22 Aralık 2011 Perşembe

((slayt izle)) FRANSA'NIN UYGULADIĞI GERÇEK SOYKIRIM!..Sacide Erçetin




 Sacide Erçetin saciderc@gmail.com
 22 Aralık 2011 09:13

FRANSA’NIN  UYGULADIĞI GERÇEK SOYKIRIM!..

 

Türkiye'yi her fırsatta sözde Ermeni soykırımı ile suçlayan Fransa'nın tarih boyunca yaptığı katliamlardan, soykırımlardan sadece birini anlatmak istiyorum.

 

Doğu Afrika'da olan Ruanda’nın yerini belki birçoğunuz bilmiyor ama Fransa biliyordu sömürmek için katletmek için doğal kaynaklarına el koymak için biliyordu.

 

Ruanda Kamboçya'dan sonra dünyanın en büyük ikinci soy kırımına uğramış bir ülkedir yaklaşık nüfusun yüzde 85'i Hutu'lardan, yüzde 15'i Tutsi'lerden oluşmuştur.

Halkın % 60’ı yoksulluk sınırı altında yaşayan çiftçilik ve çobancılıkla uğraşan % 82,5’u Hıristiyan, % 5’i Müslüman olan aynı dili konuşan, aynı kiliseye giden, aynı okullarda okuyan, aynı şeflerin yönetiminde bulunan birbirinden kız alıp veren barış içinde yaşayan yerli halkı önce bölerek etnik ayrımcılık siyaseti güdülmüştür.

 

Benzerlerini ülkemizde de görebilirsiniz uzun süredir Türkiye’yi ve Türk halkını bölüp parçalamak için her fırsatı deneyen sömürgecilerde oyun çoktur önemli olan yaşananlardan ters çıkartabilmektir.

Emperyalistlerin ülkemizde yaptıklarını daha iyi anlayabilmemiz için önce diğer ülke halklarına yapılanlara bakarsak incelersek ülkemizde yapılanları yapılacak olanları anlamamız daha kolaylaşacaktır.

 

Tekrar konumuza dönelim;

Ruanda, 1860 yılında Almanya’nın sömürgesi oldu. Almanlar Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca 1916 yılında Belçika koloni hükümetleri yönetimini devraldığı zaman Tutsilerin soylu, kültürlü ve daha akıllı üstün ırk olduklarını duyurdu.

1930'da ise bu yerli halkı Tutsi ve Huti diye sınıflandıracak kimlik kartı taşıma zorunluluğu getirir, böylece ayrımcılık temelleri atılmış olur.

 

Belçikalı sömürgeciler, burnu uzun olanlara ‘Tutsi’, burnu kısa ve basık olanlara ‘Hutu’ dediler, Azınlıkta olanları sürekli kışkırtarak kendilerine bağladılar. Zaten azınlıkta olanlar da konumları nedeniyle çoğunlukla baş edemeyeceklerini bildiklerinden uşaklık ettiler her denileni yaptılar.

              

1945'te 2. Dünya Savaşı sonrasında Afrika'da başlayan özgürlük akımlarının ellerindeki yönetimin zayıflatmasından korkan Belçika Yönetimi her zaman çıkarları doğrultusunda kolaylıkla yön değiştirebildiğinden daha önce Tutsileri desteklerken bu kez de çoğunlukta olan Hutular'ı desteklemeye karar veriyor. 1959'da Belçika desteği ve silahları ile ayaklanan Hutular 100 bin kadar Tutsi'yi katlediyor 160 bin kadar Tutsi de canını kurtarmak için komşu ülkelere sığınmışlardı.

 

Ruanda 1962 yılında bağımsızlığını ilan edince, yönetimde ki Hutular, Tutsiler'e her alanda baskıyı yoğunlaştırıyor ve durum öyle bir hal alıyor ki Tutsi öldüren Hutular yargılanmadan serbest bırakılacak düzeye ulaşıyordu. Ülkede Tutsiler'e "Hamamböceği'" denilerek aşağılanıyor ve karşılıklı misillemeler sürüp giderken ölenlerin hesabı tutulamaz hale geliyordu.

 

Daha sonra Hutular on beş yıl boyunca denizaşırı ülkelerden gelen yabancı sermayeler, yardımlar ve teşvikler sayesinde sağlık, eğitim, ekonomik alandaki göstergeler yükselir zenginleşirler,  ama bu kısa sürecektir. Başlayan kuraklık ormanların yok olmasına, toprak erozyonuna, doğal tabiat dengelerinin bozulması en temel ihracat ürünü olan kahve ve çay fiyatlarındaki ani düşüşler, Dünya bankası tarafından kemer sıkma politikaları da eklenince zenginliğini kısa sürede kaybediyor ekonomileri kötüleşiyor.

 

Ülkedeki Tutsiler ile ılımlı Hutular teker teker fişleniyor. Ülkenin Hutu Generali Habyarimana, Ekim 1990 Uganda'ya sığınan Tutsi'lerin Kuzeydoğu Ruanda'yı işgal etmeye çalışmalarını bahane ederek 581 bin adet Orta Amerika'ya özgü geniş ağızlı palayı Tutsi'leri öldürmek için Hutu'lara dağıtılmak üzere ithal ettiler. ABD Somali’deki başarısızlığının etkisiyle bölgeden uzak durmayı tercih ediyordu.

 

Bölgede bulunan Fransa, katliamı başlatan Hutular'ı engellemek yerine Birleşmiş Milletler oyalayarak katliamın soykırıma dönmesine neden olmuştur.

Ruanda'ya gönderilen silahları Fransa'nın sağladığı kesin olarak saptanmıştır. Gerginliğin yoğun olduğu bölgelerde sivillere bile silah dağıtılmıştır. Fransız Hükümeti soykırıma taraf olmakla suçlanan o günkü Raunda Hükümeti'ne desteğini arttırmıştır. Soykırımın gerçekleştiği dönemde Ruanda Hükümet Lideri'nin askeri danışmanı bir Fransız'dı. Bu danışmanın görev yaptığı dönemde 3 yıl içinde hükümetin asker sayısı 6 binden 35 bine çıkmıştı.

 

5 Nisan 1994 tarihinde Hutu yönetimindeki devlet radyosu "'Yarın Bir Şey Olacak!"anonsu yapıyor. 6 Nisan 1994 Hutu kabilesinden olan Devlet Başkanı'nın uçağı başkent Kigali'ye inerken düşürülmüştür. Bu olaydan sonra Hutular Tutsiler'i öldürmeye başlayarak Büyük Soykırım'ı başlatıyorlardı.

 

Ülkede barışı korumak için 5 bin kadar Birleşmiş Milletler askeri bulunuyor. BM komutanı, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a telgraf çekerek "Soykırım başladığını ve bunu durdurabileceklerini" ileterek "'emir beklediğini" ifade ediyor.

 

"'Size saldırılmadıkça müdahale etmeyin!" talimatı geliyor. Komutan ile Annan arasında tartışmalar yaşanıyor. Bu arada 10 BM askeri Hutularca öldürülmüştü. ABD'nin baskısıyla yardım etmek yerine BM bölgeden çekiliyor ve tüm yaşanan bu vahşete  basit bir kabile savaşı alarak adlandırmışlardı,

 

 Böylece soykırım hız kazanıyordu. Devlet radyosu sürekli "'Böcek Öldürün!'" anonsunu sürekli devam ettiriliyordu. Ölüler caddelere üst üste yığılmaya başlamış, parası olan Tutsiler özellikle çocukları acı çekmesin diye kurşun parası vererek kolay öldürülmelerini sağlamışlar, parası olmayanlar en acımasız biçimde parçalanarak öldürülmüşlerdi.

Toplumsal cinnet sınır tanımıyordu. Kiliselere sığınan Tutsiler'i rahipler, rahibeler; hastanelerdeki doktorlar hastalarını bizzat kendileri teslim ediyorlardı cellatları Hutular'a .

 

Bu bir anlık öfke değildi yıllarda içten içe birbirlerine düşürülen birbirlerine diş bileyen halkın öfkesiydi, tüm bu yaşananlara zemin hazırlayan emperyal devletlerin uyguladıkları böl, parçala, yönet ile amaçlarına ulaştılar ve sonunda ölü sayısı tam 600 bine çıktı.

 

Satırlarla doğranan Tutsilerin yardımına uluslararası toplumlardan kimse gitmedi dünya bu olanlara seyirci kaldı.

 

Duruma müdahale etmeyen Fransa Ruanda'ya asker indirerek başkent Kigali'nin batısından Kongo'ya kadar bölgenin yönetimini ele geçirerek bölgeye Turkuvaz adını vermiştir. Turkuvaz'a Yurtseverleri sokmayarak Tutsi katliamının devamına göz yummuştur. "Fransa bölgeye asker indirdikten sonra 200 bin Tutsi daha öldürülmüştür."

Hutular intikamdan korkarak komşu ülkelere sığındılar bölgede taş üstünde taş kalmamış her şey yağmalanıp tüm devlet kurumları çöken Ruanda da modern dünyanın en büyük soykırımını yaşamış oluyordu.

 

1948'de imzaladıkları bir antlaşmaya göre ABD ve Fransa gibi devletler soykırım olan bölgelere yardım etme sözü vermelerine rağmen, sorumluluktan kaçmak için Birleşmiş Milletler' de Ruanda için "'SOYKIRIM" sözünün kayıtlara geçmesini engelliyorlar; soykırım sözcüğünün geçtiği tüm belgelerin kayıtlardan çıkarılmasını sağlıyorlar.

 

Bugün ise: 1996'da yargılamalar başlar, yargılanmak için sıra bekleyen 200 bin kişinin bir kısmı köylerde yaşayamaya devam ederek sırasını bekliyorlar, artık kendilerini Hutu ve Tutsi diye sınıflandırmadan Ruanda'lı olarak kabul ediyorlar. Bölünen parçalanan ırkı toplamaya çalışıyorlar.

 

Katliamda Fransa'nın rolünün tespit edilmesi gayesiyle Ruanda hükümeti tarafından başlatılan soruşturma kapsamında;

İfade veren kadınlar 12 ve 14 yaşlarındayken Fransız askerleri tarafından tecavüze uğradıklarını, katledilen Tutsi azınlığa mensup kadınlar tecavüz sonrasında geceyi çalılıklarda geçirdiklerini ölmek için dua ettiklerini ölümün bile bundan iyi olacağını düşündüklerini, yine gözyaşları içindeki diğer bir kadın  "Beni mahvettiler öldürdüler beni" dediği,

Hutular'dan eski bir asker de genç Tutsi kızlarını konserve yiyecekler karşılığında Fransız askerlerine teslim ettiklerini verdikleri ifadelerle tespit edilmiştir.

 

Saint Benedictine Kilisesi'ne sığınan 7 bin Tutsi'nin katledilmesinden sorumlu tutulan iki rahibe bu katliamdaki rollerinden dolayı hapis cezalarına çarptırılmış, 20'ye yakın rahibe yargılanmıştır.

 

Ruanda Araştırma Komisyonu, hazırladığı 500 sayfalık raporda; Fransa’nın soykırımcılara istihbarat, strateji, askeri eğitim desteği sağlamakla, “öldürülecek kişilerin listesinin belirlenmesine katkıda bulunmakla”, “silah temin etmekle” suçluyor ve yıllardır bunun mücadelesini veriyor. Ruanda’ya bu haklı davalarında başarılar diliyoruz.

 

Bunu gerçekleştiren eli kanlılar asıl soykırımcılardan Fransa, Belçika, ABD ve BM sorumlusu Genel Sekreter Kofi Annan olmak üzere herkes bu insanlık ayıbıyla utanmadan yaşamaya devam edecekler.

 

 Sacide Erçetin
 

http://www.yozgathaber.com.tr/haberdetay.asp?ID=19394

 


--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin