5 Nisan 2010 Pazartesi

((slayt izle)) HALK OYLAMASI // SEBNEM ÖZBEK




(W)SEBNEM ÖZBEK sebnemenator@gmail.com
 05 Nisan 2010 16:43

                                                HALK OYLAMASI


AKP yeni anayasa taslağını halkoyuna sunacak. Ancak AB ve Venedik kriterleri diye her türlü gayri milli yasayı kabulden çekinmeyen AKP; söz konusus anayasa olunca çıkarlarına uygun hareket edip, taslağını tek tek maddeler halinde değil; bütün halinde halkın oylamasını sağlayacak. AKP’nin hedefi; içine koydukları ve halkın benimseyeceği birkaç maddeyle birlikte kendilerini koruyup kollayacak ve emperyalist ülkelerin istediği federasyon yapısına zemin oluşturacak maddeleri de geçirmek.

 

İnsanların  “Evet” diyeceği, toplum olarak hepimizin benimseyebileceği maddelerden birkaç tanesine bir bakalım:

 

“Kadınlar lehine pozitif ayrımcılık” maddesi; kadının toplum içerisinde daha çok sesinin çıkmasını ve özellikle işhayatında daha çok yer almasını sağlamaya yönelik, halkın onaylamaktan çekinmeyeceği bir madde. Peki, AKP bu konuda ne kadar samimi? Gelin AKP’nin aynı zamanda Kraliçeye bağlılık yemini etmiş İngiliz vatandaşı bakanı Mehmet Şimşek’in “İşsizlik” ile ilgili yapmış olduğu açıklamayı hatırlayalım: “Türkiye’de işsizliğin artış nedeni kadınların iş aramasıdır. Kadınlar iş aramak yerine evde otursa işsizlik oranı bu kadar yükselmez.” Diğer yandan kadınlar lehine pozitif ayrımdan bahseden ve 8 yıldır iktidarda oturan AKP “Her 5 kadından birinin okuma yazma bilmiyor” olmasını içine sindirebilmiş ki bu konuda herhangi bir girişimde bulunmamış.

 

Geçici 15. maddenin kaldırılıp 12 Eylül Amerikan darbecisi generallerin yargılanmasını sağlamak da taslağın maddelerinden. Oysa Amerikan darbesinin ve dolayısı ile günümüz Türkiye’sinin mimarlarının yargılanması için anayasayı değiştirmeye gerek yok. Muhalefet yıllardır AKP’ye “Geçici15. maddeyi meclise getir; kabul edelim ve darbecileri yargılayalım” diyor. Ancak AKP muhalefetin bu çağrısını bugüne kadar duymazdan geldi. Ta ki kendisini halka bütün halinde onaylatmak istedikleri “AKP Anayasa Değişiklik Paketi” için 15. maddeyle ilgili düzenleme yapma ihtiyacı hissedinceye kadar.

 

Memurlarla ilgili gelişme de pastanın kremalarından bir diğeri. Ancak AKP gelecekte başlarını ağrıtacağı endişesiyle memurlara grev hakkı tanımaktan çekinmiş. Zaten TEKEL işçilerine biber gazı ve tazikli suyu reva gören AKP’den, memurlara grev hakkı vermesini beklemek saflık olurdu değil mi?

 

İşte AKP; bunlar gibi birkaç maddeyi pakete sokup, bütün halinde halkın onaylamasını sağlama yoluna gitmeyi tercih etmiştir.

 

ANAYASA MAHKEMESİ VE MİLLİ İRADE KARŞILAŞTIRMASI:

 

Başbakan Erdoğan; anayasa değişiklik paketi ile ilgili yaptığı her konuşmada özellikle CHP’nin “Paketi Anayasa Mahkemesine götürme” ihtimaline karşı “Milli irade” söyleminde bulunmakta. Herşeyden öte Anayasa Mahkemesi üyeleri uzaylı değil. Onlar da bu milletin birer ferdi. Bu nedenle; Anayasa Mahkemesi AKP’nin kapatılmaması yönünde karar alırken iyi, güçler ayrılığı ilkesine aykırı birçok maddesi bulunan paketi görüşeceği zaman kötü mü ki Başbakan Erdoğan böyle bir karşılaştırma da bulunmakta anlamak güç. Milli irade ile Anayasa Mahkemesini kıyaslamak; birbiriyle düşman iki varlık haline getirmekten farksızdır. Nasıl ki iktidarlar milli irade için varsa, kamu kurum ve kuruluşları da aynı iradenin bekaası için varlıklarını sürdürmektedir. Bu nedenle Başbakanın toplumun tüm fertlerini ve tüm kurumlarını kendi çıkarlarını gözetmeksizin kucaklaması gerekmektedir.

 

Bırakın hukuk eğitimi almış biri ile bu eğitimi görmemiş sade bir yurttaşın kanunlardan ne anladığıyla ilgili farklılığın boyutunu; bir boşanma avukatıyla,  ağır ceza avukatının dahi kanunlar hakkındaki bilgi ve görüşü farklılık gösterir. Kaldı ki madem “Milli irade”ye bu kadar önem veriyorsunuz o halde neden “Milletin, anayasa taslağını maddeler halinde oylaması ve taslak hakkındaki iradesini net bir şekilde ortaya koyması gerektiği” yönünde hareket etmiyorsunuz?

 

Olaya AKP’nin penceresinden baktığımızda “Anayasa paketi değişikliğindeki çıkarcı düşünce” daha da belirgin bir hal almaktadır. Başbakan Erdoğan’ın Leyla Şahin’in açtığı türban davasında AHİM’in Türk Yargısını haklı bulması karşısında sarfettiği sözleri hatırlayalım: “Türban için söz söyleme hakkı din ulemasınındır” Bu cümlenin bir Hukuk devletinin Başbakanına yakışmayan demeç olmasını bir tarafa bırakıp, Başbakan Erdoğan’ın kendi içinde düştüğü çelişkiyi gözler önüne sermekte yarar var. Şöyle ki; Başbakan Erdoğan nasıl ki türban konusunda “Otorite” olarak gördüğü din ulemasını kıstas alıyorsa; anayasa paketi için de “Otorite”olarak yargı mensuplarını kıstas almalıdır. Bildiğiniz gibi din devletlerinde, halkı doğrudan ilgilendiren konularda dahi halka değil; otorite olarak görülen ulemaya gidilmektedir. O halde hukuk devleti olan Türkiye’de yargı erkinin görüş ve fikirleri dikkate alınmayıp iktidar mensubu partinin çıkarları doğrultusunda “Bir kilo pirince, bir torba kömüre ram olan” halka gidilmesi, değişiklik paketi hakkında söz konusu zihniyetin penceresinden baktığımızda bile yanlışlığı gözler önüne sermektedir.

 

Ne yazık ki yüksek yargı; paketle ilgili endişelerini dile getirdiği için AKP tarafından düşman statüsünde görülmekte; işsizliğe, yoksulluğa, geçim sıkıntısına, parasız eğitime, sosyal güvenceye, insanca yaşama sıra gelince unutulan “Milli irade”; AKP’nin ileride kendini yargılaması muhtemel mahkeme üyelerini 12 yıllığına seçmesi söz konusu olduğunda hatırlanmaktadır.

 

Oysa “Hukuk Devleti”nde her kurum ve birey için ölçü bellidir: “Anayasa, yasalar ve içtihatlar.” Bu üçlü saç ayağının bulunmadığı durumlarda devreye yargıcın vicdanı girer. Ancak söz konusu yargıç vicdanı da; anayasa, yasalar ve içtihatlardan bağımsız hareket edemez. Anayasa, yasalar ve içtihatlar, kişiye özel farklılıklar gösteremezken, milli irade kişisel farklılıklar gösterir. Bizim için “Cehaletin ve geri kalmışlığın” örneklerinden olan “Töre Cinayetleri” belli bir kesimin milli iradesinin tecellisinden ibarettir. Bu durumda “Milli İrade”yi herşeyden üstün gören zihniyetin penceresinden baktığımız zaman, yasaları değil; milli iradenin istediği şey olduğu için töre cinayetlerini haklı görmemiz gerekmektedir.

 

Milli irade kişinin günlük düşünce yapısına göre bile değişiklikler arz eder. Örneğin 1961 Anayasası yüzde 61.7, bugün değiştirilmesi için paket hazırlanan 1982 Anayasası ise o dönemki milli iradenin yüzde 91.37’sinden “Evet” oyu almıştır. Yapılması gereken “Milli irade” ile “Anayasa Mahkemesini, Yüksek Yargıyı ve devletin diğer kurumlarını” karşı karşıya getirmek değil; tüm kurumlarının ortak mutabakatı ile oluşturulmuş bir Anayasa değişiklik paketini halk oylamasına maddeler halinde sunmaktır.

 

ŞEBNEM ÖZBEK

05.04.2010



--
http://www.sebnemozbek.net/

YA YOLUNDA YÜRÜRÜZ...
YA BU UĞURDA ÖLÜRÜZ...

ŞEBNEM...

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:
Google Grupları "pınarslayt" grubu.
İlginc buldugunuz POWER-POİNT (SLAYT-PPS) yayinlandigi gruptur. Sizinde paylasacaginiz slaytlar varsa gonderin. mutlaka eki slayt olsun
*Herkese açık web sitesi*
http://groups.google.com/group/pnarslayt
*E-posta*
pnarslayt@googlegroups.com
 
 
 
kaliteli slayt grubu
 
 
 
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/pnarslayt?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin