24 Kasım 2010 Çarşamba

((slayt izle)) KıvılcımHaber Söyleşi // Suay Karaman




Suay Karaman suaykaraman1@gmail.com
 24 Kasım 2010 02:28




 

TÜMÖD Genel Sekreteri Suay Karaman’la söyleşi

 

KıvılcımHaber dostları için yeni bir söyleşi hizmeti gerçekleştirdik. Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi, ADD eski (hani Cumhuriyet mitingleri dönemindeki ADD) Genel Sekreteri, TÜMÖD (Tüm Öğretim Elemanları Derneği) Genel Sekreteri, İlk Kurşun ve Cumhuriyet yazarı, 27 Mayıs 1960 Devrim Hareketi’nin merkezinde yer almış devrimci Milli Birlik Komitesi Üyesi, Tabii Senatör ve en son olarak İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı merhum Suphi Karaman’ın oğlu Suay Karaman ile internet üzerinden ilişki kurarak yaptığımız aşağıdaki röportajı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.  E-maille gönderdiğimiz sorularımıza cevap verme inceliğini gösteren Sayın Suay Karaman’a buradan huzurunuzda teşekkürü bir borç biliriz.

 

KıvılcımHaber: Öncelikle bayramınızı en derin duygularımızla kutlarız. Kıvılcım Haber dostlarını Sayın Suay Karaman hakkında bilgilendirir misiniz?

 

Suay Karaman: Merhaba, ben de bayramınızı kutlarım. 1959 İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara’da tamamladım. Jeoloji Mühendisliği ve İşletme Bölümü mezunuyum. Trafik Planlaması ve Uygulaması anabilim dalında ve Hayvancılık İşletme Ekonomisi anabilim dalında lisansüstü çalışmalar yaptım. 1983–1986 yılları arasında ODTÜ’de yarı zamanlı, 1989–2005 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi’nde, 2006 yılından itibaren Gazi Üniversitesi Tapu Kadastro Meslek Yüksek Okulu'nda Öğretim Görevlisi olarak çalışmaktayım.   

Cumhuriyet Gazetesi, İlk Kurşun Gazetesi ve Türkiye Sorunları Dergisi’nde konuk yazar olarak yazılar yazmaktayım. Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin (TÜMÖD)  Genel Sekreteriyim.

 

KıvılcımHaber: Ülkemizin genel durumu hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

 

ÜLKEMİZ EMPERYALİST İŞGAL ALTINDA

Suay Karaman: Çok geniş kapsamlı bir soru. Nereden başlamalı bilemiyorum. Çünkü mevcut durum o kadar kötü ki, bunu tek bir soruda yanıtlamak zor olsa gerek. Ancak söze şuradan başlayabiliriz: ülkemiz emperyalist işgal altındadır…

 

Ülkemizde ekonomik sıkıntı çok büyük boyutlardadır. Yoksulluk, açlık, işsizlik almış başını gitmektedir. Terör sıkıntısı, insanlarımızı perişan etmektedir. Bunların yanında yolsuzluk, rüşvet, talan da gündemdedir. Hepimizin bildiği ve Alman makamlarının “yüzyılın soygunu” dedikleri Deniz Feneri davası savsaklanmakta ve yıllardır bir ilerleme kaydedilememektedir. Bunların dışında siyasi baskı ve hukuksuzluk da gündemde yerlerini almaktadır. Yapılan yasa dışı dinlemeler sonucunda, insanlar büyük korkuya kapılmış ve susturulmuşlardır. Ne ile suçlandıklarını bilmeden ulusalcı ve Atatürkçü insanlar, yıllardır Silivri’de yatmaktadırlar.

 

HALK YOKSULLUK İÇİNDE

Sayılarla oynayarak, “Türkiye zenginleşti” diyenlere sormak gerek: 5 milyon kişi asgari ücretle çalışıyor, 7 milyon kişi işsizlikle boğuşuyor. Çalışanların %70’i yoksulluk sınırının altında ücret alıyor. 11 milyon kişi yeşil kartlı. Memurun, işçinin, emeklinin, esnafın, çiftçinin düşürüldüğü acıklı durum herkes tarafından görülmektedir. Yıllardır evlerinde aç yatan çocukların, tenceresi kaynamayan anaların, çocuklarına harçlık veremeyen babaların, genelevde çalışmak için sırada bekleyen kadınların, ürünü dalda kalan çiftçilerin, üniversite harçlarını ödeyemedikleri için okuldan atılan öğrencilerin, iş bulamadıkları için kahve köşelerinde oturan gençlerin, haklarını aramak için sokağa dökülenlerin, direnen işçilerin, intihar edenlerin görüldüğü Türkiye mi zenginleşmiş? Bu nasıl bir zenginleşmektir? Halkın zenginleştiği palavralarına sadece iktidar inanıyor. Çünkü yakınları kısa sürede büyük girişimcilik örneği göstererek, gemi, medya kuruluşu, sağlık kuruluşu alabilecek duruma geldi.

 

AKP İKTİDARI 721 CUMHURİYET KALESİ SATTI

Bu iktidar döneminde 721 tane fabrika, tersane, tesis, liman, arsa ve bina satılmıştır. Acaba bu iktidar döneminde bir tane fabrika yapıldı mı? TEKEL gibi yapılan özelleştirmelerdeki vurgunlar herkesin belleğindedir. Kısaca ülkemiz yangın yerine dönmüş, ekonomik kriz almış başını gitmiş, yatırımlar durmuş, yoksulluk, açlık, işsizlik çığ gibi büyümüş, dış güçlerin isteğiyle yapılan açılımlar sorun oluşturmuş, terör azmış, yolsuzluk ve hukuksuzluk büyük boyutlara ulaşmıştır. Kurumları çatıştırarak, çatışmadan rant elde etmeyi düşünen siyasi iktidar da, yolun sonuna geldiğinin farkındadır.

 

KıvılcımHaber: “Küçük Amerika” sürecinin vardığı bugünkü aşamada, devrimci, ilerici ve demokratların eskiden beri hep söylediği “laik demokratik Cumhuriyet’in korunması” hedefi hala geçerliliğini muhafaza etmekte midir? Yani Atatürk Cumhuriyeti’nin bekçiliğinden söz edilebilir mi?

 

Suay Karaman: Bugün hep birlikte, örgütlü olarak laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma görevi bizleri beklemektedir. Bakın laik devlet yok edilmek isteniyor. Demokratik devlet, demokrasi dışı tutum ve davranışlarla çevrilmiş durumda. Sosyal devlet bitirilmiş, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik başta olmak üzere birçok sektör paralı duruma getirilmiştir. Hukuk devletinden de eser kalmadı, yurtsever insanları sorgusuz, sualsiz yıllardır Silivri’de tutuyorlar, insanlara korku salıyorlar. Kısaca emperyalist güçler ve yerli işbirlikçileri laik, demokratik ve sosyal, hukuk devletimizi ortadan kaldırmak istemektedirler. Yani Atatürk Cumhuriyeti yok edilmek istenmektedir. İşte bu yüzden var gücümüzle, son nefesimize kadar Atatürk Cumhuriyeti’nin bekçiliğini yapmak sorumluluğumuz bulunmaktadır.

 

KıvılcımHaber: Birkaç yıl önce dünya tarihinde örneği bulunmayan kitle hareketlerinden olan Cumhuriyet mitinglerine imza atan, -Isparta gibi birkaç şubesinin haricinde- susturulan ADD örneğini düşünürsek, toplumumuzda yarattığı korku, baskı ve terör ortamına bakarsak AKP hükümetinin faşist bir diktatörlük kurmuş olduğu söylenebilir mi? Değilse bütün muhalefeti “bertaraf eden” ve 34 farklı yerde bilfiil kişisel ikrar şeklinde kanıtlı olan BOP Eşbaşkanlığını nereye koyacağız?

 

Suay Karaman: 14 Nisan 2007 Ankara Tandoğan, 29 Nisan 2007 İstanbul Çağlayan, 13 Mayıs İzmir Gündoğdu mitingleri başta olmak üzere, birçok yerde mitingler yapıldı.  Bunlar Türkiye’nin gördüğü en kalabalık mitinglerdi. Tandoğan ruhunun coşkusu, daha büyük olarak Çağlayan’da ve ardından Gündoğdu’da tekrar edildi. Bu büyük mitingler Atatürkçü Düşünce Derneği başta olmak üzere, birçok Demokratik Kitle Örgütü ile birlikte gerçekleştirildi. Ama bu mitingleri, değerlendirmesi gereken siyasi partiler şu ya da bu nedenle değerlendiremedi. 22 Temmuz 2007 seçimlerini AKP tekrar kazandı. Bundan sonra da toplum üzerinde baskılar çok yoğunlaştı. Ergenekon diyerek, her yere konmaya başladılar. Yurtseverleri, aydınları, Atatürkçüleri tutukladılar, kimisi yaşamını yitirdi, kimisi sakat kaldı, kimisi hala Silivri’de yatıyor. Toplum üzerinde korku ve baskı sürerken, 17 Mayıs 2009 Ankara Tandoğan’da ADD ve diğer demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla büyük bir miting daha gerçekleştirildi. Toplum siyasi iktidarın sivil darbesine karşı sesini yükseltiyor ama yandaş basının yanlış yönlendirmesiyle, bu karşı duruş geçiştirilmeye çalışılıyor, görmemezlikten geliniyor. Bakın Ekim 2009 tarihinde başbakan ile KKTC cumhurbaşkanı arasındaki telefon konuşması ve ardından başbakan ile bir iş adamı arasındaki telefon konuşması yayınlandı. Telefon görüşmelerinin içerikleri çok ürkütücü ve şaşırtıcıydı. Bu görüşmeleri yayınlanmasının ardından, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ve Ulusal Kanal İstihbarat Şefi Ufuk Akaya, “Ergenekon Terör Örgütü üyesi” oldukları gerekçesiyle tutuklandılar. Birçok insanın telefon konuşmalarının yandaş basında çarşaf çarşaf yayınlanması karşısında destek verenler ve sessiz kalanlar, söz konusu siyasi iktidar olunca sesleri, solukları çıkmamıştır. İşte bu yaşananlar faşizmin örneklerinden biridir.

 

ADD GENEL MERKEZİ SUSMAKTA, BAZI ŞUBELER

MÜCADELE BAYRAĞINI KALDIRMAKTA

Ben Haziran 2008 ile Eylül 2009 tarihleri arasında ADD’nin susturulduğuna inanmıyorum. Ben o tarihlerde ADD Genel Sekreteri idim, yaptıklarımız belleklerdedir. Ancak yönetim değişikliği sonucunda ADD genel merkez yeni yönetimi Temmuz 2010 tarihinde “Referandumda tarafsız kalacaklarını” açıklayarak, sessizlik örneği sunmuştur ve hala sesleri çıkmamaktadır. Fakat genel merkezin suskunluğuna karşılık günümüzde bazı ADD şubelerinin aktif olarak çalıştıkları da bilinmektedir. ADD genel merkez yeni yönetimi, o kadar sindirilmiştir ki, bizim zamanımızda açılan “Atatürk’ün manevi şahsına hakaret” ceza davasından bile vazgeçmeyi düşünmektedirler. Bu konuda Ergenekon Savcılarına “manevi tazminat davası” açan, eski ve yeni yönetimden sadece Sayın Alpaslan Işıklı ve ben varım. Gelinen noktayı düşünün ve anlamaya çalışın…

 

BOP, İÇİNDE TÜRKİYE’NİN DE BULUNDUĞU 22 MÜSLÜMAN ÜLKENİN

SINIRLARININ DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİDİR

Şimdi de BOP eş başkanlığına gelelim. Anımsarsınız mutlaka Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihinde The Washington Post gazetesinde Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesini amaçladıklarını söylemişti. Türkiye de bu ülkeler arasındadır. Siyasi ve ekonomik coğrafyanın değiştirilmesini Yugoslavya’da ve Irak’ta gördük. Büyük Ortadoğu Projesi adı verilen ama aslında büyük işgal projesi olan emperyalizmin projesine su taşıyanlar, ihanet içindedirler. Emperyalist bir devletin işgal planının eş başkanı olmakla övünenlerden, ulusal duruş beklemek ve ulusal

çıkarlara hizmet beklemek olanaksızdır. Bırakalım onlar “deliğe süpürülmemek” için emperyalizme hizmet etsinler. Bizim yönümüz Kemalizm, bizim yönümüz yurtseverlik, bizim yönümüz aydınlıktır…

 

KıvılcımHaber: Bir ülkede dış güçlerin öncelikli hedefinin subay olduğunu belirtiyor Atatürk. Hiç kan akıtılmadan onlarca subayını kaybeden bir ordu daha var mıdır dünyada bilinmiyor. Bu kapsamda TSK’nin, kendi ülkesinde yerli ve yabancı güçlerin bunca saldırısına maruz kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçek darbeciler ortalıkta gezinirken TSK gerçekten “darbecilik” yapmış mıdır son 8 yılda?

 

ORDUNUN KIRILMA NOKTASI BAŞINA ÇUVAL GEÇİRİLMEYLE BAŞLAR

Suay Karaman: 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye kentinde Türk Askeri’nin başına çuval geçirilmişti. Çuval geçirenlerin komutanı ABD'li General Ray Odierno idi. Anımsayın olayın olduğu günlerde ülke olarak çok öfkelenmiştik, çok kızmıştık. Ancak başbakan ile dışişleri bakanı, “büyük devletlere tepki verilmez” anlamına gelen, anlamsız sözlerle olayı önemsememişlerdi. İşte ordunun kırılma noktası buradan başladı. Çuval olayından sonra sürekli Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üzerine gidilmiş, psikolojik operasyonlarla yıpratılmış ve kıpırdayamaz, hatta sesini çıkaramaz duruma getirilmiştir. Aslında TSK, ses çıkarmaktan aciz değildir ama öyle bir ortam oluşturuldu ki, artık TSK adına yapılan her açıklama toplumda olumsuz karşılanmaktadır.

 

ORDUYU DÜŞMAN OLARAK GÖRENLERİ ANLATMAK İÇİN HAİN KELİMESİ

YETERSİZ KALMAKTADIR

Kendi sivil dikta düzenlerini kurmak isteyenler çekindikleri, korktukları ve şüphelendikleri TSK Karargâhına girebilmek için, emperyalist güçlerin desteğiyle her türlü yolu denemeye başladılar. Uydurma ve sahte nedenlerle TSK Karargâhı basıldı ve günlerce arandı. Bu yapılan baskına, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde rastlamak mümkün değildir. Ve dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, kendi ordularını,  çete ile eş gören bir anlayış yoktur ve olamaz da. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, bir düşman ordusu olarak görenler için hainler kelimesi bile yetersiz kalmaktadır. Toplumda en güvenilir kurumların başında gelen TSK’ye olan güveni sarsmak için, siyasi iktidar, yandaş basın ve emperyalist güçler tarafından planlı ve bilinçli bir şekilde yapılan bu saldırılar, yurtsever insanlar tarafından çok iyi bilinmektedir. Amaç Atatürk İlke ve Devrimleriyle özdeşleşen laik ve demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, ılımlı İslam denen, ne olduğu belirsiz bir ideolojiye doğru sürüklemektir. Amaç ulusal devletin ve ulusal ordunun belinin kırılmasıdır. İşte bu nedenle tüm karanlık oyunların saldırı odağında Türk Silahlı Kuvvetleri bulunmaktadır.

 

ÇUVALCI GENERALLE ORDUNUN GÖRÜŞMEYE KATILMASI DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR

Demin sözünü ettiğimiz ABD'li General Ray Odierno, resmi temaslarda bulunmak üzere bu yılın şubat ayında ülkemize geldi. Bu çuvalcı generalle toplantı yapılmış ve ordumuzdan bir orgeneral ile bir tümgeneral de katılmıştır. Ordumuzun iki generalinin bu toplantıya katılması tuhaftır. Çünkü bunun sonucunda ordumuzun da, istemeden de olsa çuval olayını kabul ettiği anlamı çıkartılabilir. Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı asimetrik psikolojik savaş uygulanıyor derken, birçok subayımız intihar ederken ve birçok askerimiz terör sonucunda şehit düşerken, Mustafa Kemal Atatürk’ün ordusunun böyle bir toplantıya katılması düşündürücüdür.

 

BAŞKANLIĞINI ÇANKAYA’DAKİ AKP’LİNİN YAPTIĞI MGK TOPLANTILARINDA

ÇÖZÜM ARAMAK SAFLIKTIR

TSK’ye yapılan bu saldırılarla ilgili olarak, kapalı kapılar ardında başbakanla görüşmeler yapmak ya da siyasi iktidarın çoğunlukta olduğu, başkanlığını Çankaya’daki AKP’linin yaptığı Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında çözüm beklemek kelimenin tam anlamıyla saflık olur. Bunun için ordunun tepkisini demokratik sınırlar içinde dile getirmesi ve asimetrik psikolojik savaş uygulayanlara karşı hukuk yollarına başvurulması gerekmektedir.

 

DARBEYİ YAPAN AKP İKTİDARIDIR, ORDU DEĞİL

TSK, darbecilik yapmamıştır, siyasi iktidar sivil darbe yapmıştır ve bunu gizlemek için, başta ordu olmak üzere, tüm yurtseverleri darbecilikle suçlamaktadır. Bu soruya çuvalla başladık, yine çuvalla bitirelim. Siyasi iktidarın sivil darbesi için şunu söyleyebiliriz: artık mızrak, çuvala sığmamaktadır.

 

KıvılcımHaber: Türkiye’nin derin bir krizin girdabında debelendiği izlenmektedir. Son 150 yıllık Türk tarihine bakılırsa, Türk Milleti’nin her derin krize bir devrimle cevap vermiş olduğu görülüyor. Bugün ufukta böyle durum görünmediğine göre, sizce milletimizin hasletlerinde değişme mi cereyan etti? Bu konuyla ilgili görüşlerinizi açıklar mısınız?

 

Suay Karaman: Siyasal gelişmenin önünü açan bir güç taşıyan “devrim”, bir toplumdaki siyasal ve ekonomik kazanımın toplumun geniş kesimleri yararına hızla değişmesidir.  Devrim, ufuktan görülmez: şartlar tamam olduğu zaman, devrim kaçınılmaz olur. Anadolu toprakları iki devrim görmüştür. Birincisi Mustafa Kemal’in önderliğindeki aydınlanma devrimi, ikincisi ordu, millet, gençlik el ele 27 Mayıs 1960 devrimi.

 

27 MAYIS, ORDU-MİLLET İŞBİRLİĞİ İLE YAPILAN BİR DEVRİMDİR

Türkiye Cumhuriyeti, 300 yılı aşkın süreden beri dünyayı egemenliği altında tutan emperyalist güçlere karşı savaşarak ve emperyalizmi ilk kez mağlup ederek kurulmuştur. Emperyalistlere karşı kazanılan bu zafer, bütün ezilmiş uluslara örnek olduğu gibi, bağımsızlık savaşı verirken de esin kaynağı olmuştur. O gün şartlar hazırdı ve büyük lider Atatürk’ün önderliğinde kurtuluştan, kuruluşa kadar büyük bir devrim gerçekleştirildi. Aydınlanma devrimi, Kemalist ilke ve devrimlerle Türkiye’nin çağdaşlaşma yolunda ilerlemesini sağlamıştır. 27 Mayıs 1960 öncesinde de şartlar hazırdı ve ayaklar altına alınan Atatürk ilkelerini korumak için, hukuk dışı tutum ve davranışlarda bulunan iktidara karşı ordu, millet işbirliğiyle yeni bir devrim gerçekleştirildi. Amacı “Atatürk Devrimleri’ni yeniden yaşama geçirmek ve demokrasiyi tekrar kurmak” olan 27 Mayıs 1960 Devrimi, 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamı ile toplumun, siyasal, kültürel ve ekonomik açıdan büyük gelişmeler göstermesine öncülük etmiştir.

 

Sorduğunuz soruda söylediğiniz gibi, belki bugün ufukta böyle bir durum görünmüyor olabilir ama toplumun dinamik güçleri her zaman Atatürk ilke ve devrimlerini ne olursa olsun koruyacaktır. Atatürk gençliği, her zaman Kemalist devrimlerin bekçisidir. Bunu emperyalist güçlerin ve özellikle yerli işbirlikçilerinin akıllarından çıkarmamaları gerekmektedir.

 

KıvılcımHaber: Son olarak Hocam KıvılcımHaber dostlarına ve halkımıza mesajınız var mı?

 

BÜTÜN ULUSALCI GÜÇLER BİRLEŞMELİ

Suay Karaman: KıvılcımHaber dostlarına ve halkımıza selamlarımı ve içten sevgilerimi yolluyorum. Ülkemizin bugünkü durumu ne kadar kötü olursa olsun, kesinlikle umutsuzluğa kapılmamalıyız. Hiç kimsenin unutmaması gereken bir şey var: bu topraklardan Mustafa Kemal Atatürk geçmiştir. Ülke kurtarıcı, devlet kurucu, halkının kahramanı olan Atatürk’ümüze hepimizin borcu var. Bu borç, emperyalistlere ve yerli işbirlikçilerine karşı güzel vatanımızı savunarak, yarım bırakılan Kemalist Devrimleri tamamlayarak ödenecektir. İşte bu yüzden tüm ulusalcı güçler bir araya gelmeli, bilinçli ve kararlı bir şekilde örgütlenmeli ve ülkemizi aydınlık günlere götürmelidir.

  

— Sayın Karaman, KıvılcımHaber olarak size çok teşekkür ederiz.

— Ben de size teşekkür ederim.

 

NOT: Ara başlıklar okunma kolaylığı sağlaması amacıyla tarafımızca konmuştur.

 



--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin