17 Ocak 2012 Salı

((slayt izle)) AKBABALAR GİBİ // Rifat Serdaroglu



 Rifat Serdaroglu <rifatserdaroglu@gmail.com>
17 Ocak 2012 07:17

AKBABALAR  GİBİ

Akbabalar gibi çöktüler Cumhuriyet’in üzerine. Sanki sahipsizmiş gibi.
Üç-beş kişiyi haksız yere hapse atmakla, medya patronlarını hapisle-vergi cezaları ile tehdit edip susturmakla, omurgası olmayan tombalak paşaları emir altına almakla,  sapık emellerine ulaşacaklarını sanıyorlar.
Yaşı benim kadar  ve benden 10- 15 yaş genç olanlar bunların gerçek yüzlerini çok iyi bilirler. Fakat 1970 den sonra doğanlar(nüfusun yaklaşık %40’ı) hem bunları bilmezler ve yalanlarına inanırlar, hem de 1950 Türkiye’sini hatta 1980 Türkiye’sini bilmezler. Bunları bilmeyenlerin “Cumhuriyet’in” ve Devlet’in nasıl kurulduğunu da bilmeleri mümkün değildir.
Örneğin; Şimdiki Türkiye Cumhurbaşkanının 1995 yılında(Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı iken) İngiliz Guardian Gazetesine;
“Türkiye’de Cumhuriyetin sonu geldi, kesinlikle lâik sistemi değiştirmek istiyoruz  dediğini, yine aynı yıl Milliyet Gazetesine, “Artık saklanamaz gerçekler var. İslam’ın yalnız ahret değil, dünyevi düzeni de içerdiği bir gerçektir. Ben bir Müslüman’ım ve buna inanıyorum. Türkiye’de geçerli kanunlar arasında İslam’a aykırı olanlar da var, olmayanlar da var… Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkanı vereceğim” diye beyanat verdiğini bilmezler.
19 Mayıs törenleri yasaklanınca da şaşırıp kalırlar. Bu kararı alan M. Eğitim Bakanı’nın;
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu sırada ortaya atılan Cumhuriyet İlkesinin zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Türkiye’de Cumhuriyet İlkesinin, yerini katılımcı(!) bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet Lâiklik İlkesinin yerinin İslam ile bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin Lâiklik-Cumhuriyet-Milliyetçilik gibi bir çok temel ilkenin yerine; daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum” dediğini ve Anayasa’yı ihlal suçunu işlemeyi göze alan yapıda bir kişi  olduğunu bilmezler.   Özellikle gençlere, çocuklarımıza-torunlarımıza-yakınlarımıza bunları açık-açık ve defalarca anlatmalıyız.
İran, Afganistan, Pakistan, Arap ülkeleri önümüzde ayna gibi duruyor…

O zaman işe, Cumhuriyeti anlatmakla başlayalım;
Bizim Cumhuriyetimiz bir ideoloji falan değildir. Cumhuriyetimiz, tam bir
ölüm-kalım savaşıdır. En yalın anlatımıyla, Türk Ulusunun yok olmaya karşı canıyla-kanıyla- tırnaklarıyla verdiği bir direniş savaşıdır.
Yukarıdaki görüşlere sahip zavallıların yalanla, çarpıtmayla özünü değiştiremeyecekleri kadar ciddi ve ölümcül bir savaştır. 
Cumhuriyet aynı zamanda , bizi parçalamaya kararlı dış güçlerin Türklere olan insanlık dışı nefretlerinin büyüklüğünü gösterir.
Emperyalist Devletlerin bugün de içimizdeki cemaat-tarikat beslemeleriyle yaptıkları işbirliği, aynı düşüncenin 21. Yüzyıla taşınmış versiyonudur.

Cumhuriyet, ne bizlere armağan edildi ne de gökten indi. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra, atalarımız- dedelerimiz kendi evimizi, kendi vatanımızı yeniden inşa ettiler…

1877-1878 Rus Savaşı başlarında  Çar Aleksandr;  İngiltere, Fransa ve Avusturya-Macaristan’a çektiği telgrafta; “Yüzyıllardan bu yana Avrupa’yı ve uygarlığımızı rahatsız eden ve Balkan ve Makedonya halkını ezmekte olan Türk egemenliğine son vermenin bize nasip olmasını İsa’nın lutfu sayıyorum” diyordu. Ruslar, Gazi Osman Paşa komutası altındaki Türk Ordusu karşısında şok yaşadıktan sonra, Yeşilköy’e zafer anıtı diktiler. Ruslar, İngiltere’nin baskısıyla İstanbul’a girmeden ülkelerine döndüler ama, Osmanlı İmparatorluğunu Balkanlardan sildiler.
Yunanistan 35 yıl önce bağımsız olmuştu. Sırbistan-Karadağ-Bulgaristan ve Romanya da bağımsız oldular. Ege adaları elimizden gitti. Kıbrıs İngiltere’nin oldu. Doğu Anadolu’da ki şehirlerimiz Rus Devrimine kadar onların elinde kaldı.

Kurtuluş Savaşımızdan 10 yıl önce,  Trablusgarp Savaşıyla(1911)  Kuzey Afrika elimizden çıktı. Balkan Savaşında(1912) Sırbistan-Bulgaristan- Karadağ ve Rumeli tamamen kaybedildi.
Bulgar Ordusu bir ara Çatalca’ya kadar geldi. Tarihin en büyük soykırımına ve insanlık dışı uygulamalara Balkanlarda biz Türkler maruz kaldık.
Yüzbinlerce Türk o bölgelerden kaçarak Türkiye’ye sığındı.
12 adalar İtalyanların eline geçti. Mısır ve Kıbrıs İngiltere’nin sömürgesi oldu.
Sarıkamış Savaşında(1914-1915) 90 bin kişilik ordumuz soğuktan donarak öldü.
1915 Çanakkale Savaşını 200 bin şehit vererek kazandık…

Fakat 1919’da Yunanlılar İzmir’e, İtalyanlar Antalya’ya, Fransızlar İskenderun-Antakya’ya çıktılar. 1920 Mart ayında İstanbul işgal edildi.

Viyana’dan  Basra Körfezine, Kafkaslardan  Cezayir’e kadar uzanan imparatorluktan biz Türklere; Kuzeyde Zonguldak’la Giresun, Güneyde Bilecik-Afyon-Kayseri arası ve daha doğuda  Tunceli’yi içine alan bölge bırakılmıştı…

Bu yüzden Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet, soyumuzu kurutmaya and içmiş bir emperyalist saldırıya, sömürge olmaya ve işgale karşı, tüm insanlarımızın katıldığı bir ölüm-kalım savaşıdır.   

Bugün utanmadan Osmanlı propagandası yapanlar, aynı zamanda tarihimize de saygısızlık yapmaktadırlar. Osmanlıcılıkla, Osmanlı tarihini birbirinden ayırmalıyız. Bugün bize Osmanlıcılık dayatmaya çalışanlar, İngilizlerle beraber hareket eden Arapların ve Hilafet-Şeriat taraftarlarının birlikte Osmanlı İmparatorluğunu yıktıklarını bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar.
Fakat esas amaçlarını gizlemek için bu yolu kullanıyorlar.
İslam Cumhuriyeti ve şeriat özlemcilerinin gerçek niyetlerini saklamak için kullandıkları bir perdedir Osmanlıcılık…

Özet olarak vermeye çalıştığım gibi, içte ve dışta savaşarak, boğuşarak, her türlü imkansızlıklara rağmen kurulan Cumhuriyet, gerçek bir mucizedir.

Savaştan sonra,  hür dünya’ya nasıl katılacağımız planlanmaya başlandı…
1911’den bu yana neredeyse tüm dünya ile savaşmış atalarımız-dedelerimiz, Cumhuriyetin 10. Yılında; “10 yılda her savaştan alnımızın akıyla çıktık, şimdi kalkınma savaşı başlatıyoruz” diyebildiyseler bu mucize,  Büyük Atatürk ile beraber Cumhuriyeti kuranların eseridir.
Türkiye’nin kalkınması kelimenin tam anlamıyla bir başarıdır. Genç nesilleri Cumhuriyet’ten soğutmak isteyen Hilafet ve Şeriat taraftarları bilerek bu kalkınmayı kötülerler.

Gençler şunu gayet iyi bilmelidir. Bizim başımıza gelenler, dünyanın en güçlü devletinin başına gelseydi, bırakın kalkınmayı o devlet, tarih sahnesinden çoktan silinmişti.
Yaşadıklarımızı maddeler halinde yazalım;
*1. Dünya Savaşı ertesinde yaşadığımız yoksulluklar,
*Osmanlı’nın tüm borçlarının Cumhuriyet tarafından, son kuruşuna kadar ödenmesi,
*2. Dünya Savaşının getirdiği tüm olumsuzluklar,
*Cumhuriyet ilanından bu güne kadar, dış kışkırtmalı 28 silahlı kalkışma,
*Demokrasimizde  zaman-zaman yaşadığımız kesintiler,
*Atatürk’ün ölümünden itibaren üzerimizde oynanan oyunlar,
*Kıbrıs Sorunu sebebiyle maruz kaldığımız ambargonun yol açtığı ekonomik kayıp ve yaptırımlar,
*1960’lı yıllardan beri Türkiye üzerinden geçen uyuşturucu trafiğinin
(yıllık 50 Milyar Dolar) sonucu ortaya çıkan kara paranın teröre, anarşiye, silah ticaretine gitmesi ve binlerce gencimizin birbirine kırdırılması,
*1983 yılından beri milletçe boğuştuğumuz, dış destekli Kürtçü-Bölücü terörün sebep olduğu  54 bin insanımızın katledilmesi ve 300 Milyar Dolardan fazla ekonomik kayıp,
*Ortalama %2,6 gibi çok yüksek bir nüfus artışı ve köylerde kentlere gerçekleşen plansız büyük göç,
*Dıştan kurgulanan ve tedbirini alamadığımız ekonomik krizlere rağmen,
*Hepsinden önemlisi, hızlı ve sağlıklı çalışamayan bir devlet sistemine rağmen,

Türkiye son 20-25 yıldır dünyanın en büyük 20 ekonomisi içindedir.
AKP İktidarının Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan dış borcun tam ÜÇ KATI borç yapması ve Cumhuriyetin yokluklar içinde yarattığı tüm eserleri yok pahasına satmasına rağmen hala ayaktayız…

Türk Milleti olarak her türlü ekonomik kaybı göze alabiliriz. Nasılsa ilerde tekrar kazanırız. Fakat Cumhuriyetimizi kaybettiğimiz anda hem geçmişimize, hem kendimize, hem de geleceğimize ihanet etmiş oluruz…

Herkesin, kendine gelme ve sorumluluklarını hatırlama zamanıdır. 
Geçmişi ve düşünceleri belli bir bakan çıkıyor ve “19 Mayıs Törenlerini iptal ettim” diyebiliyor.
Birkaç kişiden başka kimseden ses yok. Aynı hükümet “bankalarda ki paralarınıza el koydum” dese aynı şekilde suskun kalınacak mı?
Cumhuriyet-Özgürlük- Çağdaşlık paradan daha mı değersiz?...

Haddini bilmeyen bu bakana birer mesaj, birer mektup yazmaz mıyız, o kadar mı korkuttular bizleri?
O zaman lütfen bu yazıyı tekrar okuyalım, atalarımızın hangi şartlarda bizlere bu cennet vatanı ve Cumhuriyeti bıraktıklarını bir daha anlamaya çalışalım.
Ve özellikle rica ediyorum, bu yazıdaki fikirlere katılıyorsanız lütfen dağıtalım ve çevremizdeki gençlere mutlak okutalım.  

Sağlık ve başarı dileklerimle  17 Ocak 2012

Not: Bugün Sayın Denktaş’ı şehit askerlerimizin ve şehit mücahitlerimizin yanına dualarla uğurluyoruz. Mekanı cennet olsun. Güle, güle Denktaş…

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11


--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin