BALYOZ'DAKİ TUTUKLAMALAR İLE
TÜRK ORDUSU'NA SAVAŞ AÇILMIŞTIR!
Ceza Mahkemesi, çoğu görevde olmak üzere toplam 102 muvazzaf ve emekli subay hakkında tutuklama kararı verdi.
Bu kararın hukukla hiçbir ilgisi yoktur.
Aylardır devam etmekte olan soruşturmada, dosyaya ek hiçbir delil eklemeden verilen tutuklama kararını hukuken açıklamak mümkün değildir, ama siyaseten açıklamak mümkündür.
Bir hafta sonra Yüksek Askeri Şura toplanacak. Askeri Şura, yasaların kendisine verdiği yetki çerçevesinde TSK üst komuta kademesindeki tayin ve terfileri karara bağlayacak.
TSK tayin ve terfi yönetmeliğine göre, herhangi bir suç isnadıyla hakkında soruşma açılan personelin, soruşturma bitene kadar terfisi durdurulmaktadır.
27’si görevdeki general olmak üzere, generalliğe terfi için bekleyen çok sayıda kurmay albay hakkında yapılan soruşturma ve verilen tutuklama kararı ile terfilere Askeri Şura dışından müdahale edilmektedir.
Yapılan tutuklamalar siyasi amaçlıdır ve Ağustos ayında toplanacak Askeri Şura kararlarını belirlemeye yöneliktir.
İKİ CEPHEDEN SALDIRI
Türk Ordusu iki cepheden kaynaklanan yoğun bir saldırı altındadır.
Bir yandan artan PKK saldırıları sonucunda hemen her gün şehit vermektedir. Buna rağmen TSK mensupları çok güç koşullar altında da olsa görevlerini yapmaya çalışmaktadırlar.
Öte yandan, TSK mensupları ardı arkası kesilmeyen soruşturma ve tutuklama kampanyalarının hedefi olarak ağır baskı altına alınmaktadırlar.
TSK mensuplarının hemen hepsi her an tutuklanma endişesi içinde can pahasına vatan savunması görevi yapmaya çalışmaktadırlar.
Bu duruma düşürülmüş bir Ordu, dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur.
Öte yandan, İçişleri Bakanlığı’na bağlı “Özel Ordu” tezgâhı gündemde. Bu, Türk Ordusu’nu tasfiye girişimidir.
ORDUYA KARŞI SAVAŞ İLANI
102 Subay hakkında verilen tutuklama kararı Türk Ordusu’na karşı bir savaş ilanıdır.
102 subay hakkında verilen tutuklama kararı, sabah saatlerinde Genelkurmay adına yapılan basın açıklamasında belirtilen “hakkında soruşturma açılan personelimiz görevinin başındadır” sözlerine tertip merkezinin verdiği bir cevaptır.
Hiç kimse, yürütülen soruşturmaları ve yapılan tutuklamaları “hukuka saygı” adına savunmaya kalkmasın!
Kendi askerini savunamayan bir Ordu, Türkiye’yi savunamaz!
Ortada hukuk yoktur. Emperyalist merkezlerin emrinde Türk Ordusu’na ve Türkiye’nin yurtsever güçlerine karşı yürütülen bir “operasyon” vardır.
Bütün bu kanunsuzlukların ve işlenen suçların sorumlusu AKP iktidarı ve F Tipi çetedir.
Operasyonu yürüten Merkez, bugüne kadar yaptıkları ile büyük suçlar işlemiştir. Onun için “sonuna kadar” gitmeye mecbur ve mahkûmdur.
Ergenekon soruşturmasının hedefi olan komutanlara bakalım: Hakkâri Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya, siperden alınarak tutuklandı. Elazığ, Tunceli, Bingöl illerinde teröre karşı mücadele eden 8. Kolordu Komutanı Korgeneral M. Korkut Özarslan tutuklandı. Gene teröre karşı mücadelede önemli görevler üstlenmiş olan 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, bilindiği üzere soruşturmanın hedef isimlerinden.
Batı destekli bölücülüğe karşı mücadelenin başında olan bu komutanları hedef alan soruşturma ve tutuklamalar, amacın ne olduğunu gösteriyor.
Her şeyi göze aldıkları anlaşılıyor. Ama intihar etmektedirler. İşledikleri suçların cezasını kanun önünde verecekleri günler çok uzak değildir.
“ORDUYU İMHA ETMEK İÇİN
ZABİTİNİ MAHVETMEK LAZIMDIR”
Herkese Atatürk’ün 31 Temmuz 1920’de, Afyonkarahisar Kolordu Karargâh’ını teftişi sırasında subaylara hitaben yaptığı konuşmayı hatırlatıyoruz.
Atatürk şöyle diyordu;
“Kuvveti olmayan binaenaleyh mücadele edemeyen bir millet mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin istikbali gasp olunur…
“Kuvvet ordudur. Ordunun memba-ı hayatı ve saadeti, istiklali takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan iman-ı vicdanisidir.
“İngilizler, milletimizi istiklalden mahrum etmek için tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek için çarelerine tevessül ettiler…
kumandanlarımıza ve zabitlerimize tecavüz ve taarruza başladılar.
“Askerlik izzet-i nefsini ifnaya gayret ettiler…
“ Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci hedefi taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lazımdır. Bunu da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkilat kalmaz.
“Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre zabitan heyetimize teveccüh eden vazifenin mahiyeti, ehemniyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar…
“Binaenaleyh zabit için ‘ ya istiklal, ya ölüm’ vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, istiklalimizi muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima müstakil görmekle bahtiyar olacağız.”
Atatürk'ün 31 Temmuz 1920'de Afyonkarahisar Kolordu Karargâhı’nı teftişi sırasında subaylara hitaben yaptığı konuşma:
Efendiler!
Eski silah arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük zevk-i vicdani hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbihal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yerde yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülahaza etmekle iktifa edeceğim.
Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin istiklalini imhaya karar vermişlerdir. Milletler istiklallerini hiç kimsenin lutf u atifetine medyun değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve istiklal vermez. Milletlerde tabiaten ve fıtraten mevcut olan bu hak milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan binaenaleyh mücadele edemeyen bir millet mahkum ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin istikbali gasp olunur.
Dünyada hayat için, insanca yaşamak için istiklal lazımdır. İstiklal sahibi olmak için haiz-i kuvvet olmak ve bunun mevcudiyetini ispat etmek icabeder.
Kuvvet ordudur. Ordunun memba-ı hayatı ve saadeti, istiklali takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan iman-ı vicdanisidir.
İngilizler, milletimizi istiklalden mahrum etmek için tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek için çarelerine tevessül ettiler. Mütareke şeraitinin tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bilcümle vesait-i müdafaamızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve zabitlerimize tecavüz ve taarruza başladılar.
Askerlik izzet-i nefsini ifnaya gayret ettiler. Ordumuzu kâmilen lağvederek milleti muhafaza-i istiklali için muhtaç olduğu nokta-i istinattan mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzet-i nefsine her türlü hukuk ve mukaddesatına taarruzla milleti zillette, inkıyada alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.
Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci hedef-i taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lazımdır. Bunu da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkilat kalmaz.
Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre zabitan heyetimize teveccüh eden vazifenin mahiyeti, ehemniyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.
Milletimiz hür ve müstakil yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna azm-i kati ile karar vermiştir. Zaman zaman şurada burada şayan-ı teessür seciyesizliklerin meşhut olması hiçbir vakit milletimizin kanaat-i umumiyesine, iman-ı hakikiyesine sekte-i iras etmemiştir ve edemeyecektir.
Binaenaleyh kuvvetin, ordunun vücudu için lazım olduğunu söylediğim memba -ki milletin iman-ı vicdanisidir- mevcuttur. Ordu ise arkadaşlar ancak zabitan heyeti sayesinde vücutpezir olur. Malum bir hakikat-i askeriye, hakikat-i felsefiyedir. Ordunun ruhu zabitandır. O halde zabitanımız düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir ve ihya edecek ve ordu ve milletimizin istiklalini muhafaza edecektir.
Millet istiklalinin mahfuziyetinden ibaret olan gaye-i hayatiyesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden zabitandan bekler. İşte zabitanın ali olan vazifesi budur.
Allah göstermesin milletin istiklali ihlal edilirse bunun vebali zabitana ait olacaktır. Zabitan izah ettiğim ali, mukaddes ve umum nokta-i nazardan uhdelerine terettüp eden vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz istiklal mücahedesinde birinci derecede faal ve fedakar olmak mecburiyetindedirler. Hayat-ı şahsiye ve hususiyetleri itibariyle de zabitler fedakaran sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları tezlil ve tahkir ederler. Hayatında bir an olsa bile zabitlik etmiş, zabitlik izzet-i nefsini, şerefini duymuş, ölümü istihkar etmiş bir insan hayatta iken düşmanın tasmim ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır; şerefini masun bulundurmak! Hâlbuki düşmanlarımızın da kastettiği o şerefi payimal etmektir.
Binaenaleyh zabit için “ya istiklal, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, istiklalimizi muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima müstakil görmekle bahtiyar olacağız.
(Utkan Kocatürk, “Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999, s. 227; İhsan Güneş, "Atatürk'ün Bilinmeyen Bir Konuşması", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 5, Ankara 1986, s. 463-465.)
--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
kaliteli slayt grubu
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin