-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
27 Aralık 1973 tarihinde aramızdan ayrılan İsmet İnönü, Atatürk öncülüğündeki “büyük devlet adamları” ekolünün ikinci ve son temsilcisidir. Kişiliği;“Bir devrim için ölüm darbesi, her şeyden emin olunduğu ve her şeyin kazanılmış bulunulduğunun sanıldığı andır ” düşüncesiyle özdeştir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ertuğrul KAZANCI/Eğitimci-Hukukçu
28 Eylül 1930 tarihli “Cumhuriyet” gazetesinde, Başbakanlıktan istifa eden İnönü’ye ilişkin haber şöyledir:“İsmet İnönü, devlet yönetiminin başkalarınca üstlenilmesine fırsat vermek için Başbakanlığı yeniden ve Atatürk’ün ısrarına karşın kabul etmemekte direnmiş, ısrardan sonra kabul etmiştir. İnönü’nün direnişini açıklayan Atatürk:‘İktidar mevkiinin başka bir deneyime dayanıklılığı olmadığını’ belirterek;‘Eğer İnönü, hükümet kurmaktan kesin şekilde kaçınsaydı, Başbakanlığı bizzat üstlenmekten başka çare kalmazdı. Ya ben, ya o’ demiştir”.
Tarihsel gerçek:
Kurtuluş Savaşıyla, Cumhuriyet ve devrim sürecinde İsmet İnönü etkin rol sahibidir. İnönü’nün; “Bir devlet adamı sıfatıyla çalışmalarında, kişiliğine özgü bir üslûp ve renk kullandığını, devrime kendinden bir ses kattığını görmemek olanaksızdır”(*).
“Atatürk’ün İnönü’yü çok sevdiği dost ve arkadaşı olarak kayırdığı” savı, dillerdeki yergi malzemesidir. Oysa ki, Osmanlı devletinde; Rumeli, Anadolu ve Ortadoğu’daki askeri görevlerinde taşıdığı rütbelerin üzerinde yetkiler almıştır. Kurtuluş Savaşının ağırlığı da Batı cephesindedir. Atatürk;“Çok ciddi ve dikkatli çalışma istediğinden Batı cephesi komutanlığını Genelkurmay Başkanı İnönü’ye ek görev olarak vermek en seri ve uygun önlem olacaktı” derken isabetsiz midir?(**).
İnönü savaşları nedeniyle emperyalist Batı basını;“Anadolu’da yeni bir devlet doğuyor” değerlendirmesini yapar.Atatürk;“İnsanlık dünyasında, İnönü meydan savaşlarında üstlendiğiniz görev kadar ağırını üstlenenler enderdir” derken,Nâzım Hikmet:“Kan,gövdeyi götürdü / İnönü sırtları kıvılcımlar içindeydi..”mısralarını kaleme alarak, savaşları küçümseyen “bedbahtlara” da seslenirler. “Mudanya Ateşkes” ve “Lozan” antlaşmaları sürecinde; “Delegasyon Başkanı’nın zekâ ve sinirlerini çok ağır sınava çekmiş müzakereler, üst bir diplomatik başarıdır” diyen yabancı kalem ve diplomatlar İnönü’yü niçin överler?(***).Atatürk, ilk Başbakan sıfatıyla halkçı-devletçi devrimci politikayı kime emanet eder?
Lozan antlaşmasından sonra kurulan Cumhuriyet, halk deyimiyle;“Yoktan yonga çıkarır”. Ekonomik büyüme %10 dolayına erişir. Demiryollarından Köy Enstitülerine, Güzel sanatlar eğitiminden; demir-çelik, bez, şeker, maden, uçak, vagon, yapay ipek, kağıt, deri fabrikalarına kadar ülke ayaklanır, makineleşir ve üretim sevinçleri yaşar. Osmanlı’nın borçları öder.
Atatürk ve İnönü’nün 1937 yılına kadar süren birlikte devlet yönetme dönemleri; ayrılıkçı, feodal ve dış ilişkili kalkışmalarla dolu eylemlere tanıklık eder. Anadolu İhtilal önderlerinin tutumları, ülke ve ulus geleceğinden sorumlu devlet adamlarınca takınılması gereken tavırlardır. İçteki karşıdevrimci eylemlerin, kanıtlanmış dış bağlarını görmezden gelmek, Cumhuriyet ve devrimin savunma hakkını yadsımaktır. Çetin zorluklarla elde edilerek onurlar getirmiş kazanımları, karşıdevrimci saldırılara teslim etmeme gayreti ,devrim mantığı açısından da zorunludur.
Siyaset bilimci Duverger:“Türkiye’de totaliter yapıdan uzak ve çok partili yaşam için olanaklar yaratan rejimi” özenle kaydeder. İşte o rejim,“Şef’ler” olarak tanımlanan devrelerdir.1925 ve 1930’lardaki “Terakkiperver Cumhuriyet” ve “Serbest” Fırka’lara bakınız.1945’lerdeki “Demokrat Parti” ve diğerlerine kadar uzanan süreci irdeleyiniz. Siyasal partilerin kurulma ve çalışmalarını önleyen yasal engeller var mıdır? Yoktur ama çoğu Cumhuriyet ve devrimle çekişmeler içersindedir.
“Toprak işleyenindir” ilkesini kamusal yaşamımızda dile ilk getiren ve 1945’te eyleme geçen İnönü’dür. Çelişkiye dikkat edilmelidir ki; tasfiye edilen reform karşıtlarının kurdukları bir siyasal parti, topraksız veya az topraklı seçmenin oyuyla İnönü’yü devirir.“Bırakınız bütün ret ve inkârlar dönemi üzerimde yaşansın” diyerek muhalefete geçen İnönü:“En büyük zaferim, en büyük yenilgimdir” demeyi bilir.
14 Mayıs 1950 iktidarı, çığırından çıkarır. “İnönü savaşları” tarihten yok edilir. Cumhuriyet ve devrim kurumları tümüyle örselenir. İsmet İnönü, halk adına direnç gösterir. Başına taşlar atılır, linç girişimlerinde bulunulur. Ülkedeki kötü gidiş karşısında;“Sizi ben bile kurtaramam” dediği iktidar sahiplerini,27 Mayıs 1960 İhtilâli sonrası sehpalardan alma çabasına yine İnönü girer. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına verilen hukuk dışı cezalara da karşı durarak, insani davranışlar sergiler.“Orta’nın Solu” açılımına kararlılıkla yönelir.
İnönü, yanılgılara da düşürülür. Açtığı, Köy Enstitüleri sürer ama başta TBMM Başkanı Karabekir olmak üzere kamuoyunu etkileyenlerin eliyle esasından saptırılır. Devletten ayıklanamamış kimilerinin sahteciliklerine inandırılan İnönü, Kurtuluş ve kuruluş yıllarındaki dostumuz Sovyetlerle ilişkilerin bozulmasını önleyemez.
Gerçi bu yönde tarafımızdan kaleme alınmış yazılar varsa da “İnönü” dönemini ilgilendirmesi nedeniyle konuyu vurgulamakta zorunluluk bulunmaktadır. Araştırmalar,1945’teki “Üs ve toprak istemlerinin” olmadığını göstermektedir(****).Toplum; Devlet Başkanından en sade yurttaşa doğru aldatılmıştır. Bu rüzgârdan yararlanan 1950 sonrası iktidarı, “Kore” pahasına saldırgan kuruluşlara üyelik yolu açmıştır.1945’lerde Moskova Elçisi olan ve 27 Mayıs 1960 yönetimine; “Nato ve Cento’ gibi emperyalist paktlara bağlılık” sözü verdirerek ABD önerisiyle Dışişleri Bakanlığına gelen Selim Sarper’in savları, ilginçtir ki açıklanan Amerikan arşivleriyle bile doğrulanmamıştır.
1963 yılındaki “Ankara” antlaşmasıyla gündeme gelen AET’nin, ilerde dönüşeceği “AB” oluşumundaki emperyal siyasal öz, Başbakan İnönü’ye sezdirilmemiştir. Ulusal egemenlik erkini Lozan’da sağlayan İnönü’nün, Ankara’da bu esası zedeleyeceği düşünülemez. Sovyetlerle ara bozanlardan Dışişleri bürokratı F.Cemal Erkin, bu kez özünü bildiği metnin imzasını atan Bakan’dır. İnönü, Erkin’in 1945’teki kötü becerilerini,1965 Şubatında ABD talimatıyla Hükümetten uzaklaştırıldıktan sonra anlayabilmiştir. İnönü:“Yeni bir dünya kurulur, Türkiye o dünya içinde yerini bulur” dedikten sonra ABD Elçisinin de izlediği Meclis’te istifasını doğuran bütçe oyunuyla karşılaşmış, Erkin ise karşıt tutucu bir partiye geçerek, kişiliğini göstermiştir.Büyük devlet adamlarının yanlarına sokulabilmiş “Brutus” örnekleri İnönü’nün başından noksan olmadığı gibi, Başbakanlık girişinde üzerine 4 el kurşun sıkılan suikastla bile karşılaşmıştır.
Sonuç:
Cumhuriyetçi, halkçı-devletçi, devrimci, ulusalcı ve laik bir ülke olmanın mücadele önderi Atatürk’e ve bu mücadelede: “Ulusun ters giden alınyazısını yenen” ve “Namusluları en az namussuzlar kadar cesur olmaya ” çağıran İnönü’ye saygılarımız vardır.
_____________________
(*) Tökin/İnönü’nün ülküsü-1946
(**)Atatürk/Nutuk-1927
(***)Bischoff/Ankara-1933
(****) Kazancı/Cumhuriyet-27.8.2011
--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin