Kendinize engelli bir arkadaş edinin
Türkiye’de görme engelliler konusunda birçok görme engelli derneklerinin olmasına karşılık Beyazay Derneği’nin milli ve manevi değerleri de önemseyerek kurulduğunu ifade eden Beyazay Derneği İzmir Şubesi Başkanı Salih Arıkan, “Derneğimiz, ilk başlarda kabartma yazı ile Kur’an kursları açtı. Bununla beraber İngilizce ve bilgisayar kurslarının yanında, Türkiye’ye görme engelliler anlamında sesli ekran programlarını getiren ilk dernek” diye konuştu. Toplumun engelli konusuna sadaka ve acıma merkezli baktığını ifade eden Arıkan, “İnsanların bize bakışlarını ideolojilerine göre değerlendirecek olursak sosyalistler görme engellilere daha proje temelli bakabildiklerini söyleyebilirim. Muhafazakar k
10 Mayıs 2013 Cuma 10:13
MURAT KARAKUŞ
Türkiye’de görme engelliler üzerine birçok dernek varken ve bu derneklerin farklı bakış açılarına sahip olduğunu dile getiren Arıkan, “Bu derneklerin bir kısmı körleri şarkı-türkü söyletip dilendiriyorlar. Bir kısım arkadaşlar da ancak hak arama mücadelesi içine giriyorlar. Hak arama mücadelelerini doğru bir yaklaşım olarak görüyorum ama biraz milli ve manevi değerleri arka plana atarak toplumun kültüründen, değerlerinden uzak bir anlayış içerisindeler. Beyazay Derneği, 1988 yılında manevi değerleri ve inançları arka plana atan, onları yok sayıp bunların bir cehalet ölçüsüymüş gibi bir anlayışları olan derneklerden ayrı olarak kuruldu. Derneğimiz, ilk başlarda kabartma yazı ile Kur’an kursları açmışlar. Bununla da yetinmeyip derneğimiz üniversiteye hazırlık kursları ve meslek edindirme kursları ile İngilizce ve bilgisayar gibi çeşitli kurslar veriyor. Bu arada Beyazay, Türkiye’ye görme engelliler anlamında sesli ekran programlarını getiren ilk dernektir. Tabi sonra bu işler Türkiye’de gelişti. Hatta bazı dernekler büyük mesafeler kat etti. Biz İzmir’deki şubeyi 1995 yılında açtık. Toplamda 125’e yakın üyemiz var. Üyelerimiz arasında görme ve ortopedik engelli arkadaşlarımızla beraber bu işleri sevdiği için gönüllü olarak yapan ve engelli olmayan arkadaşlarımız da var” dedi.
“BAKIŞ AÇIMIZI DEĞİŞTİRMEMİZ GEREKİYOR”
Engellilere eğitim verildiğinde her türlü işi yapabileceğini belirten Arıkan, “Devlet kadrolarını yeterli derecede açmıyor. Biz daha çok engellinin eğitim, sosyal ve iş hayatına atılmasını istiyoruz. Görme engelliye ya da farklı bir engelliye gerekli eğitimi verdiğiniz zaman her türlü işi yaparlar. Mesela görme engelliler hangi işi yapar diye söylenir. Görme engelliler hangi mesleği yapamaz diye söylememiz gerekir. Artık bu bakış açılarını değiştirmemiz gerekir. Teknoloji yardımıyla görme engelliler artık birçok mesleği rahatlıkla yapabilirler. Bu noktada olumsuz bakış açıları da var. Mesele bir önceki Milli Eğitim Bakanı’mız, ‘ben körü ve şoförü öğretmen yapmam’ diyor. Fakat görme özürlü arkadaşlarımız daha önce de öğretmenlik yaptılar. Şuan öğretmenlik yapan arkadaşlarımız da var. İşin kötü tarafı görme engellilerin mesleki alanları genişleyeceğine bu söylemlerle gittikçe daralıyor. Özel sektörde ise görme engellilerin sayısı üçü ve beşi geçmiyor. Yani burada sayısı çok az. Görme engelliler daha çok, devlet memurluklarında, üniversitelerde ve belediyelerde istihdam ediliyor. Bunun dışında diğer alanlarda çok az bir sayı istihdam ediliyor. Halbuki Microsoft’da çalışan bilgisayar programcılığı yapan görme özürlü arkadaşlarımız var. Bu örnekten anlaşıldığı üzere yardımcı teknolojiler ile görme engelliler birçok alanda çalışabilirler. Fakat olumsuz bakış açılarının özellikle kırılması gerekiyor” diye belirtti.
“ERİŞİLEBİLİR BİR HAYAT İSTİYORUZ”
Hükümet yetkililerinin son zamanlarda özürlü kavramı yerine engelli kavramını ön plana çıkarmaya başladığını kaydeden Arıkan, şunları söyledi: “Bizlere kör, görme engelli ya da görme özürlü diye hitap etmelerinden ziyade yaklaşım tarzları önemli. Biz bir kenara itiliyorsak, ayrıştırılıyorsak ya da ayrımcılığa uğruyorsak, öğretmen yapılmıyorsak, bankaya gittiğimizde şahitlik yaptırılmıyorsak ya da belediye otobüsünde otobüsün nereye gideceği ile ilgili anons edecek bir sistem yoksa işte biz o zaman kör oluruz. Bizler için en önemlisi daha erişilebilir bir hayatı sürdürülebilmemiz ve insanların bu konuya duyarlılığıdır. Bana kör veya görme engelli demiş çok önemli değil. Ama özürlü kelimesi çok sıcak değil. Özürlü, arızalı makine anlamına da gelebiliyor. Sanırım Hükümet de son dönemde engelli kavramını ön plana çıkarıyor. Daha az evvel de söylediğim gibi önemli olan benim haklarım korunuyor mu? Yasalara rağmen ayrımcılığa uğruyor muyum? Bana ne dediğin değil nasıl davrandığın önemli. Bizim bir arkadaşın, ‘Benim kör olduğumu hatırlatma. Benim kör olduğumu da unutma’ diye bir sözü var. Bence bu söz her şeyi özetliyor”
“GÖRME ENGELLİLER ŞAHİTLİK YAPABİLİR”
Toplumda görme engellilerin de şahitlik yapabileceğini vurgulayan Arıkan, “Görme engelli bir kişi şahit olabilir. Gördüğünün değil duyduğunun şahitliğini yapar. Görme engellinin şahitliği bir yana bankalarda görme engelliler işlemlerini gerçekleştirirken kendilerinden şahit isteniyor. Bizim amacımız bunun gibi ayrımcı uygulamalara karşı sesimizi yükseltmek” diye konuştu.
“BİR KÖRÜN HAYALİ OLARAK…”
Görme engellilerin yaşadığı bir şehirde öncelikle kaldırımların boş ve müsait olması gerektiğinin altını çizen Arıkan, “Kaldırımlarda işgaliyeden dolayı masa ve sandalyelerin kaldırılması gerekiyor. Bir körün hayali olarak kaldırımda koşa koşa yürümek istiyorum. Yine kaldırımlardaki ağaçlarla ilgili de bir düzenlemenin yapılması gerekiyor. Binalardaki asansör sistemlerinde ve banka ATM’lerinin sesli uygulamanın olması gerekir. Noter ve bankaların görme engellilerden şahit istememesi gerekir. Otobüs duraklarında ve otobüs içerisinde hangi durakta olduğumuz ya da durağa gelen otobüsün kaç numara olduğu, nereye gittiği ile ilgili bilgilendirme yapan bir sesli sistemin olması gerekir. Bazı otobüslerde şikayet yapıldığı için hangi durağa geldiğimize dair uyarı yapan sesler kısılıyor. Ben bir keresinde otobüsün sesini kısma diye bir yazı kesmiştim. Otobüs duraklarında kabartma yazılır kullanabilir” diye önerilerde bulundu.
“KOCAMAN BİR DİREĞE KAFA ATMIŞTIM”
Görme engellinin bir gününü kendi yaşamı üzerinden örneklendiren Arıkan, sözlerini şöyle sürdürdü:“Bir kör olarak sabah uyanıp evden çıktığımda kaldırımlardaki levhalara ve market önlerindeki eşyalara çarpa çarpa gidiyorum. Bir keresinde yolumuz üzerindeki kocaman bir direğe kafa atmıştım. Ama artık ona alıştım. Mesela ben 73 ya da 163 geldiğinde bana haber verir misiniz diyorum. Eskiden çok hoştu. Minibüsler vardı. Konak Konak diye bağırırlardı. Sesli bir sistem gerekiyor”
“İKİ FARKLI BAKIŞ AÇISI VAR”
Bizlere ya acıyarak bakıyorlar ya da peygamber mertebesine yükseltiyorlar diye konuşan Arıkan, “Ben görme engelli birisiyim. Mesela oturup çay içeceğiz. Çayıma kaç şeker atacağımı bana değil de yanımdaki insana soruyorlar. Bu durum, bilmeden de olsa aciz ve zavallı görmedir. Bir yok saymadır. Bu noktada iki türlü bakış açısı var. İlki aciz ve zavallı gören, yok sayan bir anlayıştır. İkincisi de bizleri peygamber mertebesine yükselten anlayıştır. İkisi de doğru ve sağlıklı bir anlayış değil. Biz ne aciziz ne de ulu bir kişiyiz. Birisinden duymuştum. ‘Abi gözünüz görmüyor ama kulağınız çok iyi duyuyor. Allah bir taraftan alıp bir tarafa verir’ diyor. Sıcak olduğunda başlıyoruz soyunmaya ya da soğuk olduğunda başlıyoruz giyinmeye. Yani şartlara göre insan kendisini şekillendirir. Eğer yazma imkanım yoksa bir şeyi aklımda tutmak zorundayım. Onu kafama kodlayıp ezberlemek durumundayım. Böyle olunca da doğal olarak zekam gelişir” diye kaydetti.
“BİZ İNSANLARDAN ELBETTE YARDIM İSTİYORUZ”
Engellilerin insanlardan yardım istemesinin bir zorunluluk haline geldiğini ifade eden Arıkan, “Görme engelliye yardım ister misiniz? Karşıya geçmek ister misiniz diye sorulabilir. Biz insanlardan elbette yardım istiyoruz. Çünkü gerekli şartlar oluşmadığı için karşıdan karşıya geçerken ışıklı navigasyon sistemleri ya da devlet engellilerle ilgili tek başına yaşayabileceği bir alan oluşturmadıysa yardım almak zorunluluk haline gelmiştir” dedi.
“ENGELLİLERİ DIŞARI ÇIKARMAK İSTİYORUZ”
Dernekçilikteki amaçlarının en önemli sebeplerinden birisinin de evinden çıkmayan engellileri dışarı çıkarmak olduğunu anlatan Arıkan, “Biz evinden çıkmayan hayata küsmüş, kendini dört duvara mahkum etmiş engelli insanları dışarı çıkarmak istiyoruz. Ben bunun için 1 yıl radyo programı yaptık. İstatistikler 2002 yılında yapılmış. Ama yeniden Türkiye’de ve İzmir’de bir engelli araştırması yapılsın. Engelli sayısı, cinsiyeti, yaşı, iş ile eğitim durumu ve hangi engel grubundan olduğu öğrenilerek buna göre yeni politikaların oluşturulması gerekiyor. Kimileri İzmir’de 300-400 bin engelli var diyor. Fakat bunun tam sayısı belli değil. Büyükşehirlerde engellilerle ilgili hizmetler ve bilinç diğer illere göre daha iyi olduğu için buralarda engelli, görme engelli sayısı daha fazla. Küçük şehirlerde engellilere bakış daha çok yardım ve sadaka temelli. Daha vicdani bir bakış fakat sorumluluğa dönüşmeyen bir acıma konumda”diye belirtti.
“ENGELSİZMİR’E ‘ENGELLİ İZMİR’ DİYORUZ”
İzmir’den görme engelliler açısından en büyük problemin kaldırım işgali olduğunu dile getiren Arıkan,“Büyükşehir yetkilileriyle bunu konuştuk. Diyorlar ki işgaliye alıyoruz. Şimdi dükkanlar belirli miktarda para veriyorlar. Bunun karşılığında da belli oranda işgaliye yapmaları gerekirken yayılabildikleri kadar yayılabiliyorlar. Kaldırımlardaki bu tür uygulamalardan dolayı hareket edemeyip çok zorlanıyoruz. İzmir’de engelliler açısından çok ciddi sıkıntılar var. Biz yıllardır hep şunu söylüyoruz. Büyükşehirlerin bünyesinde engelli hizmet birimleri var. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin bünyesinde engelli hizmet birimleri var. Ama İzmir’de bu yoktur. İzmir’de Sosyal ve Kültürel İlişkiler Daire Başkanlığı bünyesinde ‘Engellilik Masası’ vardı. Sonradan ‘Engellilik Şefliği’ne dönüştürüldü. Halbuki İstanbul ve Ankara’da olduğu gibi yasası, tüzüğü, yetkisi ve yeri olan bir engelli hizmetlerinin daire başkanlığını istiyoruz. Çünkü Büyükşehirler Yasası’nda bu var. İzmir Büyükşehir Belediyesi engelliler için muhakkak bir şeyler yapıyor ama bu yeterli değil. Mesela ‘Engelsizmir’ bunlardan bir tanesi. Bir de bu projeye bir engelli derneği olmamıza rağmen bizi almadılar. Bu yüzden ben bu projeye ‘Engelli İzmir’ diyorum. Engelsizmir’in asıl yönetimine belediyeye yakın engelli derneğinden birer kişi seçmişler. Biz bunun doğru olmadığını yüzlerine de ifade ettik” diye konuştu.
“KAYNATILMIŞ EĞİTİME DÖNÜŞMESİN”
İlkokuldan sonra görme engelli öğrencilerin kaynaştırma eğitimle okuduğunu belirten Arıkan, “İzmir’de sadece bir tane görme engelliler okulu olan Aşık Veysel Görme Engelliler İlköğretim Okulu var. Milli Eğitim Bakanlığı kanunlarına göre ilkokula giden körler yatılı ve gündüzlü okuyabiliyorlar. İlkokulu bitirdikten sonra görme engelliler normal liselerde ve üniversitelerde okuyorlar. Buna da kaynaştırılmış eğitim diyoruz. Evet olması gereken kaynaştırılmış eğitim fakat onda da sıkıntı şu: kaynaştırılmış eğitimin kaynatılmış eğitime dönüşmesi. Çünkü görme engelliler liseye başladıklarında bir kaynak odalarının olması gerekiyor. Kabartma kitaplarının basılması gerekiyor. Basılıyorlar muhakkak ama öğrencinin eline geç ulaşıyor. Ayrıca bireysel kitaplarının sağlanması gerekiyor. Onlarda da geç ulaşması söz konusu. Bazı derslerde görme engellilere eğitimin bire bir verilmesi gerekiyor. En önemlisi de liselerdeki görme engelli öğrencilerin Milli eğitim tarafından takip edilmesi gerekiyor. Ben takip edildiğini görmedim, duymadım. Bir de Fatih projesindeki tablet ve tahtaların bizim görme engellilerin ekran okuyucu programlarına uyumlu hale getirilmesi gerekiyor” dedi.
“BEYAZ BASTON’U SİGORTA KARŞILAMIYOR”
Körlerin hayatını kolaylaştıran iki şeyden biri ‘Beyaz Baston’ diğeri de ‘Beyaz Klavye’ diyen Arıkan, “Beyaz bastonla tüm dünyayı dolaşır, istediğin yere gider ulaşırsın. Beyaz klavye ile sesli okuyucu programları ile dünya ile ilişkisini kurar. Yeni gelişen teknolojilerle birlikte beyaz klavye hayati bir öneme sahip. Sesli okuyucu programlar eşiğinde şekil ve grafikler ışığında görme engelliler bilgisayar ortamındaki tüm işlemlerini gerçekleştirebiliyorlar. Kabartma yazısı aslında biraz önemi yitirmekle birlikte yine de önemi koruyor. Bir Fransız görme özürlü olan Louis Braille tarafından ‘altı nokta’ ismiyle bulmuştur. Sesli kitaplar ortaya çıkmaya başladıktan sonra kabartma yazısı önemini yitirmeye başladı. Öte yandan sigorta beyaz bastonu karşılamıyor. Fiyatı 50-60 lira gibi bir şey. Beyaz bastonla ilgili Bakanlığa bir dilekçe yazdık. Şu kadar görme engelli beyaz baston bekliyor dersem eğer afaki kalır. Engellilerin lobi konusunda eksikleri var. Biz bu konuda ciddi bir lobi oluşturabilirsek bu hakkımızı alırız. Ama Türkiye’deki tüm görme engelliler bunu bekliyor diyebilirim” ifadelerini kullandı.
“BİRLİKTE YÜRÜMENİN YOLLARINI BULMALIYIZ”
Toplumda sürekli görme engelliler konusunda sizin için ne yapabiliriz anlayışının hakim olduğunu vurgulayan Arıkan, şunları söyledi: “Hiç görme engelliler bizim için ne yapabilir diye bir düşünce yok. Ben esasında Sosyal Bilgiler Öğretmeniyim. Görme engelli öğrencileri hayata hazırlıyoruz. Özgüvenleri oluşması için çabalıyoruz. Türkiye Beyaz Ay Derneği’nin son dönemde ‘birlikte yürüyoruz’ diye bir kampanyası var. Yaşam, ideolojik farklılıklardan dolayı insanları ayırmış durumda. Çünkü çapraz okuma yapan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Herkes birbirine yabancı durumda. Halbuki bizler bu topraklarda üzerinde yaşayanlar olarak birlikte yaşamanın birlikte yürümenin bir yolunu bulmak zorundayız. Bir de engellileri engelsizlere daha çok nasıl tanıtabilirsek, ortaklaşa plan ve program yapabilirsek birbirimiz için birçok şey yapabileceğimizi görürüz”
“ENGELLİ KONUSUNA SADAKA MERKEZLİ BAKIYORLAR”
Sosyalist düşüncedeki insanların engelliler konusunda muhafazakarlara göre proje merkezli yaklaştıklarını söyleyen Arıkan, “İnsanların bize bakışlarını sahiplendikleri ideolojileri de göz önüne alarak değerlendirecek olursak sosyalistler görme engellilere daha proje temelli bakabildiklerini söyleyebilirim. Bu konuda genelde farkındalar. Bir inançlı olarak muhafazakar camiada ise sadece kendi cemaatlerinin sınırları doğrultusunda görme engelliler konusuna bakmakla beraber vicdani ve sadaka merkezli olarak da gördüklerini söyleyebilirim. Yani muhafazakar kesimde engelliler konusunda proje temelli ve sürdürülebilir düşünen çok az insan tanıdım. Belki de vardır. Fakat ben az kişi tanıdım. Ayrıca sosyal demokrat kesimlerde de bu durum yardım temelli” diye kaydetti.
“OLUMSUZ DİL İLE ALGI PEKİŞTİRİLİYOR”
Televizyonlarda dönen bir boya markasının ‘Hayattan rengi alın geriye ne kalır ki’ sloganının hatırlatılması üzerine Arıkan, “Bu tür reklamlar bizler konusunda yazılan ve düşünülen olumsuz bir dili pekiştiriyor. Ayrıca televizyon dizilerinde de bu tür bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Zayıflatılacağına pekiştiriliyor. ‘Ben kör müyüm benim sevgilim yok?’ ya da ‘gözün kör olsun’ gibi sözler de edebiyatta var. Yani televizyonda, sinemada, edebiyatta birçok branşta bu olumsuz dil hakim. Hatta eski Sağlık Bakanı’nın bir görme engelleri çalışma şartlarımız iyileştirilsin isteğine ‘gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz. Daha ne yapalım?’ diye azarlamıştı. Bunun gibi durumlar hiç hoş değil. Çünkü o nokta bir bakış açısını temsil ediyor”diye konuştu.
“TOPLUMDA AŞAĞILIK BİR YARDIM DUYGUSU VAR”
Gazetemiz okurları için engelliler konusunda bir öneride de bulunan Arıkan, şöyle konuştu: “Ben gazeteniz okurları için ‘herkesin görme (işitsel, ortopedik) engelli bir arkadaşı olsun’ diye bir somut öneride bulunmak istiyorum. Ben ne yapabilirim ki ne edebilirim ki demeleri yerine bu şekilde hareket etmeleri onlara farklı bir şekilde görme ve davranma imkanı sağlayacak. Onlar dünya’yı gözleri ile değil duyusal organları ile bakmayı anlayacaklar. Bence herkesin görme engelli bir arkadaşı olsun. Zaten biz bu yüzden birlikte yürüyoruz diyoruz. Toplum engellileri tanıdıkça daha çok hayata katılım olur. Birbirimizi tanıdıkça ve diyalog kurdukça birlikte yaşamanın yollarını buluruz. Maalesef çoğu kişi engelli bir komşusunu ve engelli bir iş arkadaşını istemiyor. Engellilikle ilgili farkındalık çok az. Mavi kapak gibi kampanyaları devletin yapması gerekiyor. Bu tür sosyal sorumluluklar devletin görevi. Ortopedik engelliler hatta bunu istemediklerini söylemişlerdi. Kadının biri çocuğun birine arabasını yıkatıyor ve ona para veriyor. Niye biliyor musunuz benim çocuğumda böyle olmasın diye. Maalesef toplumda aşağılık bir yardım duygusu var. Bunun adı yardım değil. Kelimelerle ifade edemiyorum. Engellilere toplumda saygınlık kazandırılması gerekiyor. Böyle olmalı ki eşit bir hayat yaşayalım. Engellilerin sosyal hayata katılımı düşük olduğu için siyasal hayata da katılmaları düşük oluyor”
Haberin lingi
http://www.egedebugungazetesi.net/haber/kendinize-engelli-bir-arkadas-edinin-2565.html
http://www.facebook.com/video/video.php?v=143194739085017
http://www.facebook.com/video/video.php?v=143194689085022
http://www.dailymotion.com/video/xilnli_haftasonu-bilgisayar-kursu_news
http://video.mynet.com/beyazayizmir/beyazay/1173315/
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
---
Bu e-postayı Google Grupları'ndaki "pınarslayt" adlı gruba abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için pnarslayt+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için, https://groups.google.com/groups/opt_out adresiniz ziyaret edin.