezmiş, araştırma yapamazmış. Kimse kusura bakmasın, savcılar millet için her yere girer, herkesi soruşturur" demişti. Dört yıl sonra aynı genel başkan yardımcısı; "savcı, Adana'da jandarma ve polis ile birlikte MİT'in tırlarını durdurup arama yapıyor. Ey savcı sen kimin taşeronusun? Tırda ne olduğu seni ilgilendirmez haddini bil" demişti. 10 Mart 2010 tarihinde Muğla İl Jandarma Komutanlığı tarafından Ankara'ya gönderilen ve Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne bildirilen el bombası yüklü kamyon aranmış, TRT'de yapılan canlı yayınla TSK terör örgütü olarak nitelendirilmişti. Şimdi bütün bunlar ortadayken AKP yetkililerinin zikzaklarının ne için olduğu bellidir.

 

Fethullah Gülen cemaati ile paralel şekilde ülkeyi yöneten AKP iktidarının başbakanı kendisini "Ergenekon savcısı" olarak ilan etmişti. Sahte belgeler kanıtlandığı halde ve gizli tanıklarla yapılan yargılamalar sonucunda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin subaylarına zindanlarda zulüm yapılmıştı. Şimdi Ergenekon savcılığını bırakan başbakanın "içeride haksız yere yatanlar var" demesinin nedeni bellidir. 17 Aralık operasyonunu hükümeti yıkmak için darbe olarak nitelendiren başbakan, hep mazlum rolünü oynamaktadır ama yolsuzluk ve rüşvet olaylarını görmemektedir. Ülkemizde sivil darbe yapan AKP iktidarı, hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla, anayasal düzeni bozmakta, diktatörlük kurma hevesindedir.

 

Demokrat Parti iktidarı ile 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül Darbesi dönemlerinde bile yargının bugünkü gibi böylesine tartışıldığı, kararlarının adaletten, hukuktan böylesine uzak olduğu keyfi bir dönem yaşanmadı. Bu durumdan son derece memnun olan AKP iktidarı, şimdi 17 Aralık operasyonu ile yolsuzluk ve rüşvet olaylarının hükümete bulaştığının ortaya çıkması üzerine paniğe kapılmıştır. Bunun üzerine yargının, paralel devlet dediği Fethullah Gülen cemaatinin etkisi altında kaldığını söyleyen AKP iktidarı, yolsuzluk ve rüşvet olaylarından sıyrılabilmek için, anayasaya aykırı yasalar çıkartmakta sakınca görmemektedir. Kendilerini ve çocuklarını kurtarmak için öncelikle Adalet ve İçişleri Bakanlıklarında değişiklikler yapmaya başlayan AKP iktidarı, buna 'ileri demokrasi' adını vermektedir..

 

20 Eylül 1996 tarihli Aydınlık Dergisi'nde, CIA'nın yan kuruluşu RAND Corporation kaynaklı haber şöyleydi: "ABD'nin 1989-1991 yılları arasındaki Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz, Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor.. Amerika Tayyip Erdoğan'ı Başbakan, Abdullah Gül'ü de Dışişleri Bakanı yapacak."

 

ABD'nin 2000-2003 yılları arasındaki Ankara Büyükelçisi Robert Pearson 22 Mart 2003 tarihinde Washington'a gönderdiği gizli kriptoda şöyle diyordu: "Recep Tayyip Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir. Erdoğan'a desteğimiz devam ederse, Orta Doğu ve Irak dahil olmak üzere Türk hava sahasını, kara ve demiryolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını ABD'nin kullanımına açacağını taahhüt etmektedir. Ancak Türk Ordusu'ndaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz."

 

26 Mart 2003 tarihinde Carnegie Endowment adlı kuruluşun Türkiye ve Ortadoğu uzmanı, ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi görevlisi ve CIA Türkiye uzmanı Prof. Henry Baker, Utah Üniversitesi'nde verdiği konferansta: "Avrupa Birliği adaylık sürecinde müzakereler yoluyla AKP lideriyle anlaşarak Türk Ordusu'nu kafesledik" demişti. Bu açıklamadan kısa süre sonra 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak'ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde Türk Askeri'nin başına çuval geçirilmişti.

 

2008 yılında CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller'in "Yükselen Bölgesel Aktör Yeni Türkiye Cumhuriyeti" adlı kitabında yapılmak istenen emperyalist oyunlar açıkça yazılmıştır; "Türkiye, sadece kendisi için değil, aynı zamanda günümüz İslamı için önemli iki dinamik İslami hareket üretmiştir: Gayet politik AKP ve büyük ölçüde apolitik cemaatçi Fethullah Gülen hareketi." "Türkler Kemalizm'i terk edip ılımlı İslam'ı benimsemelidir. Ilımlı İslam, Kemalizm'i silmeye yönelik bir karşı devrimdir. Bu devrimin karşısındaki tek güç, Türk Ordusu ile ulusalcı aydınlardır ve tasfiye edilmeleri gerekir."

Yıllardır ordumuza ve yurtsever aydınlarımıza yapılan zulümlerin nedeni çok açıktır ve bunu gerçekleştirenler bellidir. Şimdi "içeride haksız yere yatanlar var" diyerek, sorumluluktan kaçamayacaklarını bilmeleri gerekmektedir.

AKP iktidarına ve Fethullah Gülen cemaatine sonsuz olanaklar tanıyan ABD, 2012 yılından beri stratejisini değiştirmiştir. Morton Abramowitz, 20 Eylül 2012 tarihinde "Türkiye'nin Nazik Durumu" adlı yazısında şu değerlendirmeleri yapmıştı: "Muhalefetin olmadığı, halkın sessiz ve tepki vermediği Türkiye'de 2014 yılında ülkede ve komşularda kargaşanın devamı yeni partilerin ortaya çıkmasına ve hatta belki de AKP'nin dağılmasına sebep olabilir." ABD'nin eski Ankara Büyükelçileri Eric Edelman ve Morton Abramowitz, önceki gün ABD Senatosu'na yazdıkları raporda, Türkiye'deki 17 Aralık olaylarından dolayı dış güçleri suçlayan Başbakan Tayyip Erdoğan'a karşı ABD'nin tavrını daha açık belli etmesi gerektiğini vurgulamışlardır.

Ülkemize karşı hainleri besleyip, yetiştiren ABD şimdi son kullanım tarihi dolduğu için, Tayyip Erdoğan'ı deliğe süpürmek istemektedir. Bütün bu yapılanlar açık açık ortadayken ve bunlardan yeterince ders almayanlar, ABD ya da Fethullah Gülen cemaatine şirinlik yapmaya devam etmektedirler.

Ülkemizin çıkarlarına aykırı davranan sadece Tayyip Erdoğan değildir. Fethullah Gülen ile bunları besleyen ABD de suçludur ve hepsi aynı yolun yolcusudur. Bunların hepsi birbirine paralel şekilde yurtseverliğe karşı ortak çalışmışlar ve ihanetin içindedirler. Yurtsever güçler tam bağımsızlık ilkesiyle bilinçli bir şekilde örgütlenerek, bütün bu emperyalist oyunlara ve oyunculara son verecektir.

İlk Kurşun Gazetesi, 27 Ocak 2014.

 






--

Görüş, düşünce ve iletileriniz için aşağıdaki haberleşme ağını kullanabilirsiniz

Saygılarımla

kotanlartr@googlegroups.com

 http://groups.google.com.tr/group/kotanlartr?hl=tr

 

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

Ynt: ((slayt izle)) Sosyalist-Kemalist İttifakı: // Zeki Sarıhan

Sent by Vodafone powering my BlackBerry® smartphone.
________________________________
From: kotanlartr <kotanlartr@gmail.com>
Sender: <pnarslayt@googlegroups.com>
Date: Mon, 27 Jan 2014 21:47:22 +0200
ReplyTo: <pnarslayt@googlegroups.com>
Subject: ((slayt izle)) Sosyalist-Kemalist İttifakı: // Zeki Sarıhan



--
[https://groups.google.com/forum/clear.cache.gif]
Önceki Önceki
Sayfa 1
Sonraki Sonraki

[https://groups.google.com/forum/clear.cache.gif]
Zeki Sarıhan
[https://groups.google.com/forum/clear.cache.gif]
26 Ocak (22 saat önce)

Diğer alıcılar:
Sosyalist-Kemalist İttifakı: HERKES ÖNCE KENDİSİ OLMALIDIR Zeki Sarıhan Türkiye'de her çocuk okula adımını attığında okul bahçesinde bir Atatürk büstüyle karşılaşır. Kapıdan içeri girdiğinde de okul duvarını süsleyen Atatürk resmi, Gençli
Sosyalist-Kemalist İttifakı:

HERKES ÖNCE KENDİSİ OLMALIDIR

Zeki Sarıhan

Türkiye'de her çocuk okula adımını attığında okul bahçesinde bir Atatürk büstüyle karşılaşır. Kapıdan içeri girdiğinde de okul duvarını süsleyen Atatürk resmi, Gençliğe Hitabe, Onuncu Yıl Nutku gibi Atatürk'e ait materyaller onu beklemektedir. Sınıflarda da aynı durum göze çarpar.
Devlet, 1923'ten beri Kemalist, 1934 soyadı yasasından beri Atatürkçü idi. Bu durum devletin anayasalarından başlayarak yönetmeliklere, ders programlarına ve kitaplarına kadar bütün ana ve ikincil metinlere nakış gibi işlenmişti. Her 10 Kasımlarda Atatürk'ün kurtarıcı, devlet kurucu, devrimlerde öncülük rolüne vurgu yapılırdı. 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim bayramlarının her biri de ya onun öncülüğünde gerçekleşen, ya da doğrudan onunla ilgili bir olayı ifade eder. Kısacası, iktidar partisi bu işten sıyırmaya çalışıyor olsa da her Türkiye vatandaşı, Atatürk'le dopdolu bir siyasi iklimde gözünü açar ve kapatır.
Fakat Kemalizm'den ve Atatürkçülükten ne anlamalı? Kemalist ifadesi, Kurtuluş Savaşı'nın başlarında İstanbul siyaset adamlarının ve gazetelerinin dilinde önce "Kemalîler" olarak geçti. Apaçık, "Kuvayı Milliyeciler" anlamındadır. Daha sonra Batılı istihbarat raporlarında ve yayınlarında da "Kemalist" sözü kullanıldı. Kemalizm veya Mustafa Kemal Paşa, başında bir Kafkas kalpağı ile resmedilir ve bu resim biz bağımsızlıkçılara her zaman sevimli gelmiştir. Atatürkçülük ise 1930'lu yılların Batılı yaşam tarzını hatırlatır. Bunu resmeden ve birçok çevrenin beğendiği en iyi fotoğraf, 1925 sonrasından başlayan Atatürk'ü cumhuriyet balolarında kadınlarla dans ederken gösteren resimdir. Atatürkçülük, önce CHP'nin, sonra devletin resmi görüşü olarak Anayasa'ya Altı Ok olarak yazılmıştır. Fakat bu ilkelerde bir anlayış birliği oluşturmak mümkün olmamıştır. Daha çok devletçi olan İsmet Paşa da Atatürkçüdür, özel girişime inanan İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar da. 27 Mayısçılar da Atatürk'e bağlıdırlar, Süleyman Demirel, 12 Martçılar, 12 Eylülcü Kenan Evren ve arkadaşları da…
Bu nedenledir ki, Atatürk ve Atatürkçülük üzerine yorumlar çeşitlenmiş ve yeni arayışlar ortaya çıkmıştır. "Hangi Atatürk?", "Hangi Kemalizm?" gibi kitaplar yazılmıştır. 60 yıllık Atatürkçü Yunus Nadi bile iktidarın Atatürkçülüğüne tepki olarak "Ben Atatürkçü Değilim" adlı kitap yazmıştı.
1989'da Profesör Muammer Aksoy, bir grup arkadaşıyla "Atatürkçü Düşünce Derneği"ni kurduğunda birçok kişi "Devlet Zaten Atatürkçü. Bunun derneği de nerden çıktı?" diye hayret etmiştir. Dernek birkaç yıl az bir üyeyle idare etmek zorunda kalmıştır.
Fakat Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme süreci hızlandıkça, cemaatler güçlendikçe, laik aydınlara yönelen suikastlar arttıkça Atatürkçülüğünün fena halde yara almakta olduğu, 1930'larda inşası tamamlanan çatının gevşeyip sallanmaya başladığı daha açık görülünce bu derneğe ilgi artmıştır.

"ADD'ye olmaya ne dersin?"

1990'lı yıllardan birinde bana bir arkadaş geldi:

— Atatürkçü Düşünce Derneği'ne kaydolma konusunda düşüncen nedir? dedi.

— Atatürkçüysen tabii kaydolmalısın, dedim.

— Kendim için sormuyorum, senin için soruyorum, diye açıkladı.
Yıllardır sosyalist olarak tanınmış, 1971-73 arasında yargılandığım Mamak Sıkıyönetim Mahkemesindeki sorgu ve savunmamda sosyalist olduğumu söylemiş olan ve bu nedenle hüküm giymiş ben, gidip ADD'ye üye olsaydım, bana demezler mi idiler ki: "Bak bak! Sosyalizmden vazgeçti de geldi Atatürkçü oldu? Senin burada ne işin var?"
Fazla düşünmeden yanıtladım:

— Ben kaydolamam. Çünkü ben sosyalistim.
Atatürkçülükle sosyalizmin buluştuğu birçok nokta vardı. Bu nedenle zaten sosyalist öğretmenlerin 12 Eylül darbesinden 9 ay önce kurduğu meslek dergisinde M. Rauf İnan, Satı Erişen, Sami Nabi Özerdim, Kifayet Özaydın, Maruf Buzcugil gibi su katılmamış Atatürkçülerle birlikte çalışıyorduk. Sosyalizmle Kemalizm'in veya Atatürkçülüğün aynı şey olmadığını 1960'lı, 70'li yılların halk hareketlerini ve teorik tartışmalarını yaşamış olan onlar da, biz de biliyorduk. Fakat birbirimizi çok seviyor ve birbirimize güveniyorduk. Birlikte siyasi bir hapishaneye atılmış gibiydik. Birbirimize yapışmıştık. 30 yılı aşkın dergicilik ve dernekçilik döneminde gerek Atatürkçülerle, gerekse Atatürkçü Düşünce Derneği genel merkezi ve şubeleriyle birçok ortaklaşa iş yaptık. Birçok bildiriye birlikte imza attık. Yürüyüşlere, mitinglere katıldık. Onlar benim sosyalist olduğumu biliyorlardı.
12 Eylül öncesinde hararetli bir sosyalist iken bundan artık umudu kesince Sosyal Demokrat Partiye üye olanları gördükçe hayret ediyordum. Bu arkadaşlar, seçim çalışmalarında "Biz sosyal demokratlar olarak" diye nasıl söze başlıyorlardı?
Her aklı başında Türk gibi, ömrüm boyunca Kurtuluş Savaşı'nın ruhuna bağlı kaldım, orada Mustafa Kemal Paşa'nın rölüne hakkıyla yer verdim. Halifeliğin kaldırılmasından, tekkelerin kapatılmasına, yazı devriminden kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren yasaya kadar Cumhuriyet döneminin üst yapı devrimlerini övdüm. O dönemin sosyalistleri de öyle davranmışlardı. Fakat onların üretim araçlarının mülkiyetini toplumsallaştırmak, topraksız köylüleri toprak sahibi yapmak, ağalığı ve sermaye egemenliğini toptan sona erdirmek, emeğin iktidarını sağlamak gibi daha ileri hedefleri vardı.

"Komünistken Atatürkçü kesildiler!"

Hiçbir yerde "Ben Atatürkçüyüm" demediğim halde bir gün bakın başıma ne iş geldi?
Eğitim-Sen Düzce Şubesi, 29 Kasım 1997 günü düzenlediği etkinliğe konuşmacı olarak beni ve ADD'den bir yönetici davet etmişti. Kürsüde yerimizi aldık. ADD'nin ilk yıllarında onun genel başkanlığını yapmış olan konuşmacı daha söze başlarken beni işaret edip:
—Eski komünistler, sosyalizmden umutlarını kesince şimdi Atatürkçü kesildiler. Onlara inanmayınız! demez mi? Bu avukatın, ideolojik kimliğini soğuk savaş döneminde edindiği, şiddetli bir anti-komünist olduğu anlaşılıyordu. Bunca milletin önünde beni rezil edebileceğini sanıyordu.
Onun konuşması bitince ben de söze şöyle başladım:
—Sosyalistler vatanlarını herkesten çok severler. Kurtuluş Savaşı'nı en iyi destanlaştıran Nazım Hikmet'in bir sosyalist olduğunu unutmayalım.
Salon alkıştan yıkıldı da moralim düzeldi.
Hakkını yemeyeyim: Bu avukat arkadaş, birkaç yıl sonra Sıdıka Avar'ın Dağ Çiçeklerim kitabını sormak için büromuza telefon ettiğinde telefonun öteki ucunda idim. Düzce'de hakkımda söylediklerinden ötürü özür diledi. Belki sosyalizm konusunda zihni genişlemişti, belki benim Kurtuluş Savaşı konusundaki çalışmalarımdan haberdar olmuştu da öyle vatan haini falan olmadığımı öğrenmişti…
Fakat çevremdeki sosyalist arkadaşlar, neredeyse toptan Atatürkçü oldular. Her halde bir kampanya halinde çoğu Atatürkçü Düşünce Derneği'ne üye oldular. Sosyalizmden vaz mı geçtiler de Atatürkçü oldular, yoksa hem sosyalist, hem Atatürkçü müdürler veya bir süreliğine Atatürkçüdürler de sonra yeniden sosyalistlik yatağına mı dönecekler, burada bazı belirsizlikler var… Bu arkadaşlar, derneğin Genel Merkezi için adaylıklarını da koydular. Bu durum epey itişip kakışmalara da neden oldu. Kökten sürme ADD'ciler dağdan inen yeni Atatürkçülerin bağdakini kovacağı endişesine kapılmış olmalıydılar.
İnsanların ideolojik ve siyasi görüşlerini değiştirmelerini anlamak mümkündür. Fakat benim için sosyalizmin suyu çıkmış gibi bunu bırakıp başka bir ideolojiye kapağı atmamın mümkünü yoktu. O zaman nasıl aynadaki kendi yüzüme bakabilirim?

"Sosyalizm de nereden çıktı?"

O zaman üyesi bulunduğum partinin 13 Kasım 2010 günü Ankara İl Kongresi'ni yönettim. Bir iki kişi kürsüdeki konuşmaları sırasında "sosyalizm" sözcüğünü kullandı. Oturuma ara verildiğinde partiye yeni üye olmuş bir emekli asker bana:
—Bunlar ne söylüyorlar yahu? Nereden çıktı sosyalizm. Atatürk yapılması gereken her şeyi söylemedi mi? diye şikâyette bulundu. Ona bu partinin sosyalist bir parti olduğunu, delegelerinin de doğal olarak böyle konuştuğunu söyleyemedim. Çünkü parti yöneticilerinin bir süreden beri kullandıkları dile bakarak bundan artık ben de emin değildim. Dedim ki:

— Bu partide çeşitli insanlar bulunur. Sosyalistlerin bulunmasını da doğal karşılamalısın…
Bir ödül yönetmeliği tartışması

Öğretmen Dünyası'nın çağrısıyla eğitim kuruluşları olarak her yıl bir eğitimciye Eğitim Onur Ödülü veriyorduk. Bunun için 8 kuruluşun temsilcileri 24 Şubat 1994 günü bir araya geldiğimizde bunun bir yönetmeliğini yapmaya karar verdik. Yönetmelikte bulunması gereken maddelerden biri ödül verilecek kişinin niteliği idi. Bazı temsilciler ödül verilecek kişinin Atatürkçü olmasını önerdiler. Ben yönetmeliğe böyle bir madde konulmasına itiraz ettim. Gerekçesi şuydu: Bir eğitimci çeşitli hizmetlerle eğitime büyük katkıda bulunabilir. Kitaplar yazar, iyi öğretmenlik yapmış olur, eğitime büyük bağışlarda bulunmuş olabilir. Bu kişide illa Atatürkçü olmasını aramak ödülü daraltır. Bu kişi, sosyalist de, sade bir demokrat da olabilir. Nedense bazı hiç ummadığım delegeler de içinde olmak üzere çoğunluk Atatürkçülükte, ben de görüşlerimde direttim.
—Biz gidip başka bir yerde toplanıp yönetmeliği yapalım, diyerek kalkıp gittiler. Fakat bundan hiçbir şey çıkmadı. Eğitim Onur Ödülü'nü gene biz örgütledik, yönetmeliğini de yaptık. Atatürkçülük diye bir şart da koşmadık. Her yıl bu ödül veriliyor.
Diyeceğim o ki: Ülke sorunlarının altından kalkabilmek için geniş bir yurtsever cepheye ihtiyaç vardır. Ancak bu cephede herkes kendisi olabilmelidir. Herkes kendisi olmazsa ittifak diye bir şey de olmaz. İki yıl önce yazdığım gibi "Sosyalizmi unutmayalım" ve çiğnetmeyelim. Kemalizm'in hakkını da o gereği gibi verir. (27.1.2014)


Görüş, düşünce ve iletileriniz için aşağıdaki haberleşme ağını kullanabilirsiniz

Saygılarımla

kotanlartr@googlegroups.com<mailto:kotanlartr@googlegroups.com>

http://groups.google.com.tr/group/kotanlartr?hl=tr



--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*

pnarslayt@googlegroups.com



kaliteli slayt grubu



Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com



kaliteli slayt grubu



Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

((slayt izle)) Sosyalist-Kemalist İttifakı: // Zeki Sarıhan



--
Önceki Önceki  
Sayfa 1
  Sonraki Sonraki
Zeki Sarıhan
26 Ocak (22 saat önce)
Diğer alıcılar:
Sosyalist-Kemalist İttifakı: HERKES ÖNCE KENDİSİ OLMALIDIR Zeki Sarıhan Türkiye'de her çocuk okula adımını attığında okul bahçesinde bir Atatürk büstüyle karşılaşır. Kapıdan içeri girdiğinde de okul duvarını süsleyen Atatürk resmi, Gençli

Sosyalist-Kemalist İttifakı:


HERKES ÖNCE KENDİSİ OLMALIDIR


Zeki Sarıhan


Türkiye'de her çocuk okula adımını attığında okul bahçesinde bir Atatürk büstüyle karşılaşır. Kapıdan içeri girdiğinde de okul duvarını süsleyen Atatürk resmi, Gençliğe Hitabe, Onuncu Yıl Nutku gibi Atatürk'e ait materyaller onu beklemektedir. Sınıflarda da aynı durum göze çarpar.

Devlet, 1923'ten beri Kemalist, 1934 soyadı yasasından beri Atatürkçü idi. Bu durum devletin anayasalarından başlayarak yönetmeliklere, ders programlarına ve kitaplarına kadar bütün ana ve ikincil metinlere nakış gibi işlenmişti. Her 10 Kasımlarda Atatürk'ün kurtarıcı, devlet kurucu, devrimlerde öncülük rolüne vurgu yapılırdı. 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim bayramlarının her biri de ya onun öncülüğünde gerçekleşen, ya da doğrudan onunla ilgili bir olayı ifade eder. Kısacası, iktidar partisi bu işten sıyırmaya çalışıyor olsa da her Türkiye vatandaşı, Atatürk'le dopdolu bir siyasi iklimde gözünü açar ve kapatır.

Fakat Kemalizm'den ve Atatürkçülükten ne anlamalı? Kemalist ifadesi, Kurtuluş Savaşı'nın başlarında İstanbul siyaset adamlarının ve gazetelerinin dilinde önce "Kemalîler" olarak geçti. Apaçık, "Kuvayı Milliyeciler" anlamındadır. Daha sonra Batılı istihbarat raporlarında ve yayınlarında da "Kemalist" sözü kullanıldı.  Kemalizm veya Mustafa Kemal Paşa, başında bir Kafkas kalpağı ile resmedilir ve bu resim biz bağımsızlıkçılara her zaman sevimli gelmiştir. Atatürkçülük ise 1930'lu yılların Batılı yaşam tarzını hatırlatır. Bunu resmeden ve birçok çevrenin beğendiği en iyi fotoğraf, 1925 sonrasından başlayan Atatürk'ü cumhuriyet balolarında kadınlarla dans ederken gösteren resimdir. Atatürkçülük, önce CHP'nin, sonra devletin resmi görüşü olarak Anayasa'ya Altı Ok olarak yazılmıştır. Fakat bu ilkelerde bir anlayış birliği oluşturmak mümkün olmamıştır. Daha çok devletçi olan İsmet Paşa da Atatürkçüdür, özel girişime inanan İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar da. 27 Mayısçılar da Atatürk'e bağlıdırlar, Süleyman Demirel, 12 Martçılar, 12 Eylülcü Kenan Evren ve arkadaşları da…

Bu nedenledir ki, Atatürk ve Atatürkçülük üzerine yorumlar çeşitlenmiş ve yeni arayışlar ortaya çıkmıştır. "Hangi Atatürk?", "Hangi Kemalizm?" gibi kitaplar yazılmıştır. 60 yıllık Atatürkçü Yunus Nadi bile iktidarın Atatürkçülüğüne tepki olarak "Ben Atatürkçü Değilim" adlı kitap yazmıştı.

1989'da Profesör Muammer Aksoy, bir grup arkadaşıyla "Atatürkçü Düşünce Derneği"ni kurduğunda birçok kişi "Devlet Zaten Atatürkçü. Bunun derneği de nerden çıktı?" diye hayret etmiştir. Dernek birkaç yıl az bir üyeyle idare etmek zorunda kalmıştır.

Fakat Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme süreci hızlandıkça, cemaatler güçlendikçe, laik aydınlara yönelen suikastlar arttıkça Atatürkçülüğünün fena halde yara almakta olduğu, 1930'larda inşası tamamlanan çatının gevşeyip sallanmaya başladığı daha açık görülünce bu derneğe ilgi artmıştır.


"ADD'ye olmaya ne dersin?"


1990'lı yıllardan birinde bana bir arkadaş geldi:

     Atatürkçü Düşünce Derneği'ne kaydolma konusunda düşüncen nedir? dedi.

     Atatürkçüysen tabii kaydolmalısın, dedim.

     Kendim için sormuyorum, senin için soruyorum, diye açıkladı.

      Yıllardır sosyalist olarak tanınmış, 1971-73 arasında yargılandığım Mamak Sıkıyönetim Mahkemesindeki sorgu ve savunmamda sosyalist olduğumu söylemiş olan ve bu nedenle hüküm giymiş ben, gidip ADD'ye üye olsaydım, bana demezler mi idiler ki: "Bak bak! Sosyalizmden vazgeçti de geldi Atatürkçü oldu? Senin burada ne işin var?"

Fazla düşünmeden yanıtladım:

     Ben kaydolamam. Çünkü ben sosyalistim.

Atatürkçülükle sosyalizmin buluştuğu birçok nokta vardı. Bu nedenle zaten sosyalist öğretmenlerin 12 Eylül darbesinden 9 ay önce kurduğu meslek dergisinde M. Rauf İnan, Satı Erişen, Sami Nabi Özerdim, Kifayet Özaydın, Maruf Buzcugil gibi su katılmamış Atatürkçülerle birlikte çalışıyorduk. Sosyalizmle Kemalizm'in veya Atatürkçülüğün aynı şey olmadığını 1960'lı, 70'li yılların halk hareketlerini ve teorik tartışmalarını yaşamış olan onlar da, biz de biliyorduk. Fakat birbirimizi çok seviyor ve birbirimize güveniyorduk. Birlikte siyasi bir hapishaneye atılmış gibiydik. Birbirimize yapışmıştık. 30 yılı aşkın dergicilik ve dernekçilik döneminde gerek Atatürkçülerle, gerekse Atatürkçü Düşünce Derneği genel merkezi ve şubeleriyle birçok ortaklaşa iş yaptık. Birçok bildiriye birlikte imza attık. Yürüyüşlere, mitinglere katıldık. Onlar benim sosyalist olduğumu biliyorlardı.

12 Eylül öncesinde hararetli bir sosyalist iken bundan artık umudu kesince Sosyal Demokrat Partiye üye olanları gördükçe hayret ediyordum. Bu arkadaşlar, seçim çalışmalarında "Biz sosyal demokratlar olarak" diye nasıl söze başlıyorlardı?

Her aklı başında Türk gibi, ömrüm boyunca Kurtuluş Savaşı'nın ruhuna bağlı kaldım, orada Mustafa Kemal Paşa'nın rölüne hakkıyla yer verdim. Halifeliğin kaldırılmasından, tekkelerin kapatılmasına, yazı devriminden kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren yasaya kadar Cumhuriyet döneminin üst yapı devrimlerini övdüm. O dönemin sosyalistleri de öyle davranmışlardı. Fakat onların üretim araçlarının mülkiyetini toplumsallaştırmak, topraksız köylüleri toprak sahibi yapmak, ağalığı ve sermaye egemenliğini toptan sona erdirmek, emeğin iktidarını sağlamak gibi daha ileri hedefleri vardı.


"Komünistken Atatürkçü kesildiler!"


Hiçbir yerde "Ben Atatürkçüyüm" demediğim halde bir gün bakın başıma ne iş geldi?  

Eğitim-Sen Düzce Şubesi, 29 Kasım 1997 günü düzenlediği etkinliğe konuşmacı olarak beni ve ADD'den bir yönetici davet etmişti. Kürsüde yerimizi aldık. ADD'nin ilk yıllarında onun genel başkanlığını yapmış olan konuşmacı daha söze başlarken beni işaret edip:

Eski komünistler, sosyalizmden umutlarını kesince şimdi Atatürkçü kesildiler. Onlara inanmayınız! demez mi?  Bu avukatın, ideolojik kimliğini soğuk savaş döneminde edindiği, şiddetli bir anti-komünist olduğu anlaşılıyordu. Bunca milletin önünde beni rezil edebileceğini sanıyordu.

Onun konuşması bitince ben de söze şöyle başladım:

Sosyalistler vatanlarını herkesten çok severler. Kurtuluş Savaşı'nı en iyi destanlaştıran Nazım Hikmet'in bir sosyalist olduğunu unutmayalım.

Salon alkıştan yıkıldı da moralim düzeldi.

Hakkını yemeyeyim: Bu avukat arkadaş, birkaç yıl sonra Sıdıka Avar'ın Dağ Çiçeklerim kitabını sormak için büromuza telefon ettiğinde telefonun öteki ucunda idim. Düzce'de hakkımda söylediklerinden ötürü özür diledi. Belki sosyalizm konusunda zihni genişlemişti, belki benim Kurtuluş Savaşı konusundaki çalışmalarımdan haberdar olmuştu da öyle vatan haini falan olmadığımı öğrenmişti…

Fakat çevremdeki sosyalist arkadaşlar, neredeyse toptan Atatürkçü oldular. Her halde bir kampanya halinde çoğu Atatürkçü Düşünce Derneği'ne üye oldular. Sosyalizmden vaz mı geçtiler de Atatürkçü oldular, yoksa hem sosyalist, hem Atatürkçü müdürler veya bir süreliğine Atatürkçüdürler de sonra yeniden sosyalistlik yatağına mı dönecekler, burada bazı belirsizlikler var… Bu arkadaşlar, derneğin Genel Merkezi için adaylıklarını da koydular. Bu durum epey itişip kakışmalara da neden oldu. Kökten sürme ADD'ciler dağdan inen yeni Atatürkçülerin bağdakini kovacağı endişesine kapılmış olmalıydılar.

İnsanların ideolojik ve siyasi görüşlerini değiştirmelerini anlamak mümkündür. Fakat benim için sosyalizmin suyu çıkmış gibi bunu bırakıp başka bir ideolojiye kapağı atmamın mümkünü yoktu. O zaman nasıl aynadaki kendi yüzüme bakabilirim?


"Sosyalizm de nereden çıktı?"


O zaman üyesi bulunduğum partinin 13 Kasım 2010 günü Ankara İl Kongresi'ni yönettim. Bir iki kişi kürsüdeki konuşmaları sırasında "sosyalizm" sözcüğünü kullandı. Oturuma ara verildiğinde partiye yeni üye olmuş bir emekli asker bana:

Bunlar ne söylüyorlar yahu? Nereden çıktı sosyalizm. Atatürk yapılması gereken her şeyi söylemedi mi? diye şikâyette bulundu. Ona bu partinin sosyalist bir parti olduğunu, delegelerinin de doğal olarak böyle konuştuğunu söyleyemedim. Çünkü parti yöneticilerinin bir süreden beri kullandıkları dile bakarak bundan artık ben de emin değildim. Dedim ki:

     Bu partide çeşitli insanlar bulunur. Sosyalistlerin bulunmasını da doğal karşılamalısın…

Bir ödül yönetmeliği tartışması


Öğretmen Dünyası'nın çağrısıyla eğitim kuruluşları olarak her yıl bir eğitimciye Eğitim Onur Ödülü veriyorduk. Bunun için 8 kuruluşun temsilcileri 24 Şubat 1994 günü bir araya geldiğimizde bunun bir yönetmeliğini yapmaya karar verdik. Yönetmelikte bulunması gereken maddelerden biri ödül verilecek kişinin niteliği idi. Bazı temsilciler ödül verilecek kişinin Atatürkçü olmasını önerdiler. Ben yönetmeliğe böyle bir madde konulmasına itiraz ettim. Gerekçesi şuydu: Bir eğitimci çeşitli hizmetlerle eğitime büyük katkıda bulunabilir. Kitaplar yazar, iyi öğretmenlik yapmış olur, eğitime büyük bağışlarda bulunmuş olabilir. Bu kişide illa Atatürkçü olmasını aramak ödülü daraltır. Bu kişi, sosyalist de, sade bir demokrat da olabilir. Nedense bazı hiç ummadığım delegeler de içinde olmak üzere çoğunluk Atatürkçülükte, ben de görüşlerimde direttim.

—Biz gidip başka bir yerde toplanıp yönetmeliği yapalım, diyerek kalkıp gittiler. Fakat bundan hiçbir şey çıkmadı. Eğitim Onur Ödülü'nü gene biz örgütledik, yönetmeliğini de yaptık. Atatürkçülük diye bir şart da koşmadık. Her yıl bu ödül veriliyor.

Diyeceğim o ki: Ülke sorunlarının altından kalkabilmek için geniş bir yurtsever cepheye ihtiyaç vardır. Ancak bu cephede herkes kendisi olabilmelidir. Herkes kendisi olmazsa ittifak diye bir şey de olmaz. İki yıl önce yazdığım gibi "Sosyalizmi unutmayalım" ve çiğnetmeyelim. Kemalizm'in hakkını da o gereği gibi verir. (27.1.2014)


Görüş, düşünce ve iletileriniz için aşağıdaki haberleşme ağını kullanabilirsiniz

Saygılarımla

kotanlartr@googlegroups.com

 http://groups.google.com.tr/group/kotanlartr?hl=tr

 

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

((slayt izle)) Fwd: NASIL BİR GENÇLİK İSTİYORUZ?



İbrahim Ortaş <asportas@cu.edu.tr>
 27 Ocak 2014 19:50


NASIL BİR GENÇLİK İSTİYORUZ?

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ

Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr

 

Üniversitelerin mesleğe yetişmiş elaman kazandırmak dışında önemli görevlerinden biri de topluma her alanda yetişmiş bireyler kazandırmaktır. Günümüz bilgi toplumunda yetişmiş, bilgiye ulaşmasını, olaylar ve olgular arasında ilişki kurmasını bilen, analitik düşünme yeteneğini kazanmış bireylerin önemi daha da artmıştır.

Üniversiteler bu anlamda, toplumun önünü açarak yenilik yaratan girişimci dinamik bireyleri diploma sahibi yaparak ülkesini geleceğe taşıyacak bir misyona sahiptirler. Bu misyonu hakkıyla yerine getiren ülkeler bugün dinamik, yetişmiş insan gücü ile dünyayı peşinde sürüklemekte, bu ülkelerin üniversiteleri de bugün tercih edilen konumda bulunmaktadırlar. Bilgi toplumunu yakalayan ülkelerin ortak özellikleri, gelişmişliklerinin gücünü bilim yuvalarından almalarıdır. Bilim kurumları ise adı üstünde universel (evrensel) ölçekte bilgi sağlamaktadırlar. Bu ülkelerin üniversitelerinde sadece bilgi öğrenilmemekte, ayrıca her türlü bilgi tartışılabilmektedir. Kendisini ifade etmek isteyen, kafasında kendine özgü dünyaları olan dinamik insanlar bilim yuvalarında yeteneklerini geliştirerek hayata atılırlar. Çağdaş üniversitelerin en dinamik unsurunu ise öğrenciler oluşturmaktadır. Tabii üniversitelere bu dinamikleri seçmesi, koruması ve geliştirmesi için her türlü kolaylığı sağlamaktadırlar. Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde ise genç dinamikler genelde tercih edilmezler. Bu da toplumların fiziki gelişmişliklerinin bilinçteki gelişmişliğe yansıması ile ifade edilebilir.

Bugün batı toplumlarının sağlıklı demokrasilerinin öncüleri ve yöneticileri yine üniversitelerin sağladığı özgür ortamlarda kendilerini göstererek gelişmektedirler. Almanya da 19 yaşında genç bir bayanın parlamentoya seçilebilmesi için gençliğe güvenin en önemli göstergesi olsa gerek. Ülkemizin bugün içinde bulunduğu yönetim zaafı veya lidersizlik sorununun temeli gençliğine zamanında değer vermemesinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda üniversite üst organı YÖK veya sistem gençlerin siyasi partiler dahil örgütlenmesine müsaade etmeli hatta teşvik ederek gençlerin ülkelerinin sorumluluklarını şimdiden almaları sağlanmalıdır.        

Üniversitelerimizin açıldığı bu günlerde, bizim gibi önemli sayıda üniversite gençliği olan toplumlarda gençlerimizi hayata hazırlamak ve geleceği onlara emanet etmek konusunda bizlere büyük görevler düşmektedir. İlk, orta ve lise sıralarında merakı köreltilmiş, kendisine verileni ezberleyerek sınıf geçmiş ve test tekniklerini becerebildiği ölçüde değişik fakültelere girmeye hak kazanmış, ancak neyi nasıl yapacağını bilemeyen, ders kitabı dışında kitap okutulmamış, hayatın gerçeklerinden kaçırılmış olan gençlerimizin hayata hazırlandığı ilk basamağın ilk günlerinde gençlerimize biraz yardımcı olmamız gerekiyor. Hepimiz mezunlarımızın bir dilekçe dahi yazamadığını, kendisini ifade edemediğini, ezbere daha yatkın olduğunu, kütüphaneden yararlanamadığını, yabancı dil bilmediğini sık sık dile getiririz. Ve çoğu zaman da eldeki hamur bu deyip işin kolayına kaçarız.

Ben, gençlerin zeki ancak onlara yeterince imkan tanınmadığını ve iyi eğitilmediğini düşünenlerdenim. Gençlerin başta güven olmak üzere olanak sağlandığı taktirde çok daha başarılı olacaklarına inanmaktayım. Bu bağlamda bizlere düşen en önemli görev gençlere üniversitelilik bilincini aşılamaktır. Ayrıca gencin toplumun değişik kesimleri ile iletişim kurmasının yol ve yöntemleri üniversite ortamında kazandırılmalıdır. Öğrencilerin en büyük şikayetleri arasında öğretim üyeleri ile iletişim kopukluğu önde gelmektedir. Üniversiteye gelen öğrencinin mezun olduktan sonra mutlaka kendi kişiliğini, kimliğini ve geleceğe bakış açısını belirlemiş, düşünsel yönden zenginleşmiş olarak kurumdan diplomalı olarak ayrılması gerekir. 

Öğrenci hangi bölümde olursa olsun, ekonomi, pedagoji, halkla ilişkiler, insan kaynakları, girişimcilik gibi bilgilere veya bu konulara yardımcı olacak dersler veya kurslar alması gerekir. Gencin, üniversitede derslerinin yanında, kütüphaneden maksimum düzeyde yararlanmasını ve mutlaka en az bir yabancı dili bilmesi, bilgisayar kullanması gerekir; ve ayrıca dinlemesini, okuduğunu değerlendirmesini bilen, bakan değil gören, öğrendiklerinden neden-sonuç ilişkisi içerisinde yeniden sentez yaratabilen, yazabilen ve örnek davranışlardan ders çıkarabilen nitelikleri kazanması gerekir. Ama bunlar bir temel amaç, doğru bir amaç, doğru bir felsefe varsa doğru olmaktadır. Amaçsız teknik beceriler, yıkıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Teknik beceri, amacı doğruysa iyi bir beceri sayılmaktadır. İyi esrar  hazırlayan biri, bunun için okuyup araştırabilen biri, doğru ve iyi biri olmayabilir.

Bizdeki eksiklik ve aksaklığın buradan kaynaklandığını düşünüyorum, ve bunun mutlaka aşılması gerekir. Bu da ancak ana felsefesi eleştirel-diyalektik bir bakışla sürekli sorgulanan ve geliştirilen temel politikalara uygun çağdaş bir üniversite reformu ile gerçekleşebilir. Bu gün katı ve sıkı bir hiyerarşik yapının hakim olduğu üniversitelerimizde hiyerarşilerin mümkün olduğunca daha esnek hale getirilmesi ve yönetimlerin aşağıdan yukarıya doğru demokratik bir şekilde yeniden yapılanması artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu anlamda yanlışlık hocalar ve öğrencilerde değil, doğrudan YÖK sisteminin yapılanmasıdır.

Bunların sağlanabilmesi için de başta uygulamanın (üniversitenin kendisinin, öğrenci ve üniversiteli oluşun pratiğinin) bu amaçlarla örtüşmesi; öğrencinin kendi sınıfına, bölümüne, fakültesine, üniversite ve yaşadığı mahalle ve kente, tam bir birey olarak katılabilmesi gerekmektedir. Bu anlamda artık üniversite gençliği de batılı üniversite örneklerinde olduğu gibi yönetim organlarında sorumluluk bilinci içerisinde görev alabilmelidir. Bugün hayatın her alanında olduğu gibi üniversite organlarının işleyişi konusunda asgari bir bilgilenme hakkı bile olmayan, ders programlarının ve bölüm etkinliklerinin düzenlenmesinde herhangi bir yetkisi bulunmayan, kendine en yakın yönetsel birimlerinden daha geniş akademik organlara kadar hiyerarşik bir yapılanmanın en altında duran 'EN ALTTAKİLER' pozisyonundaki kişi ve gençlerimizin diplomayı aldıkları gün TAM BİR KİŞİ olabilmeleri mümkün olmadığı gibi HİYERARŞİDE üst basamakları başarı veya katılım-emek-duyarlılık gibi ölçütlerine bağlanamamış bir öğrencilikten sonra sessizce okula gidip gelmenin idealleştirildiği ve çalışma değil kartvizitin esas alındığı bir toplumsal model altında diplomaya bağlı olarak yaratıcılıktan uzak bir "memuriyet" beklemeleri VERİLEN bir şey olarak beklemeleri de doğal bir talep haline gelmektedir. 

Yaratıcı gençlik en başta kendi yaşamı olmak üzere merak etme, sorma, sorgulama ve taraf olma-katılma süreçlerinden geçmektedir. Üniversitede bile taraf olamayan ve taraf görülmeyen kişilerin yaşamda taraf olabilmesi olanaklı değildir. Yaratıcı, üretken ve sorumluluk sahibi insanlar; yaratıcılığı ödüllendiren, yetki ve sorumluluğun paylaşıldığı yapılardan çıkacaktır. Pratik, ideallere uygun olmazsa, idealler pratiğe uymaktadır. Üzerine ölü toprağı serpilmiş bu gençlik ve bu toplum nihayetinde bizim ürünümüzdür.

 

 

25 Ocak 2014 AdanaNot: Sayın hocam, birçoğunuzun E-Posta adresi bir şekilde makinemdeki adres defterime yerleşmiştir. Amacım kimsenin zamanını almak ve rahatsız etmek değildir. Hepimizin ortak sorununu bir şekilde dile getirmektir. E-posta bu bakımdan düşüncelerimizi kolay paylaşabildiğimiz bir ortam. Ancak peşinen eğer istenmeden e-posta aldıysanız özür dilerim. Eğer geri bildirimde bulunursanız listeden adresinizi hemen çıkarırım



--

Görüş, düşünce ve iletileriniz için aşağıdaki haberleşme ağını kullanabilirsiniz

Saygılarımla

kotanlartr@googlegroups.com

 http://groups.google.com.tr/group/kotanlartr?hl=tr

 

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

((slayt izle)) Fwd: Zindandaki askerler ne diyor?



Türker Ertürk <erturkturker@gmail.com>
 2014-01-27





--

Görüş, düşünce ve iletileriniz için aşağıdaki haberleşme ağını kullanabilirsiniz

Saygılarımla

kotanlartr@googlegroups.com

 http://groups.google.com.tr/group/kotanlartr?hl=tr

 

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

26 Ocak 2014 Pazar

((slayt izle)) ÇETKODER : GIDA ÜRETEN VE TOPLU TÜKETİME SUNANLAR SIKI DENETLENMELİ

26.Ocak.2014  -   BASIN BÜLTENİ

ÇEVRE VE TÜKETİCİ HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ (ÇETKODER) GENEL MERKEZİ

 

Kısa adı ÇETKODER olan Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği Genel Başkanı iktisatçı Mustafa Göktaş, Tüketiciye güvenli gıda arzının sağlanması yönünde denetimlerin sıklaştırılmasını ve sürekli yapılmasını belirterek yetkilileri ve ilgilileri uyardı.  

 

GIDA ÜRETEN VE TOPLU TÜKETİME SUNANLAR SIKI DENETLENMELİ


Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa GöktaşHalen ülkemizde gıda üreten ve toplu bir şekilde tüketime sunan hiçbir yerde doğru düzgün denetim yapılmamaktadır. Hâlbuki gıda satışı yapılan ve toplu olarak tüketimin yapıldığı her noktada çok ciddi denetimlerin yapılması gerekmektedir. Resmen bu denetimsizlikten faydalanan gözü açık üretici ve satıcılar halkımızın sağlığı ile oynuyorlar. Halkın sağlıklı yaşamı tüketilen gıdalardan geçiyor. Halkın sağlıklı yaşamı ile ticari kaygı ile oynayanlara devletin gerekli dersi ve cezayı vermesi gerekir. Denetim elemanı eksikliği yüzünden bu boşluktan faydalanan uyanıklar halkın resmen sağlığı ile oynuyorlar. Ne yediğimizi, nasıl yediğimiz, bilmiyoruz” dedi.


HALKIMIZIN SAĞLIĞI GIDA TERÖRÜ İLE KARŞI KARŞIYA


Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “Yürürlükte bulunan mevzuat ve yönetmelikler belli. Yasa belli. İlaveten Kabahatler kanunu getirildi. Ama halen bu kanunların yurdun her yerinde eşit ve hakkaniyetli uygulanmaması nedeniyle resmen halkımızın sağlığı ile oynanıyor. Çoğu yerde Üretilen ve satışa arz edelin gıda maddeleri gıda kodeksine uygun değil. Gıda üreten ve satan, toplu tüketime sunan her yerin risk esaslı denetimlerinin yapılması lazım. Resmen ülkemizdeki her insan, her tüketici gıda terörü ile karşı karşıya. Halkımızın sağlığını resmen tehdit ediyorlar. Etkin bir denetim mekanizması için gıda hijyen ve sanitasyon denetiminin çok titiz yapılması lazım. Gıda hijyen denetimlerinin etkin yapılabilmesi için sıkı bir çalışma yapılması lazım. Bunun için artık bu denetimlerin hangi kriterlere göre yapılacağı, hangi meslek gruplarının hangi üretim yerlerini denetleyebileceği, denetçilerin nasıl belirleneceği, nasıl atanacağı, performanslarının nasıl değerlendirileceği, hangi ekipmanlar ile hangi test ölçüm veya analizlerin yapılması gerektiği hususları gibi birçok konunun yetkili ve ilgili makamlarca netleştirilmesi gerekiyor. Artık yeter! Tüketicinin sağlığı ile oynayanlar dur denmeli” dedi.

 

 

Önemli NOT:  Bizler yaptığımız hizmetler karşılığında her hangi bir ücret almıyoruz. Biz gönüllü, ücretsiz hizmet veren bir kuruluşuz. Siz tüketicilere her zaman Yardıma hazırız. Yeter ki bize ulaşın.  Bize,  cetkoder@gmail.com  adresinden elektronik posta yolu ile ulaşabilir dert ve sıkıntınızı, şikâyetinizi aktarıp bilgi alabilirsiniz.  Ayrıca çok sıkışırsanız bizi mesai saatleri içinde  0.535.475.70.06  nolu dernek telefonumuzdan arayabilirsiniz.. Sizlere Teknik, hukuki, yasal bilgiyi ücretsiz vermeye hazırız.  Tüketiciler karşılaştıkları yanlışlar ve usulsüzlükler karşısında nasıl hareket edecekler, nereye başvuracaklar, gerekirse dilekçeleri, usul hakkında her tür bilgiyi ücretsiz olarak sunarız. Ayrıca Tüketiciler BYURTize İnternet ortamından da ulaşabilirler. Google arama motorunda bize ait olan http://groups.google.com.tr/group/cetkoder  grubuna girip yazışma ve bilgi verme grubumuza kaydolabilir ve oradan da bizimle yazışabilirler.ÇETKODER FACEBOOK BASINA BİLGİ VE KAMUYA BİLGİ VERME SAYFASI: https://www.facebook.com/groups/CETKODER/ GENEL BAŞKAN MUSTAFA GÖKTAŞ GSM: 0.532. 282 29 91 / SAYGILAR

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.

24 Ocak 2014 Cuma

((slayt izle)) Fwd: e. kazancı makale


  (Cumhuriyet Gazetesi: 24 Ocak 2014)                     

 

             Faili Meçhuller: Neden ve Niçin?

  ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------   

        Kemalist ideoloji esaslarına bağlı; ilerici, toplumcu ve devrimci sistem yeniden inşa edilmelidir. Yoksa; harami ve canilerin verdiği acı ve sömürüler "bertaraf" edilemez. Her biri birer değer olan "Namus erbabı" da cesaretlerine karşın, "namussuz" düzenin saldırısından kurtulamaz.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 

                                                                                        Ertuğrul KAZANCI – Eğitimci/Hukukçu   

 

     Günümüzdeki Türkiye'de hâlâ ortaya çıkarılmamış siyasal katliamların yıllara dayalı ağırlıkları vardır. İnsan hakları ihlâlleri ve "iade-i muhakemeler" gerektiren adil yargı özlemleri dile getirilmektedir. Sömürü ve yolsuzlukların diz boyuna çıktığı manzara da ortadadır.Kısacası; halka düşman bir düzen, aşılamamıştır.

    Kamuya zararlı totaliter payandalı liberalizm, her karışıklığa kol atar."Bir lokma, bir hırka" tuzağını teşhir ederek haksızlıklara karşı dikilenler de çilelerden kurtulamazlar.İşte memleketimizin gerçeği budur.Eğer bir ülkede ideal devlet işleyişi yoksa cinayetlerden, talancılıklara kadar tüm kötülüklere gizemli şallar atılır. Gizemli şalların rüzgârı da kapitalizmin; tutucu, şoven, teokratik hurafe ve safsatalarıyla, yolsuzluklarından kuvvet alır.   

    Türkiye'de halk egemenliği esas alınarak kurulan Cumhuriyete duyulan saygınlık; saydamlığı yeğlemesi ve karanlık işleri dışlamasından ileri gelir. Türkiye Cumhuriyetini sadece halkın kendisi yönetmiştir.Devrimci felsefe, içli-dışlı "eşkıyayı" ulusumuzu ilgilendiren konulara yanaştırmamıştır. Rejim, örtülü eylemlerden "medet" ummamış, "devlet sırrı" safsatası ardına hiç gizlenmemiştir. Her şey apaçık yürütülerek suç ve ceza işleyişinde kamuoyu bilgilendirilmiştir.      

    Yergiler yöneltilen "Ebedi ve Milli Şef'ler" nitelemeli dönemlerde; ne toplumsal güvensizlik, ne faili meçhuller ve ne de hesabı sorulmamış talancılıklar vardır. Kalkınmayı amaçlamış demokratik bir ülkedeki insanların yaşamlarından çekilen fotoğraf ve filmlerinden mutluluklar yansımaktadır. Atatürk'ün deyişiyle: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halk" yani ulus, gurur içindedir.

    "Kemalist" devlet işleyişine bir göz atınız. Hiçbir faili meçhul hâl, bir tek gizlide kalmış siyasal cinayet var mıdır?Bunun yanı sıra, devlet yönetimindeki yolsuzluk "şaibeleri" de  meçhulde kalmamış, üstleri kapatılmamıştır.

     Sonrası:

     Siyasal cinayetlerden yolsuzluklara kadar her türlü sorunun ülkemizin başına gülleler gibi yağmasındaki sorumluluk, 1950'ler sonrasınındır.Atatürk devrim ve ilkeleri, "Bizi yutmak isteyen kapitalizm ve bizi mahvetmek isteyen emperyalizmle" yer değiştirmiştir. İktidarlar; ayırımcı, çıkarcı ve ezici odaklara bağlıdır. "Tam bağımsızlık" ve halkçı-devletçi ekonomi terkedilmiştir.

      ABD'nin CIA, İngiltere'nin M16 örgütleri eliyle dünyada örgütlenen gizli kurumlar, Türkiye'de de konuşlanarak cirit atmaya başlamışlardır. Çünkü "dost ve müttefik" tanımlanan bir ülke, iktidarlar eliyle onlara kucak açmıştır. 1946 yılından bu tarafa 50' den fazla devlette hükümet darbesi ve 25 dolayındaki ülkede işgal yapanlar, daima yeraltı örgütlerinin kaos organizesiyle yola çıkmışlardır. Ayrıca Türkiye, çokuluslu şirketlerin yağmaladığı açık pazar konumuna düşmüştür.

      Ülkelerdeki devrimci aydınlarla uğraşma işi, işte bu organizenindir.İlerici ve toplumcu her adım ve atılımın öncüleri hedef tahtası farz edilmiştir. "Mc Carthy" kafasıyla iş gören yerli ve yabancı silahlı köstebekler, devlete güveni sarsmışlardır.

     İnönü 1961-65 yıllarını kapsayan son Başbakanlığında, ABD finanslı ve karanlık işlevli Özel Harp Dairesini bütçe araştırmasıyla ortaya çıkarmıştır.Başbakan: "Bir talimat veriyorum.5 dakika sonra ABD Elçisi, bilgili olarak karşıma dikiliyor. Ben devleti böyle bırakmamıştım" derken, devletin geldiği durumu işaret etmektedir."Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünya içinde yerini bulur" yaklaşımındaki İnönü'nün, dış ve iç gerici-tutucu işbirlikçiler eliyle 1965'de güvenoyu alamayıp iktidardan düşürüldüğü de belleklerdedir.

   Derin yapılanmalar:

    Sonraki yıllarda işbirlikçi derin yapılanmalar yeniden güçlenmiştir. Faili meçhullerdeki; dış bağlamlı ve iç organizeli etmenlere zamanla akıl erdirilmiştir.Devleti eşkıya ile el ele tutuşturma politikalarına en yalın bir örnek "Susurluk" olayı değil midir? Nicesinin "devlet adına görevlendirildiği" öyküleri üst üste deşifre olmamış mıdır? 1974 yılında Başbakan Ecevit'in: "Özel daireyi, Org. Semih Sancar'dan duydum" demesi de ayrı bir ilginçliktir.    

    Devletin görev ve sorumluluğu; yurttaşın dirliğini koruyup, kollamaktır. Saygın bir siyasal iktidar, kamu düzenine kastedenleri arar,bulur ve cezalandırır.  Ama ülkemizde; İpekçi, Mumcu, Kışlalı, Aksoy, Üçok, Hablemitoğlu, Türkler, Dursun, Köksal,  Karafakioğlu, Okkan, Doğanay, Emeç, Öz, Cömert, Kutlar, Özkan ve diğerlerine ilişkin faili meçhuller aydınlanabilmiş midir? Eşref Bitlis konusu ne olmuştur? Cavit Orhan Tütengil' in yargıdaki yitik dosyası nerededir?      

    Emperyalizmin bu ülke ve ulusun işlerine karışmasıyla birlikte başlayan süreçte, neden ilerici ve toplumcular sürekli hedeftir? Zindanlar ve cana kasteden saldırılar niye hep onların yaşamsal (tutarak halkçı-devrimci görüşler savunmanın onulmaz bedelleri karşılarındadır?

   Sonuç:        

   Kemalist ideoloji esaslarına bağlı; ilerici, toplumcu ve devrimci sistem yeniden inşa edilmelidir. Yoksa; harami ve canilerin verdiği acı ve sömürüler "bertaraf" edilemez. Her biri birer değer olan "Namus erbabı" da cesaretlerine karşın, "namussuz" düzenin saldırısından kurtulamaz.

 

     

    

 

 

 

 

 

 




--

Görüş, düşünce ve iletileriniz için aşağıdaki haberleşme ağını kullanabilirsiniz

Saygılarımla

kotanlartr@googlegroups.com

 http://groups.google.com.tr/group/kotanlartr?hl=tr

 

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.