8 Nisan 2010 Perşembe

{oykusel@googlegroups.com} tanrının göktaşları

Önceki gece, kutsal katında sıkkındı tanrı...
Dev aynasının karşısında oturmuş elindeki taşlarla oynuyordu.
Yine böyle sıkıntılı bir anında yarattığı insanoğlu, başlıbaşına sıkıntı
vesilesi haline gelmişti.
Kulları aşağıda yoksul, yalnız ve mutsuzdu.
Acı çekiyor, kan döküyor, eziyor, öldürüyorlardı;
Sevgiden ziyade nefret kusuyor, sevaba değil günaha sarılıyorlardı.
Şeytan zulmün bayrağını dikmişti yerküreye...
''Bıktım'' diye mırıldandı kainatın efendisi, ''...yoruldum asırlardır aynı
filmi görmekten! Bilseniz kaç nesilde böyle kaç savaş, kaç yangın izledim
ben''.
Kederle avucunda çevirdiği taşları, yerküreye doğru attı.
Taşlar, karanlıkta alevli ışıklar saçarak süzüldü aşağı...
Aşağıda umutlu pencerelere üşüştü biçare ademoğulları...
kainatın ışıkla dansı başlamıştı.
Bu ışıltılı ''yıldız yağmuru''na ne türlü çeşit manalar vehmettiler.
Toprağa yan yana uzanıp gözlerini gökyüzüne diktiler ve kayan her yıldız
için
ayrı dilek tuttular:
''Sevdiğime kavuşayım'' dedi biri,
''Yoksulluktan kurtulayım'' dedi öteki...
Gökyüzünün'' taş yağmuru''nu, yeryüzü ''dilek yağmuru'' ile yanıtladı sanki:
''Acı çekmeyeyim'', ''yalnız kalmayayım'', ''mutsuz olmayayım''.
Acı acı güldü Tanrı yukarıda...
''Ah kullarım'' dedi ''buradan ne kadarda zavallı görünüyorsunuz.
Göktaşları gözyaşlarını dindirir mi sanıyorsunuz,
Bu mu onca asırda yaratabildiğiniz uygarlık?
Yağanın taş olduğunu biliyor ama hala o taşlardan medet umuyorsunuz.
Derdinizin devasını onlarda arıyorsunuz.
Oysa attığım taşlardan duvarlar ören sizsiniz birbirinin önüne setler çeken
siz...
Alçakgönüllülük istedim sizlerden; gönülsüz davrandınız, geriye kala kala
sadece alçaklık kaldı''.
''Ah zavallı ümmetim'' diye dertlendi tanrı,
''Yıldızlara baktığınız kadar, birbirlerinize baksanız çok daha mutlu
olacaktınız.
Benimle konuştuğunuz kadar birbirlerinizle konuşsanız, hiç de böyle yalnız
kalmayacaktınız.
Gökyüzünde arayıp durduğunuz çareyi kendinizde, birbirinizde bulacaksınız''.
Sonra efkarla dev aynasına çevirdi yüzünü...Yalnızlığını savmak için onunla
dertleşmeye başladı:
''Onca kalabalıkta kendilerini yalnız sanıyorlar.Asıl ebedi yalnızlığa
mahkum
olan benim, bilmiyorlar''diye iç geçirdi.
Aynada kendini süzdü uzun uzadıya...
Sonra aşağı baktı.yeryüzünde çaresiz gözbebeklerinden uçsuz bucaksız bir
samanyolu vardı.
milyonlarca çift göz, yalnızlığından kurtulmak için umutla kendisine
çevrilmiş
bakıyordu.
Aniden aynasını çevirip dünyaya tuttu.
Milyonlarca ışıltılı gözbebeği yansıdı göğün yüzünden...
İnsanlar, gökkubbenin aynasında kendi gözbebeklerinin ışığını görüp,
takımyıldızı sandılar.
''Tanrım, bu ne mucizevi güzellik, keşke bizde yıldızların gibi
ışıldayabilsek''diyerek hayran hayran dilek tutup duaya daldılar.
Bulutlandı tanrı'nın yüzü...
Tuvalindeki resme kızan bir ressam gibi; çevirdi aynasını geri...
Söndü gökkubbenin ışıkları...
Sabah oldu.


Can Dündar

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google
Grupları "ÖYKÜSEL" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : {oykusel@googlegroups.com}
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin:
oykusel+unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için,
http://groups.google.com.tr/group/oykusel?hl=tr?hl=tr adresinde bu
grubu ziyaret edin